بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
EFENDİMİZ (S.A.V.) RÜYASI
Alla hu Teala’ya Kâinat’ın zerresi adedince hamt, yüzbinlerce salât ve selam Âlemlerin efendisi Hazreti. Muhammed Mustafa (Sallallahü Aleyhi ve Selem)’ e olsunHazreti Semure bin Cündüb (.r.a.) şöyleanlatıyor:
NebilerNebisi’nin (s.a.v.)sabah namazını kıldıktan sonra “İçinizderüya gören var mıdır?” diye ashabına yönettiği soru pek çoktur. Ashaptan birisi rüya görmüşse Allah Rasulü (.s.a.v.) o kimsenin
rüyasını Allah’ın (c.c.) dilediğince tabir buyururdu. Rasulullah (.s.a.v.) bir sabah bize şöyle anlattı:
“Bu gece rüyamda bana her zaman gelen iki melek (Cebrail (a.s.) ve Mikail (a.s.) geldi. Bunlar bana, ‘Haydi yürü’ dediler.Ben de kendileriyle yürüdüm. Derken arka üstü yatmış bir adamın yanına geldik.Bunun başucunda, elinde bir taş parçası ile bir başkası duruyor ve elindeki taşı o yatan adamın başına atıp başını yarıyordu. Taş da şu tarafa doğru yuvarlanıyordu. O adam da taşın arkasından koşup alıyordu. O dönüp gelmeden(berikinin) başı eskisi gibi iyi oluyordu. O adam dönüp gelince birinci defada yaptığını yine yapıyordu. Ben bu meleklere “‘Sübhanallah! Bu nedir’ dedim. Onlar ‘Yürü, yürü’ dediler.İlerledik, derken ensesi üzere (sırtüstü) yatmış bir adamın yanına vardık. Yanı başında birisi elinde demirden çatal, bir kanca duruyordu. Bu kişielindeki kancayı yatan adamın yüzünün bir tarafına sokuyor, yanaklarını,burnunu ve gözünü kafasına kadar parçalıyordu. Sonra öteki tarafa geçiyor,
orasını da böylece parçalıyordu. Bu tarafın işini bitirmeden daha önce tahrip ettiği taraf eski haline gelip iyileşiyordu. Sonra buraya dönüyor birinci defada yaptığını yine yapıyordu. Ben ‘Sübhanallah!
Bunlar nedir? dedim Bana ‘Haydi yürü, yürü’ dediler.Yürüdük. Tandıra benzer bir yere uğradık (Ravi diyor ki: Zannedersem Rasulallah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle dedi:) Orada uğultu ve bir takım
sesler vardı. Tandırın içine baktık, orada çıplak erkek ve kadınların altlarından alevler yükseldikçe bağrışıyorlardı.
Ben tekrar ‘Bunlar kimlerdir?’dedim.
O iki melek bana ‘Yürü, yürü’dediler.
Yürüdük, derken bir nehre vardık. (Ravi diyor ki: Zannedersem Rasulallah (s.a.v.) bu nehrin
suyunun kan renginde olduğunu söylüyordu.) Nehirde bir adam yüzüyor, nehrin kıyısında da pek çok taş toplamış bulunan birisi duruyordu. Bu yüzücüyüzebildiği kadar yüzüyor, sonra yanında taşlar bulunan kıyıdaki adamın yanına gelip ağzını açıyordu. Kıyıdaki adam onun ağzının içine bir taş atıyordu. O da
yürüyüp yüzüyordu. Sonra tekrar dönüyordu. Her döndüğünde ağzını açıyor, o da ağzına bir taş atıyordu.
Ben o iki meleğe ‘Bu iki adamın hali nedir?’ dedim.
Onlar bana ‘Yürü, yürü’ dediler.
Yürüdük, çok yürüdük. Çok çirkin (yahut diğer bir rivayete nazaran senin gördüğün çirkin adamların en çirkini) bir adamın yanına gittik. Nezdinde bir ateş vardı. Onu durmadan yakıyor ve çevresinde koşuyordu.
Ben o iki meleğe ‘Bu adamın hali nedir?’ dedim.
Onlar bana ‘Yürü, yürü’ dediler.Yürüdük. İçinde her çeşit çiçeğin bulunduğu sık ve uzun bitkilerle
kaplı bir bahçeye geldik. Bahçenin ortasında uzun bir adam vardı. Semaya doğru uzanan boyunun uzunluğundan başını göremeyecektim. Bu zatın çevresinde pek çok çocuk vardı ki, o kadar çok çocuk görmemişimdir.
Ben ‘Bu adam ve bu çocuklar kimlerdir?’diye sordum. Onlar bana ‘Yürü,yürü’ dediler.Yürüdük. Derken büyük bir ağaca rastladık ki, ondan daha büyük ve daha güzel ağaç görmedim. Bana ‘Buraya
tırman, çık’ dediler. Birlikte o ağaçta bulunan bir şehre doğru çıktık. Şehrin binaları altın ve gümüş tuğlalardan yapılmıştı. Şehrin kapısına vardık, kapının açılmasını bekledik. Kapı (ilgililerce) açıldı. Biz de içeri girdik. Bizi bir takımadamlar karşıladılar. Onların vücutlarının yarısı senin gördüğün şeylerin en güzeli gibi idi.Vücutlarının diğer yarısı da gördüğün şeylerin en çirkinine benziyordu. (Yanımdaki o) iki melek bu kimselere
‘Haydi gidiniz, şu nehre giriniz’ dediler.
Baktım, enine akmakta olan bir nehir. Suyu da beyazlıktan yekta. Onlar gittiler, bu nehre girdiler. Sonra bize dönüp geldiler ki kendilerinden o çirkinlik gitmiş, en güzel bir hale gelmişler. O iki melek bana ‘Burası Adn cennetidir. Şurası da senin makamındır’ dediler. Gözlerim yukarıya doğru kalkınca bir de ne göreyim: Bir köşk, bembeyaz birer bulut gibi onlar. Bana, ‘İşte bu köşk, senin makamındır’
dediler.
Ben, ‘Allah (c.c.) sizi mübarek kılsın, beni bırakın da oraya gireyim’ dedim. O iki melek ‘Şimdi olmaz, fakat sen oraya gireceksin’dediler.
Ben o iki meleğe ‘Bu gece ilginç şeyler gördüm. Bu gördüğüm şeyler neidi?’ diye sordum. ‘Şimdi sana anlatacağız’ dediler.
‘Hani yanına ilk vardığın başı taşla yarılan adam yok mu? O, Kur’an-ı Kerim’i öğrenmişken onu terk etmiş, farz namazı kılmadan uyumuş kimsedir.
Hani şu yanağı, burnu ve gözleri kafasına kadar parçalanan adam yok mu? O, bir kimsedir ki, sabahleyin erkenden evinden çıkınca bir yalan söyler ki, o söylediği yalan bütün afakı kaplardı.
Hani o tandır gibi bina içinde gördüğün adamlar var ya, onlar zina yapanlardı.
Hani nehirde yüzüp de ağzına taş atılan adam var ya, o da faiz yiyendir.
Hani ateş yakan ve ateş çevresinde koşan o çirkin suratlı adam yok mu? O da, cehennem muhafızı Malik’tir.
Hani o bahçedeki uzun boylu zat ise Hazreti İbrahim’dir (a.s). O’nun etrafındaki çocuklarda doğup da fıtrat üzere ölen çocuklardır.
(Berkani’nin rivayeti İslam fıtratı üzere doğan şeklindedir.)
Güzeller güzeli (s.a.v.) rüyasının bu kısmını anlatırken ashab şu soruyu yöneltti:
‘Ya Rasulallah (s.a.v.)! Ya müşriklerin çocukları?’ Allah Rasulü (s.a.v.) ‘müşriklerin çocukları da (ahirette Müslümanların çocuklarına tabidirler)’ cevabını verdi.
Hani şu vücutlarının yarısı güzel, yarısı da çirkin olan kimseler yok mu? Onlar iyi bir ameli başka bir kötü amelle karıştırmış kimselerdir.” (Buhari)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder