BİR FATİHA DA SENDEN OLSUN

KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ? TIKLA DA GÖR

             Allah (cc), Kuran-ı Kerim’de Ankebut suresi   55. ayetinde:” Her canlı ölümü tadacaktır.”diyor. Bizler ve bu yazıyı siz...

30 Temmuz 2014

TORTUM DEMİRCİLER KÖYÜNDE RAHMETLİ OLDU

O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler (Ali imran 156)

Köyümüz sakinlerinden  Mahmut ÖZDEMİR 29 Temmuz 2014'te rahmetli oldu. Cenazesi bugün Ramazan Bayramı 3. Günü öğle namazı sonrasında Tortum Demirciler Köyü'nde kaldırıldı. Yakınlarına da sabır versin
Merhuma ve cümle geçmişlerimize bir fatiha okumayı unutmayalım. 

25 Temmuz 2014

BAYRAMDA YAPACAKLARIMIZ

28 Temmuz 2014 günü, Ramazan Bayramı’nın birinci günü.

Bayram, Müslümanların, Sevgili Peygamberimizin bir hadisinde buyurduğu gibi, “Ramazan’ın son on günü cehennemden azatlık günleridir” müjdesine sevinme günüdür.

Allah’ın affının olduğu inancıyla af ümidiyle Rabbin kapısında sevinçle bekleme günleridir.

Filistin’de, Siyonist çeteler tarafından akıtılan kan, gözyaşı bizim bayram sevincimizi durduramaz.

“Eceli gelen ölür” genel kuralına göre şehit olan kardeşlerimizin şehadeti de bizim bayramlarımızı engellemez.

Bedir harbinde Sevgili Peygamberimizin ashabından on dört şehit verilmesine rağmen o sene bayram namazı kılınmış ve sevinci paylaşılmış.

Bedir harbi Ramazan’ın 17’sinde olmuştu. Yani 13 gün sonra bayram yapılmıştır.

Hazreti Hamza ile beraber 70 ashabın şehit edildiği Uhud harbi, Şevval ayının yedisinde olmuştu. İki ay sonra Kurban Bayramı gelmiş ve bayram yapılmıştı.

Biz, dünyanın her tarafında haksızlığa uğrayanların yanında gücümüzle orantılı olarak yerimizi alacağız, üzerimize düşeni yapacağız, ondan sonrasını Allah’a havale edeceğiz.

Ağlamakla, zalimlere sövmekle, ölü dirilmiyor, yaralar sarılmıyor.

Pazartesi günü, şafak atmadan uyanacağız.

Banyomuzu yapacağız.

Dişlerimizi fırçalayacağız.

En güzel kokularımızı süreceğiz.

Gülyağı gibi tabii olanlarını kullanmaya dikkat edeceğiz.

Elbiselerimizin en yenisi, en temizi ve en güzelini giyineceğiz.

Sabah namazından önce ağzımızı tatlı bir şeyle tatlandıracağız.

Tatlı çiğneyen ağızdan tatlı kelimeler çıkarmaya çalışacağız.

Güneş bir adam boyu yükseldiğinde, millet olarak kıyama kalkacağız ve dokuz tekbirle iki rekât bayram namazı kılacağız.

Cumhurbaşkanından sade vatandaşına kadar;

Generalinden erine kadar;

Rektöründen öğrencisine kadar;

Patronundan işçisine kadar;

Sanatçısından çiftçisine kadar herkes, sınıf farkını kaldırarak yan yana gelecek, omuz omuza verecek birlik ve beraberliğini bütün dünyaya gösterecek.

Birlik ve beraberliğin ancak bir olan Allah’ın emirleri etrafında gerçekleşebileceğini yedi iklim cihana ilan edeceğiz.

Kin, nefret, küsmek, dargınlık kaldırılacak.

Ortalığa din, sevgi, saygı, tebessüm, iyimserlik... hakim olacak.

Cennet kokulu anaların duaları alınacak.

Babaların elleri öpülecek.

Dedelerin ve ninelerin hayır duası alınacak.

Telefonlarla uzaklar yakın yapılacak.

Üç günlüğüne, hırsızlık, soygun, adam öldürme, yaralama, tecavüz, zimmet, sabotaj, terör duracak.

Evler tertemiz olacak.

Sokaklar yağ döksen yalanır hale gelecek.

Çocukların gönülleri hoş edilecek, en sevdikleri şeyler verilecek.

Bayramlar, dedeler günüdür. Nineler günüdür.  Babalar, anneler, çocuklar, damatlar, gelinler günüdür.

Ayıran değil kavuşturan gündür.

İzinli askerlerin, memurların, işçilerin, gurbette garip olanların sevdiklerine kavuştuğu gündür.

Yokluğun ve yoksulluğun üç günlüğüne yok olduğu gündür bu bayram günleri.

Büyüklerinize saygılarınızı, küçüklerinize sevgilerinizi sunun.

Gelmeyene gidin. Gülmeyene gülün.

Konuşmayanla konuşun.

Parti, vakıf, dernek, görüş farklılığı olan insanların bayramlarını tebrik edin.

Mahalleniz, köyünüz veya şehrinizdeki ilim adamlarını ziyaret ediniz.

Hastaların duasını alınız.

Öğretmenlerinizi unutmayınız.

Kimsesizlerin kimsesi olunuz.

MİLLİ GAZETE

MAHMUT TOPTAŞ


24 Temmuz 2014

2014 Lys yerleştirme sonucu


Üniversiteye yerleştirme sonuçları, ÖSYM'nin internet sitesinden açıklandı.

SONUÇLARI GÖRMEK İÇİN TIKLAYIN...

ÖSYM'den yapılan açıklamada, yükseköğretime sınavsız geçiş hakkı bulunan adaylar ile 23 Mart 2014'te yapılan Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve 14-15-21-22 Haziran 2014 tarihlerinde yapılan Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) sonuçlarına göre, adaylardan alınan tercihler doğrultusunda, 2014-ÖSYS yükseköğretim programlarına merkezi yerleştirme işlemlerinin tamamlandığı belirtildi.

Yerleştirme sonuçlarının bugünden itibaren ÖSYM'nin https://sonuc.osym.gov.tr internet adresinden duyurulduğunun bildirildiği açıklamada, adayların, yerleştirme sonuçlarını internet adresinden T.C. kimlik numaraları ve şifreleri ile öğrenebilecekleri kaydedildi.

Açıklamaya göre, yerleştirme sonuç belgesi basılmayacak ve adayların adreslerine gönderilmeyecek. 2014-ÖSYS merkezi yerleştirme sonuçları ile bir yükseköğretim programına kayıt hakkı kazanan adayların kayıt işlemleri 1-5 Eylül 2014 tarihleri arasında ilgili üniversiteler tarafından yapılacak.

Kayıt için adayların, yerleştirildikleri yükseköğretim programının bağlı bulunduğu üniversiteye belirtilen süre içerisinde başvurmaları gerekiyor.

22 Temmuz 2014

2014 PYBS Sonuçları Açıklandı

Adaylar Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) internet sitesi üzerinden sonuçları öğrenebilir.

Sınav 5, 6, 7, 9, 10 ve 11’inci sınıflara 22 Haziran’da uygulandı. Adaylar MEB’in internet sitesi üzerinden T.C kimlik numaraları ve doğum tarihi bilgilerini girerek sonuçları öğrenebilir. Sınava giren öğrenciler, 6-15 Ağustos tarihleri arasında okul müdürlüklerine başvurarak tercihlerini yapacak. Yerleştirme sonuçları ise 25 Ağustos’ta açıklanacak.

PYBS sonuçlarını öğrenmek için tıklayınız

İsrail mallarına boykot

729 barkod numarası ile başlayan ürünlerin İsrail menşeili olduğu ve kullanılmaması isteniyor. 

18 Temmuz 2014

Çocuk yakmak atalarından miras

Karınca ezmez diye bilinen Budist rahipleri bile Müslüman katili yaptılar, cesetlerini yakacak kadar katılaştırdılar.

İsrail’de oyun oynayan çocukları topluca topa tutan Yahudiler, gündemin başına bağdaş kurup oturdular.

Gencecik delikanlıyı öldürdükten sonra yakan Yahudiler, Birleşmiş Milletler tarafından kınanmazken ABD destek bile veriyor.

Rusya ve Çin, ağzını açmıyor.

Bu birlikte hareketle başarılı olurlar mı?

Tarihe baktığımızda başarılı olamayacaklarını görüyoruz.

İsterseniz evinizde bulunan bir tefsirden Büruc süresini okuyuverin.

Yemen’de “Zünûvas” diye bilinen bir Yahudi kralı, imanlı bir genci öldürmeye teşebbüs edince uzun bir öldürme çalışmalarının ardından şehrin meydanında, halkın gözleri önünde alnına nişan alan bir okla şehit edildiğinde binlerce halk, “Bu çocuğun Rabbine iman ettik” derler ve toplu ihtida meydana gelir.

Kan beynine sıçrayan Yahudi kral, bu iman edenlerin hepsinin yakılmasını emreder.

Şehrin meydanına uzun ve geniş çukur açılır, içine odunlar doldurulur. Alevlerin göğe çıktığı bir anda imanından dönmeyenler ateşe atılır.

Bir kadın kucağında çocuğuyla getirilir.

Kadın, önce kendisinin yakılmasını ister. Çocuğunun yanmasını görmek istemez.

Kralın ve yardakçılarının da izlediği bu yakma merasiminde kadının isteği reddedilir.

Önce çocuk atılır ateşe.

Ateşin içindeki çocuk konuşur: “Anneciğim sabret, sen hak (doğru yol) üzeresin” der. (Müslim, Sahih, K Zühd Babü Kıssati Uhdud)

Büruc süresi indiği günlerde Mekke kâfirleri de Müslümanlara zulmediyorlardı.

Bir ölüp bin dirilen bu Müslümanların hayatı nakledilerek gelecek günlerin aydınlık olacağını müjdeliyordu.

İnsanları cehenneme göndermek için şebekeler oluşturan, dernekler, vakıflar, kurum ve kuruluşlar, devletler oluşturan insanlar da, ta Hz. Adem’in (A.S.) oğlu Kabil’den beri devam edip gelmiştir. Hak ile Batıl mücadelesi, karanlıkla aydınlığın mücadelesi gibi art arda devam etmiştir.

“Geçmişte olanları gündeme getirmenin faydası yok” diyenler, bunu Siyonistlere söylesinler.

Babasının gözleri önünde öldürülen dört çocuğun babasının feryadı var bu günkü gazete ve televizyonlarda.

Oyun oynarken bombalanan çocukların parçalanmış bedenleri var.

“Ele geçirilen her adamın gövdesi delik deşik edilecek. Tutulan her adam kılıçla düşecektir. Çocukları gözleri önünde yere çarpılacak, evleri yağma edilecek, kadınları kirletilecek, ırzlarına tecavüz edilecek. Çocukları tutup kayaya çarpan ne mübarektir.”

Hiçbir ilave ve eksiltme yapmadığım bu cümleler kimin olabilir? Bu cümleler veya bu emirler; hangi akrep yuvasında doğmuş, yılan zehri emerek büyümüş, sırtlanlardan eğitim görmüş hangi kişiye ait olabilir?

Korkunç İvan mı? Hayır. Hitler mi? O da değil. Hindistan’da İngiliz kumaşıyla rekabet eden Hintli ustaların baş parmaklarını kestiren İngiliz başbakanı mı? O da değil. (Bu kesme olayı için bakınız: Mehmet Akif Ersoy, “Kur’an’dan ayetler ve nesirler” sayfa 226, Yüksel Yayınevi 1944 İstanbul.)

Bu ibareler ve cümleler şu anda İstanbul’daki sinagogda, Newyork’daki, Londra’daki, Telaviv’deki sinagogda okunmakta olan Tevrat’tan parçalardır. Şu anda herhangi bir Tevrat’ın İşaya  13-14, Mezamirler 137-9, Zekeriyya 14-2 bölümünü açsanız bu rakamlara baksanız, bu cümleler eksiksiz ve ilavesiz olarak orada görülecektir.

Şu anda İsrail’de binlerce Müslüman’ın kanına giren, kolunu kıran, evini yakan, çocuğunun önünde annesine tecavüz eden, babasını ateşe veren Yahudi ile 1700 yıl önce Necran’lı Hıristiyanları yakan Zünuvas arasında fark görebiliyor musunuz?

Onun için biz Büruc süresini tekrar tekrar okuyoruz. O inanca sahip olan bir insanın insanlığa merhametinin olmayacağını, iki bin yıllık tarihlerinden biliyoruz.

Sonuç, Nemrut’un yakmak için ateşe attığı İbrahim’in dini devam ediyor.

Başkalarını yakarak çoğalacaklarını zanneden Siyonistler, dünyanın en eski milletlerinden olmalarına rağmen dünyanın en azı durumundalar.

Rabbimiz buyurur: “Musa kavmine: Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’a aittir. Ona kullarından dilediğini varis kılar. Sonuç muttakilerindir.” (A’raf süresi ayet 128

“İşte bu âhiret yurdunu biz, yeryüzünde kibirlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyenlere veririz. Sonuç muttakilerindir” (Kasa süresi ayet 83).

Mahmut TOPTAŞ 

Milli Gazete


14 Temmuz 2014

Seyyid’ül İstiğfar

Sevgili Peygamberimizin “Seyyid’ül İstiğfar” diye isimlendirdiği hemen hemen bütün hadis kitaplarında rivayet edilen dua ve Allah’tan af talebinde bulunma dilekçelerinin en seyyidi, efendisi, en etkilisi olan duayı kısaca terceme ve şerh etmek istiyorum.

Bu duaya yürekten inanarak sabah okuyan akşam olmadan ölürse cennet ehlinden olacağını, akşam okursa, sabah olmadan ölürse cennet ehlinden olacağını Sevgili Peygamberimiz müjdelemektedir.

Buyurun tercemesini okuyalım:

“Allah’ım, sensin Rabbim”

“Rab” kelimesini çokça kullanırız ama manasını bilmeden kullanırız.

Rab: Terbiye eden, besleyip büyüten, yaşatan ve yöneten manalarına gelir.

Firavun da devlet başkanı olarak kendisini yöneten, terbiye eden, besleyip büyüten olarak görmüş ve halkına hitap ederken, “Sizin en yüce Rabbiniz benim” demiştir (Naziat suresi 79/24). Yani, “Neyi nasıl yapacağınızı ben belirlerim. Kuralları ben koyarım, Musa’nın Rabbi değil” diye konuşmuş.

Biz, günde kırk defa namazımızda Allah’ın âlemlerin Rabbi olduğunu tekrarlayarak, Allah’tan başka yaratan, yaşatan ve yöneten olmadığını, önce kendimize, sonra bütün insanlara ilan ediyoruz.

Duaların efendisini okumaya devam edelim:

“Hiçbir yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur, ancak sen varsın.”

Aslında bu cümle Allah’a boyun eğme, Allah’a baş kaldıranlara karşı haddini bildirme cümlesidir.

“Sen, yarattın beni.”

Yaratanla yaratılan bir olmaz. Beni sen yarattığına göre ben senin sözünü tutar sana kulluk yaparım. Senin sözünü tanımayanı ben de tanımam, senin hükümlerine aykırı olan kurallarını kabul etmem.

“Ben, kulunum senin.”

Yalnız sana kul ve köleyim ben. Ne emredersen, neyi yasaklarsan başım gözüm üstüne. Bu kulluğumuzu biz, her gün beş vakit namazımızda hatırlar ve “İyyakena’büdü / Ancak sana kulluk yaparız” diyerek dilimizi, gönlümüzü bedenimizi birleştirip sana boyun bükerken başkalarına dik dururuz.

“Ben, senin sözün ve vadin üzereyim, gücüm yettiğince.”

A’raf süresinin 172’inci ayetinde, “Hani Rabbin, Adem oğlunun sırtlarından zürriyetlerini almış ve kendilerine şahit kılmıştı. `Ben, sizin Rabbiniz değil miyim’ (demişti de) `Evet, (sen bizim Rabbimizsin) şahidiz’ demişlerdi. Kıyamet gününde, `Biz bundan habersizdik’ demeyesiniz diye” haber verdiğin söze sadık kalıyor ve senden başka Rablık iddiasında bulunan Firavunlara boyun eğmiyorum. Senin cennet vadine güvenerek gücüm yettiğince sözüme ve vadime sadık kalıyorum.

“Ben, sana sığınırım yaptıklarımın şerrinden.”

Ya Rab, yaptığım kötülükler, beni cehenneme sürükleyebilir, bu dünyada birçok belayı başıma çekebilir.

İşlediğim kötülüklerin şerrinden sana sığınırım.

“İtiraf ediyorum, bana olan nimetini.”

Nimetlerinin saymakla bitmeyeceğini sen haber veriyorsun. Aklım, imanım, kalbim, kalıbım, canım, tenim, sayısız yiyecek, giyecek, su, nefes... gibi nimetlerini itiraf ediyorum.

“İtiraf ederim günahımı.”

Günahlarımı da itiraf ediyorum. Huzuruna günahla dönüyorum.

“Affet beni. Çünkü senden başka kimse günahları affedemez.”

Kur’an’ın haber verdiğine göre bütün peygamberler senden af isterlerken papa, papaz, kardinal  kim oluyor da kendisi gibi insanların günahını afvetsin?

Senden başka kimse günahları afvedemez, Rabbim, günahlarımı afvet.

Bu hadisin metnini Buhari’nin, Sahih’inin Daavat kitabının Efdal’ül İstiğfar bölümünde bulabilirsiniz.

Veya Google’ye Seyyidül İstiğfar yazarsanız metin çıkar.

Onu ezberleyiveriniz ve manasını da düşünerek sabah-akşam okuyunuz. 

Mahmut TOPTAŞ

MİLLİ GAZETE

 


07 Temmuz 2014

NE YAPTIĞIMIZIN FARKINDA OLALIM

Adam, dinini seviyor.

Sevdiğini Kâbe’yi görünce gözyaşlarının sel olmasından anlıyorsun.

Tırnağıyla kazıyarak kazandığı, dişinden artırdığı parasını o yola harcamasından anlıyorsun.

Ama bunların başlarında görevli hocalarına sorduğu sorular, neye âşık olduklarını anlamamızı zorlaştırıyor.

İki gözü iki çeşme hacımızın biri Medine’den Mekke’ye gelip Kâbe’yi görünce, “A güzel Rabbim, Peygamberin Medine’de sen burada neden yalnız yatarsınız” diye mırıldanıyor.

Avrupa’dan gelen bir hacı adayımız da Avrupa’da güzel binaları gördükten sonra Mekke’deki Allah’ın evinin nasıl olacağını hayalinde şekillendirmiş, dünyadaki bütün binalardan yüksek ve güzel diyerek gelmiş ve hayal kırıklığına uğramış.

Yeniçeri, Balkanlar’da cihat yaparken harp meydanında kâfiri yakalamış, hançeri bağrına dayamış ve “İmana gel bre kâfir” demiş.

Kâfir, “Ne diyeceğimi söyle de imana geleyim” dediğinde;

Yeniçeri, “Ben de bilmiyorum” demiş.

Kur’an için can vermeye hazır milyonlarca insanımız, Kur’an’ın birçok emrine karşı duruyor, haramları işlediği gibi savunuyor da.

Eski Genelkurmay Başkanı, “Allah Allah diye taarruz eden bir ordu nasıl olur da Allah’ın evi olan camiyi bombalar?” diye feveran derken çok samimi olduğunu yüz ifadesinden anlıyorum ama aynı ordudan birçok insanımız, Kur’an için can vermeye hazırken Kur’an’ın hükümlerinin karşısında da kale gibi dikiliyor.

İnandığımız ve yolunda ölmeye hazır olduğumuz kitabımızı bu Ramazan’ı da vesile ederek içeriğini, muhtevasını öğrenelim.

Hayalindeki güzele âşık olup da aynısını yeryüzünde bulamadığı için bekâr kalan adam gibi olmayalım.

İslam, bizim hayalimizdeki değildir.

Yedi milyar insan Müslüman olsa, hepsinin hayali toplansa doğruya biraz yaklaşır.

Ama İslam dini, yeri göğü yaratan ve yönetenin dinidir.

Milyarlarca çiçeğin güneşten herkes kendi kabiliyetince faydalandığı gibi Rabbimizin bir nuru olan Kur’an’ımız da yedi milyar insanın kabiliyetine göre alabileceği kitabımızdır.

Herkesin anladığı da Allah’ın kontrolü altında bir hayat yaşayan Sevgili Peygamberimizin anladığı ve yaşadığına uygun olmalıdır.

Yoksa günümüzde İslam dışı insanların hepsinin Allah anlayışı var ama mihenkleri olmadığından herkes kendi küçük aklına göre Allah’a da bir sınır çizmiş.

Hâlbuki sınırı Allah çizer.

Hamsiyle balinaya, serçeyle kartala, cevizle kabağa, damlayla denize, kumla Everest’e sınır çizen Rabbimiz, bize neyin yararlı neyin zararlı olduğunu bildirmiş ve bizim ona uymamız gerekir.

Hâlbuki kafamıza göre olmaz. Zira Budist’in tanrı anlayışı ayrı, Hıristiyan’ın tanrı anlayışı ayrı, Yahudi’nin ki ayrı. Onun için Kur’ân-ı Kerim’de Rabbim, “Onlar Allah’ın isimlerinde sapı- tıyorlar” (A’raf, 180) der. Yani, altı milyar insan Allah’a inanır, ama herkes Allah’ın sınırını kafasında kendisi çizer. Allah’ı bir yere oturtur, oradan kaldırmaz onu.

Günümüzde bazı insanlar, “Ben Allah’a inanırım, ama işime karıştırmam” diyor. Ne demektir bu? “Kalbimi çalıştır, kanımı çalıştır, gözümün yağını da sen ver, beynimi de sen takviye et. Ama benim günlük hayatıma karışma Allah’ım” demektir.

Aslında bu bir sınır çizmedir. Biz Allah’a sınır çizemeyiz. Allah (celle celâluhû) bize sınır çizer.

Onun için birçok ayette “tilke hududullah” der. “İşte Allah’ın çizdiği sınırlar.” Bu sınırları Rabbin senin için çizmiştir, bu sınırlar içerisinde hareket et diyor. Biz bunun tersini yapıyoruz. Allah (celle celâluhû) için sınır çizmeye kalkıyoruz. Bunu yapmamamız lazım. Yani Rabbimiz kendisini bize nasıl tanıtıyorsa Rab odur. Yoksa benim kafama göre Rab çizecek olsam, herkesin tanrısı ayrı ayrı olur.

Rabbimizin dinini O’nun kitabından öğrenelim.

Nasıl yaşanacağını bize örnek olarak sunduğu Resulünün sünnetinden öğrenelim.

Bize kolaylık olsun diye sunulan fıkıh kitaplarından öğrenelim.

Ne yaptığımızın, nasıl yaptığımızın, niçin yaptığımızın farkına varalım.

MAHMUT TOPTAŞ

MİLLİ GAZETE


2014 TEOG YERLEŞTİRMEYE ESAS PUAN

2014 Yılı Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Uygulaması Kapsamında Oluşan Yerleştirmeye Esas Puan Değerleri
 (GG.AA.YYYY)
©2014 TC MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI
Tüm hakları saklıdır.

04 Temmuz 2014

İmanın tadını almak

Anamızın bağrında cennet kokulu sütünü emerken duyduğumuz tatlı ninniler;

Yaz sıcağının orucunun iftarında, billur gibi bardaktan, buz gibi su içmek;

Kutuplarda üşüdükten sonra sıcak bir sobanın dibinde bulunmak;

Tatlı dilli, güler yüzlü, bal gibi sözlü sevdiğinizle beraber olmak tatlıdır.

Yemekler ağızda, çiçekler burunda, nağmeler kulakta, güzellikler gözde, uyku badende tatlıdır.

“Tatlı dile güler yüze doyulur mu doyulur mu?” deriz ve hemen bütün bu tatlı şeyleri Yaratan’ı hatırlar, O’nu bütün yaratılmışlardan daha çok sever ve O’na imanın tadına varırız.

Onu bize tanıtan kitabı getiren, o kitabın nasıl yaşanacağını bize gösteren Allah Resulünü sevmenin tadına varırız.

Sevgili Peygamberimiz buyurmuş: “Şu üç şey bir kişide bulunursa imanın tadını bulmuş olur: Allah ve Resulü, kişiye başkalarından daha sevgili olmak, sevdiği bir kişiyi Allah için sevmek, ateşe girmekten hoşlanmadığı gibi kâfirliğe geri dönmekten hoşlanmamak” (Buhari, İman, bab 6, Hadis 16).

Annemize olan sevgimizi ona “öf” bile demeden gönlünü almak için çalışmayla gösterdiğimiz gibi Allah’a olan sevgimizi de O’nun emirlerini yerine getirerek, yasaklarından kaçınarak, kazasına rıza, belasına sabır, nimetine şükür sonunda haşyetin bütün vücudu sarması ve uykunun bedene yayılırken meydana gelen tat gibi bir lezzetin meydana gelmesidir.

Bu sağlanırsa yalandan tat alan dil, doğrudan lezzet almaya başlar.

Gıybetten ağzı tatlananlara gıybet, zehir gibi, kardeşinin etini çiğnemek gibi gelmeye başlar.

Hıristiyanların Hz. İsa’yı öne çıkardığı gibi, peygamber sevgisini Allah sevgisinin önüne geçirmediği gibi yeryüzünde hiçbir insanı veya hiçbir şeyi Allah’ın önüne geçirmez.

Allah’ı çok sevdiğinden Allah dostu olan müminleri sever ve dostun acı sözü, düşmanın tatlı sözünden tatlı gelmeye başlar.

İnkârın imana dönüşmesi zakkumdan bal yapmaktan zor olduğunu bilir ama sevdiği Allah’ı seven bir adam daha bulduğu için o zorluğu göze alır.

Bal yemek için arının iğnesini göze almak gibi bir şey bu Allah yolunda yorulmak.

“Sevdiğiniz kişiyi Allah için sevmek” imanın tadını almaktır.

Allah’ı ve Resulünü seveni Allah için sevmek de imanın tadına varmaktır.

Sizi makamınız, servetiniz, imkânlarınız için sevenle birlikte olduğunuz vakit aldığınız tat ile sizi Allah için sevenle bulunduğunuz zamanlardaki aldığınız tadı bir kıyaslayın.

Para, şan, şöhret, makam, mevki için sizi seven kişiye, o makam, mevki veya parayı bir başkası verecek olursa hemen sizi terk eder ve hem de karşınıza dikilir.

Kâfirliğe dönmeyi ve de kâfirliği ateşe düşmekten daha kötü görerek gâvurluktan iğrenmek de imanın tadına varmaktır.

Bu tadı alamayanlar, Hz. İsa’ya tapanlarla, ateşe tapanlarla, güneşe tapanlarla, ineğe tapanları kendileri gibi görmeye ve de bundan tat almaya başladıkları andan itibaren imanının tadını kaybettiğinin ilanı demektir.

“Hocam bu dediklerini ben kendimde bulamıyorum” der gibisiniz. Doğrudur. Bunun için, “Allah’a olan sevgimizi de O’nun emirlerini yerine getirerek, yasaklarından kaçınarak, kazasına rıza, belasına sabır, nimetine şükür sonunda haşyetin bütün vücudu sarması ve uykunun bedene yayılırken meydana gelen tat gibi bir lezzetin meydana gelmesidir” demiştik.

Zıddından bir örnek verirsek, yeryüzünde ilk içişte sigarayı zevkle içen tek adam yokmuş. Birilerine özenerek ilk içen kişinin boğazı ve ciğerleri yanarmış. Ama adam ısrar edince nikotin kana geçince tiryakilik başlayınca onu içmekten zevk almaya başlarmış.

Yalandan tat alan dil, doğrudan zevk almaya başlayınca yalana dönemediği gibi Allah’ın emir ve yasakları ilk başlangıçta zor gelse bile ısrarla devam sonunda öyle bir zevk, öyle bir lezzet, öyle bir tat almaya başlar ki, eğer o tadı ilk yapışta herkes alabilmiş olsaydı Bush ile Putin bu imanı, İslâm’ı, namazı orucu bize bırakmazdı.

İmanımızın tadını almaya çalışalım ve birbirinden ayrılmaz olan bu üç şartı hakkıyla yerine getirelim.

MAHMUT TOPTAŞ
MİLLİ GAZETE

02 Temmuz 2014

Çağdaş Köleler

Biz Müslümanlar, Abdesti, temizlik için almayız.

Rabbimiz, Maide süresinde namaz için kalktığımızda abdest almamızı emrettiği için abdest alırız ama bu abdestimiz bizim temizliğimizi de sağlar.

Daha önce yazmıştım, İstanbul’da veya bir başka şehirde ikindi üzeri şehrin namaz kılmayan en seçkin sosyetesinden birini alın.

Bir de beş vakit namazını kılan birini alın her ikisini bir laboratuvara götürün ve ikisinin de yüzünü analiz/tahlil ettirin bakalım üç vakitte abdest alan üçer defa yüzünü yıkayanla, yalnız makyajını tazeleyenin yüzünden hangisi daha temiz raporu alır?

Makyaj tazelemek, ölü hücrelerin yüzde kalmasını devam ettirirken yıkamak en iyi temizliği sağlar.

Ama biz, abdesti Allah’ımız emrettiği için alırız.

Beş vakit namaz için abdest alırken ağzımızı on beş defa yıkarken ağız temizliği de yaparız ama biz bunu sünnettir diye yerine getiririz.

Namazımızı Allah’ın emri olduğu için kılarız ama bu namaz bizi kötülüklerden alıkoyar.

Parti merkezlerinde, derneklerde, cemiyetlerde, localarda ayrı ayrı duran bir milletin bireyleri yalnız camilerde bir araya gelebiliyor.

Cuma ve bayram namazlarında amirle memurun, generalle erin, işverenle işçinin yer ayrımı olmadan aynı safta, aynı kıbleye, aynı kelimeler ve duygularla yönelmesini sağlar.

Ama biz, namazımızı Allah emrettiği için kılarız.

Ramazan orucumuzun tenimize ve canımıza faydalarını bilim adamları televizyonlardan anlatmaya devam ediyorlar.

Sosyal kaynaşmayı, yardımlaşmayı, aynı inanç etrafında toplanmayı, kendi eşine bile uçkur çözmeme eğitiminden geçmeyi, kendi yemeğine bile el uzatmama eğitiminden geçmeyi sağlayan oruç diğer on bir ayda namuslu bir hayat yaşamamızı sağlar ama biz orucu Rabbimiz emrettiği için tutarız.

Beş vakit namazımız, sünnetleriyle beraber kırk rekâttır.

Ramazanda Teravih namazıyla altmış rekât olur.

On bir ay beş vakit namazını kılan bir Müslüman günde kırk defa oturup kalkma hareketi yapar.

Kırk defa doksan derece rükua eğilerek, seksen defa alnını secdeye koyarak beynine kan akımı işlemini yapar.

Onun için bazıları namazı spor olarak değerlendirmiş ama biz namazı spor olsun niyetiyle kılmıyoruz, Rabbimiz emrettiği için kılıyoruz.

Ama namazın bizim tenimize, canımıza, toplumumuza bilinen bilinmeyen daha fazla hikmetleri olduğuna inanırız.

Teravih namazlarının iftarda çok yenen yemekler için çok faydalı olduğunu söyleyen doktorlarımız doğru söylüyorlar ama bir şeye biraz daha dikkatli bakmaları gerekir.

Ramazan ayının ilk günü oruca kalkacağımız gecenin akşamında iftar yapmadığımız halde Teravih namazını kılıyoruz.

Demek ki, Teravih namazı iftarın ağır yemeklerini hazmetmek için değilmiş ama hazma da faydalı bir sünnetimizdir.

Ramazan’ın son gün orucunu tuttuğumuz halde iftarımızı da yaptığımız halde o akşam yatsı namazından sonra Teravih namazı kılmıyoruz.

Midemiz dolu ama Teravih kılmıyoruz.

Teravih namazı, Ramazan ayında yatsı namazından sonra kılınan sünneti müekkede bir namazdır.

Vaktin sünnetidir, orucun sünneti değildir.

Onun için mazereti olup da oruç tutamayanlar, yatsı namazından sonra Teravih namazlarını kılarlar.

Aybaşı hali biten bir hanım, akşamüzeri banyosunu yaptıktan sonra o gün oruç tutmadığı halde yatsı namazından sonra Teravih namazını kılar.

Teravih namazımız, spor için değil, midenin hazmı için de değildir.

Sevgili Peygamberimiz kıldığı ve kıldırdığı için kılarız ama bu namazımız, hem hazmımıza,, hem bedenimize, hem ruhumuza, hem toplumumuza binlerce fayda sağlar.

Bu faydaların ne olduğunu her çağın bilim adamları çağlarına göre yorumlarlar.

Biz, ise ibadet kastıyla farzlar, vacipleri, sünnetleri ve diğer nafile ibadetleri gücümüzle orantılı olarak yapmaya devam ederiz.

Biz, Rabbimizin kuluyuz. Peygamberimizin ümmetiyiz.

O ve O’nun elçisi ne demişse odur.

Bu ikisinin önüne kimseyi geçirmeyiz.

Bu ikisine aykırı bütün emir ve yasaklar bizce geçersizdir.

Yaratanını inkâr edenler de kendileri gibi birilerinin dediklerini tuttuklarından, verdiğini yuttuklarından onlar da kendileri gibi ölümlülerin kulluğunu seçmiş durumdadırlar.

Çağdaş kölelik, Allah’a kullukla savaşına devam ediyor.

Ama milletimiz, Ramazan orucu emriyle tarafını bütün dünyaya göstermiş oldu.

Bu da gösteriyor ki Allah’ın kulları kullarının kullarına galip gelecektir.

Darısı Rabbimizin diğer bütün emirlerinde birleşmede.

Mahmut Toptaş
MİLLİ GAZETE

ERZURUM'DA HALI YIKAMA SİZE BİR TELEFON KADAR YAKIN

TOMURCUK HALI YIKAMA
0442 214 19 34
0533 371 19 33

IŞILTI HALI YIKAMA
0442 242 05 97
0530 175 3414

POLAT HALI YIKAMA
0534 334 59 08
0 507 046 83 47

BURSADAKİ TORTUM DEMİRCİLER KÖYLÜLERİNİ MİLLETÇE ALKIŞLIYORUZ

Bursa'da yaşayan köylülerimiz ayda bir 27 hane reisi olarak toplanıyor. Kuranı Kerim okuyor, dua ediyor, birbirlerinden haberdar oluyor.
HABER YENİ FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ