Kul, Allah’ın isim ve sıfatlarını öğrenerek Allah’ı (C.C.) tanır. Tanıyınca da O’nu sever, böylece gerçek kul olur. Biz, Allah’ın zatını ve mahiyetini bilemediğimiz ve kavrayamadığımız için O’nu isim ve sıfatlarıyla tanırız. Bu isim ve sıfatlarıyla dilimiz, kalbimiz ve bütün uzuvlarımızla anarak zikrederiz. Bununla beraber asıl zikir amellerimizi O’nun kurallarıyla şekillendirmek olduğu şuuruyla yaşarız.
Anmak, zikretmek, hatırlamak demek, Allah’ı dil ve kalp ile yâd etmek ve hayatı duyarak yaşayıp hemen hemen her nesneden Allah’a ait bir mesaj almak demektir. Asıl olan kalp ve kalbe bağlı bütün duyguların bu anmaya bağlanmasıdır.
Zikirden kastedilen anma, unutan bir kimsenin hatırlaması, hatırlamanın da sürekli olması ve bunun insan tabiatının bir yanı haline gelmesi gerekmektedir. Bu bakış açısıyla ifade etmemiz gerekirse namaz, oruç, hac, zekât, tefekkür, tezekkür ve teşekkür (şükür) etmek de birer zikirdir.
Biz Allah’ı kesinlikle isim ve sıfatlarını öğrenerek tanıyacağız. Diğer taraftan da: “Anın beni ki, anayım sizi” (Bakara Suresi, ayet: 152) ayetiyle emir buyrulduğu gibi biz, Allah’ı zikrimiz, tefekkürümüz, şükrümüz ve ibadetlerimizle anacağız. Allah (C.C.) da bizi lütuf, ikram ve ihsanlarıyla anacak. Böyle yaparsak Allah (C.C.) bizlere lütuflar ve ihsanlar yağdırır. Biz dünyevi işlerimiz arasında Allah’ı unutmayacağız/anacağız ki, o zaman Allah bizi ikramlarıyla şereflendirir. Biz rahat olduğumuz zaman Allah’ı dilimizden düşürmez, kalbimizle anarsak, Allah (C.C.) da rahatımızı kaçıran hadiseler karşısında rahmet bulutlarını üzerimize gönderir.
Allah (C.C.) Kur’an-ı Kerim’de, “Beni anmak için namaz kıl” (Tâhâ Suresi, ayet: 14) buyurmuştur. Bu, Allah’ı anmanın bir yolu olarak bildirilmiştir.
“… İyilikler kötülükleri giderir. İşte bu Allah’ı ananlar için bir hatırlatmadır. …” (Hûd Suresi, ayet: 114). Bu ayette namazın hatırlatıcı gücüne dikkatlerimiz çekilmiştir.
Allah’ı anmanın/zikretmenin belirli bir zamanı/vakti yoktur. Buyrulur ki: “Onlar (müminler) Allah’ı ayakta, oturarak, hatta yan gelip yatarken de anarlar…” (Âl-i İmran Suresi, âyet: 191). Bu âyet, Allah’ı anmanın bir engeli olmadığını ifade eder.
Şu ayet de Müslümanlara Allah’ı (C.C.) anmak konusunda açık bir emirdir. Buyrulur ki: “Ey iman edenler! Allah’ı sık sık anın, çok zikredin. Sabah, akşam takdis (her hususta noksansız) ve tenzih (kusursuz olduğunu ikrar) edin…” (Ahzab Suresi, ayet: 41–42)
Bu ayetlerle biz müminlere bir hedef işaret edilmiştir. O’nu gücümüz yettiğince anmaya/zikretmeye gayret edeceğiz. Biraz önce ifade ettiğimiz Âl-i İmran Suresi, 191’inci âyeti amellerimizle Rabbimizi nasıl anmamız gerektiğini bizim özelliğimiz olarak açıkça belirtmiştir. Böyle olursa Allah’ı (C.C.) anmadığınız bir an bile olmaz.
İbrahim Suresi 34’üncü ayetinde de: “Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız asla sayamazsınız” buyrulmuştur. Her nimet için iki şükür gerekir. Ne kadar ansak ve şükretsek gereğini yerine getiremeyiz. Allah’ın nimetlerine karşı kör ve nankör olanlar dünyada da ahirette de helâkten kurtulamazlar.
Allah’ı anmamız sürekli olmalı ve bu, bizim tabiatımızın bir yanı haline gelmelidir. Böyle olursa O’nu anmış sayılırız ve O’nun tarafından da anılanlar arasına girmiş oluruz.
Milli Gazete
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder