BİR FATİHA DA SENDEN OLSUN

KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ? TIKLA DA GÖR

             Allah (cc), Kuran-ı Kerim’de Ankebut suresi   55. ayetinde:” Her canlı ölümü tadacaktır.”diyor. Bizler ve bu yazıyı siz...

29 Mayıs 2013

Aile içi sorunlarınıza siz de böyle mi bakıyorsunuz?

Aile içi şiddetin tüm çeşitlerinin yaşandığı günümüzde siz aile hayatınızın temeli olan kadına nasıl bakıyorsunuz? Yani kadının aile içindeki görevi gereği olan farklı duygusal özelliğinin farkında oluyor musunuz? Yoksa bu farkı hiç fark etmeden mi muhatap oluyorsunuz? 

Önce aile içinde kadının yaratılışındaki farklı özelliğini tanıyacak, yüklendiği görevin bir gereği olan bu duygusal üstünlüğünü kabul edecek, hatta takdirle de bakacaksınız. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri de kadını bu farklı yanlarıyla tanıyarak takdirde bulunmuş “şefkat kahramanları” diye tarif etmiştir. Zaten bu şefkat kahramanlığı olmasa aile içi bunca zorluklara dayanma gücü gösteremez, ömür boyu süren çocuk bakımı gibi en zahmetli hizmetleri tek başına üstlenemezdi. İyi ki bu duygusal özelliği, şefkat kahramanlığı vardır hanımların.     
Nitekim Efendimiz Hazretleri (sas), ailesinin duygu yüklü dünyasına karşı hep anlayışla bakmış, bizlere örnek olacak davranışlar sergilemiştir. Bu örnek davranışlarından birini Aişe validemizin anlatımından dinleyelim isterseniz. Bakın Validemiz nasıl anlatıyor Efendimiz’in (sas) kendilerini memnun etmek için neleri göze aldığını, nasıl bir tevazu anlayışı içinde muhatap olduğunu.      
Bir defasında kafile ile gidiyorduk. Resulüllah (sas) Hazretleri, yanındakilere:
- Siz yürüyün, biz Aişe ile biraz geriden geleceğiz, buyurdu.
Onlar yürüyüp uzaklaştıktan sonra bana:
- Aişe dedi, var mısın benimle yarışa? Seninle bir koşuşalım şu düzlükte, bakalım yarışı kim kazanacak?
Ben çok gençtim, böyle şeylere kanım pek kaynardı. Sanki hazırdım böyle bir teklife.    
Zaten Resulüllah bizim içimizi okurdu sanki. Kafilenin arkasından birlikte koşmaya başladık.
Daha ilk adımlarda onu geçtim, yarışı ondan önde bitirdim. Yani ben kazandım.
Beni kutladı, ‘Sen kazandın tebrik ederim, başarılı oldun’, dedi.
Aişe validemiz, o günkü durumunu da şöyle ifade ediyor...
- Ben o günlerde ince yapıda biriydim. Yarışı kazanacak beden inceliğine sahiptim.
Aradan bir sene gibi bir zaman geçmişti. Yine öyle bir yerde gidiyorduk. Geçtiğimiz seneki yarışı hatırlattı:
- Aişe var mısın bir yarışa daha, dedi. Ben yine hazırdım. Hemen kabul ettim. Birlikte yine koştuk. Ancak bu defa başarı benim değil, Resulüllah’ın oldu. O geçti, ben ona erişemedim. O sene biraz daha büyümüştüm.
Bu defa yarışı kaybettim diye üzüldüğümü görünce beni teselli ederek dedi ki:
- Üzülme üzülme! Geçen defa sen kazandın, bu defa da ben kazandım, böylece eşit olduk, eşit!..
Evet, kadının duygu dünyasını bilen Efendimiz (sas) Hazretleri, zaman zaman onunla yarışa çıkar, bazen ondan geride kalır, onu rahatlatır, bazen de onu geçer, durumunu bildirirdi. Ama bunu hiçbir zaman üstünlük iddiasına götürmez, “kaybeden yoktur, ikimiz de eşit olduk” diyerek, iki tarafın da sonuçtan memnun olmasını sağlardı.
Dikkat edin, kumlu çölde hanımıyla böyle yarışa giren Efendimiz (sas ) Hazretleri, Mirac’da göklerde Cebrail ile yaptığı yolculukta onu geçmiş, onun ulaşamadığı yerlere tek başına kendisi ulaşmıştı.
Ama göklerde Cebrail’i geçen Efendimiz, yerde hanımı Aişe validemizi geçmemiş, ancak geçtiği zamanda da:
- Üzülme üzülme, geçen defa sen kazandın, bu defa da ben kazandım, yani eşit olduk, eşit... diyerek konuyu yine tatlıya bağlama örneği vermişti.
Acaba diyorum, hep yüksekten uçan bazı beyler, birazcık tevazu gösterip de hanımın duygu dolu dünyasına girebiliyorlar mı? Onu, yaratılış gereği farklı duygularıyla tanıyabiliyorlar mı? Göklerde Cebrail’i geçen Efendimiz’in yerde hanımını geçmeyişinden kendilerine bir mesaj çıkarabiliyorlar mı?
Ayrıca ekonomik darlığın had safhada yaşandığı evinde Efendimiz’in hanımlarına:
“İsterseniz sizi serbest bırakayım, dilediğiniz zenginle evlenin, bolluk içinde yaşayın...” teklifine karşı hanımlarının:
-“Biz açlıktan ölmeye razıyız ama kapından ayrılmaya razı değiliz!” diyecek kadar sadakat gösterip ekonomik sıkıntıya da gönülden razı olduklarını günümüz hanımları da hatırlayabiliyorlar mı?    

- Ne dersiniz, böyle ortak anlayışla bakabiliyor muyuz bizler aile hayatımıza?

SBS’de sistem değişti ama öğrencilerin haberi yok

Seviye Belirleme Sınavı (SBS), 8 Haziran Cumartesi günü yapılıyor. Ortaokuldan mezun olacak 1 milyonu aşkın öğrenci, daha iyi bir liseye gidebilmek için sınavda ter dökecek.
Eğitim-öğretim yılı başında yürürlüğe giren sistem değişikliği ile artık okulun değil, öğrencinin bireysel başarı puanı esas alınacak. Ancak ders başarısının öne çıktığı bu sistemden çoğu veli ve öğrencinin haberi yok. 6 ve 7. sınıflarda sistemden haberi olmadığı için derslerine yeterince ilgi göstermeyen birçok öğrenci bulunduğunu ifade eden uzmanlar, bu öğrencilerin puanının diğerlerine göre daha düşük geleceğini vurguluyor. Uzmanlar, “Öğrenci bütün soruları doğru cevaplasa bile, düşük ders notları sebebiyle 700 tam puan alamayabilir.” uyarısı yapıyor.
Yeni SBS sistemi ilk kez bu yıl sınava girecek 8. sınıf öğrencilerini etkileyecek. Buna göre, öğrencinin SBS’den tam puan alabilmesi için bireysel başarı puanının da iyi olması gerekiyor. Birçok öğrenci böyle bir uygulamadan haberdar olmadan birinci dönem notlarını aldı. Bazı öğrenciler ise uygulamayı bu yıl öğrendi. Anafen Dershaneleri Rehberlik Uzmanı Recep Uysal, “Öğrenci SBS’de tüm soruları doğru cevaplayarak 700 tam puan alsa bile uygulama yüzünden sıralamada yer alması gereken yerde olamama tehlikesiyle karşı karşıya.” diyor. Şu an var olan puanlama sisteminde öğrencilerin 6, 7 ve 8. sınıf notları toplanacak ve sınavdan alacağı puana eklenecek. Uysal’a göre bu durum, okul birincileri ve adil not veren okulların öğrencilerini mağdur edecek. Çünkü notların biraz daha zor verildiği okulların öğrencileri, birinci bile olsa üst sıralara çıkma şansını yitirecek.
    Uğur Dershaneleri Eğitim Koordinatörü Turgay Polat da okullardaki ölçme değerlendirme sistemini düzeltmeden başarı puanının sınavlara eklenmemesi gerektiğini söylüyor. “Öğrencisine 100 veren bir öğretmeni denetleyen ya da bunu engelleyen bir sistem yok. Bu şekilde sistem hayata geçerse adaletsizlik olur. Sınav ve notları objektif kriterlere göre belirlemeniz lazım. Ortak sınav yapılabilir.” görüşünü dile getiriyor.

    Bu sene sınava giren öğrencilerin ve velilerin sistemden yeni haberdar olduklarına işaret eden Fatih Koleji Psikolojik Danışmanı Hakan Metan ise şu öneride bulunuyor: “Herhangi bir konuda değişiklik yapıldığı zaman muhatapların mağdur edilmemesi ve değişikliğin alelacele değil yıllara yayılarak yapılması gerekir. Bu sistem, bu yıl sınava girecek öğrenciler için değil, 6. sınıfa yeni başlayacak öğrenciler için uygulansa daha adaletli olur.” Sistemden şikâyetçi olan velilerden Oğuz Işıldar, “Bu yıl sadece 8. sınıftaki ders puanlarının etkili olacağını zannediyorduk.” diyor. Uygulamayı sene başında öğrendiklerini ifade eden Mehtap Yüksel de, “Ders notlarının yüzde yüz etki yapması adil olmaz. Her okulda öğretmenlerin verdiği puanlar aynı olmuyor.” şeklinde konuşuyor. Okullardaki puan sisteminin farklılığından yakınan bir başka veli Eray Pişkin ise, “Bizim okulumuzda öğrencilere bol not verilmiyor. Bunu bilseydik çocuğumuzu bol not verilen bir okula yazdırırdık.” ifadelerini kullanıyor. Figen Karayel de değişikliğin kızında moral bozukluğuna sebep olduğunu söylüyor: “Bize 6 ve 7. sınıflardaki okul puanlarının etkili olacağı söylenmemişti. Kızım başarılı bir öğrenci olmasına rağmen sınavda tam puan alamayacak.”

FİNAL EĞİTİM KURUMLARI VE FORMÜL YAYINLARI SBS TÜRKÇE DENEMESİ

FİNAL YAYINLARI İÇİN TIKLAYIN

FORMÜL YAYINLARI İÇİN TIKLAYIN

YAZ KUR'AN KURSLARI 24 HAZİRAN 2013 PAZARTESİ BAŞLIYOR

07.04.2012 tarih ve 28257 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kur’an Eğitim ve Öğretimine Yönelik Kur’an Kursları İle Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliğinin 25. Maddesinde:

“Okulların tatil olduğu zamanlarda, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlı olarak Kur’an-ı Kerim’i ve mealini öğrenmeleri, dini bilgilerini geliştirmeleri, dini içerikli sosyal ve kültürel etkinliklerden yararlanmaları amacıyla Kur’an kurslarında, camilerde ve müftülüklerce uygun görülecek yerlerde mülki amirin onayı ile yaz Kur’an kursları açılır.”

hükmüne yer verilmiştir.

Yaz Kur’an kursları 24 Haziran 2013 Pazartesi günü eğitim ve öğretime başlayacaklardır. Kurslara velilerin de katılımının sağlanacağı bir açılışla başlanacak, Diyanet İşleri Başkanlıgı açılış mesajı okunacaktır.Ayrıca yaz Kur’an kurslarının açılacağı gün bu hizmette görev alacak personelin bilgilendirilmesi amacıyla 24 Haziran 2013 Pazartesi günü saat 14.30’da “Canlı Yayın Yoluyla Uzaktan Eğitim Programı” gerçekleştirilecektir.

Yaz Kur’an kurslarında kayıtlar 17 Haziran 2013 tarihinde başlayacaktır.

Yaz Kur’an kursları, 24 Haziran– 23 Ağustos 2013 tarihleri arasında belirtilen dönemler halinde ve kur esasına göre gerçekleştirilecektir:

I. Dönem: 24 Haziran – 12 Temmuz 2013

II. Dönem: 15 Temmuz – 02 Ağustos 2013

III. Dönem: 05 Ağustos – 23 Ağustos 2013

Yaz Kur’an kurslarında talep olması durumunda, Kur’an kursu öğreticisi/din görevlisi, öğrenci sayısında 15 şartı aramaksızın kurs açacaktır.

Yaz Kur’an kurslarında öncelikli olarak din hizmetleri sınıfında bulunan personele görev verilecektir. İhtiyaç duyulması halinde dini yükseköğrenim mezunları ile hafızlık belgesine sahip imam-hatip lisesi mezunlarının yanı sıra Kur’an kursu öğreticiliği, imam-hatiplik ve müezzin-kayyımlık yeterlilik belgelerinden en az birine sahip olanlar da görevlendirilebilecektir.

Yaz Kur’an kurslarında görevlendirilenlerden; 24.07.2009 tarihli ve 27298 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2009/15215 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde; en az 15 kursiyeri bulunanlara; yılda 2 ay haftada 5 gün ve günde 3 saati geçmemek üzere ek ders ücreti ödenecektir.

Memurlar.Net - Özel

28 Mayıs 2013

NAZMİYE DEMİREL VEFAT ETTİ

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in eşi Nazmiye Demirel vefat etti. Vefat haberini alır almaz hastaneye gelen Süleyman Demirel, "65 senelik hayat arkadaşımı kaybettim, mekanı cennet olsun" dedi.

Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi doktorlarından Haldun Müderrisioğlu, Nazmiye Demirel'in vefatıyla ilgili açıklama yaptı. Nazmiye Demirel’in 4 Aralık 2010 tarihinde Alzheimer hastalığı ve sıvı elektrolit bozukluğu nedeniyle hastanelerinde kabul edildiğini ve o tarihten bu yana tedavisinin aralıksız devam edildiğini belirterek, "Bu akşam, kandaki oksijen azalması ve bilahare de kalp durması sonucunda saat 22.27 itibariyle bütün müdahalelere rağmen hastamızı kaybettik" dedi. Süleyman Demirel'in sağlık durumuna ilişkin de konuşan Müderrisoğlu, "Az önce geldiler. İçeride dinleniyorlar. Çok üzgünler ama metanetlerini muhafaza ediyorlar. Sağlık durumu çok iyi" ifadelerini kullandı. Müderrisoğlu ayrıca, Süleyman Demirel'in rahatsızlığı nedeniyle Süleyman Demirel ile Nazmiye Demirel'in en son 1.5 ay önce yüz yüze görüştüğünü de sözlerine ekledi.

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de eşinin vefat haberini öğrenir öğrenmez, Başkent Hastanesi'ne geldi. Merdivenlerden çıkarken güçlük çeken Demirel'in üzgün olduğu dikkat çekti. Hastane çıkışında açıklamalarda bulunan Demirel, "65 yıllık hayat arkadaşımı kaybettim. Mekanı cennet olsun. Bütün sağlık personeline minnet ve şükranlarımız var. 4.5 sene onu ayakta tuttular, Allah kendilerinden razı olsun. Allah rahmet eylesin" şeklinde konuştu.

TAZİYELERİ GÜNİZ SOKAK'TAKİ EVİNDE KABUL EDİYOR

Süleyman Demirel, eşinin vefatından dolayı taziyeleri Güniz Sokak'taki evinde kabul ediyor. Güniz Sokak'ta gazetecilere açıklamalarda bulunan Demirel'in kardeşi Hacı Ali Demirel, acılarının büyük olduğunu belirterek, "Allah gani gani rahmet eylesin. Acımızı paylaşan dostlarımıza teşekkür ediyoruz" dedi. Demirel'in doktoru Aylin Cesur da 9. Cumhurbaşkanı Demirel'in sağlık durumunun iyi olduğunu ifade etti.

Bu arada Nazmiye Demirel'in cenaze programı da belli oldu. Nazmiye Demirel'in cenazesinin Perşembe günü Isparta İslamköy'de öğle namazını müteakip kılınacak cenaze namazının ardından defnedileceği öğrenildi.

OSMAN ÖZGAN- MUSA ERDOĞAN

25 Mayıs 2013

10 SORUDA İÇKİ YASAĞI

1- Saat yasağı nerelerde uygulanacak?

Artık gece 22.00’dan sonra bakkal, büfe gibi içkinin şişe olarak satıldığı yerlerden içki alınamayacak. Bu yasağa süpermarket, hipermarketler de dahil. Barlarda, restoranlarda açık olarak içki tüketimine ilişkin bir sınırlama yok. Ancak dışardan herhangi bir büfeden alınamayacak.

2- Turizm bölgeleri de saat yasağı kapsamında mı?

Düzenlemede herhangi bir bölge ayrımı yok. Yani Türkiye’nin her yerinde artık saat 22.00’den sonra satış olmayacak.

3- Saat yasağına aykırı satış yapılırsa cezası ne?

Satışı yapan büfe ya da bakkala idari para cezası verilecek. Bu ceza 2013 yılı için 20 bin lira ile 100 bin lira arasında. Cezayı mülki amirler uygulayacak.

4- İçkinin her türlü reklamı yasak mı?

Artık alkollü içkilerin her ne surette olursa olsun reklamı ve tüketicilere yönelik tanıtımı yapılamayacak. Bu ürünlerin kullanılmasını ve satışını özendiren veya teşvik eden kampanya, promosyon ve etkinlik yapılamayacak. Sadece uluslararası düzeyde tanıtımına yönelik ihtisas fuarları düzenlenebilecek. Alkollü içkileri üreten, ithal eden ve pazarlayanlar, her ne suretle olursa olsun, hiçbir etkinliğe ürünlerinin marka, amblem ya da işaretlerini kullanarak destek olamayacak. Televizyonlarda yayımlanan dizi, film ve müzik kliplerinde alkollü içkinin özendirici görüntülerine yer verilemeyecek.

5- Bağbozumu, şarap tadımı yasaktan etkilenecek mi?

İçki tanıtımı sadece uluslararası düzeyde tanıtımına yönelik ihtisas fuarları ile bilimsel yayın ve faaliyetlerde yapılabilecek. Bağ bozumu ya da şarap tadımı etkinliklerinin durumu belirsiz. Sektör yetkilileri bağbozumu yapıldığında bir gazetecinin bu tanıtımda yer alması halinde bunun ihlal anlamına gelebileceğini belirtiyor. Muğlak olan bu durumun daha sonra ikincil mevzuatlarda açıklığa kavuşması bekleniyor.

6- Bilimsel makaleler de yasak kapsamında mı?

Yine internet üzerinden ya da bir dergide makale çıkması durumu da karışık. Bir dergide ‘şarap’ ile ilgili bilimsel bir makalenin reklam amaçlı olup olmadığına TAPDK’nın karar vermesi gerektiği üzerinde duruluyor. Ya da bir kişinin Twitter üzerinden bir marka belirterek görüşünü paylaşmasının reklam olup olmadığı belirsiz.

7- Reklam yasağı kimleri etkileyecek?

Reklam yasağı yılın başında reklam bağlantısı yapılmış bütün gazete ve televizyonları olumsuz etkileyecek. Sadece basılı medyadaki zararın yüzde 30 civarında olacağı tahmin ediliyor.

8- 100 metre yasağı mevcut bar, restoran vb. kapatacak mı?

100 metre yakınında örgün eğitim kurumları ve dershaneler, öğrenci yurtları ve ibadethane olan yerlerde içki satışı ya da tüketimi yapılamayacak. Bu mesafe şartı turizm belgeli işletmeler için uygulanmayacak. Ayrıca daha önce açılmış yerlerin ruhsatları da kazanılmış hak kapsamında. Genel Kurul’da kazanılmış hakları birinci ve ikinci derece hısımlara devretme de alındı. Yani önceden içki satışı ruhsatı olan bir yerin sahibi işletmesini eşine çocuğuna devredemiyordu, artık devredebilecek. Ancak üçüncü bir kişiye sattığında ya da markasını değiştirdiğinde kazanılmış hakkını kaybedecek. Bu durum ticari işletmelerin değerini etkileyebilecek ve orta vadede eğer satışları iyi değilse kapatılmasını gündeme getirecek.

9- Alkol satışında yaş sınırı var mı?

Alkollü içkiler, tüketilmek veya beraberinde götürülmek üzere 18 yaşını doldurmamış kişilere satılamayacak.

10- Sahillerde artık içki yasak mı?

Yasaya göre meskûn mahaller ve konaklama yerleri hariç olmak üzere; otoyollardaki ve devlet karayollarındaki yapı ve tesislerde alkollü içki satışına ve tüketimine izin verilmeyecek. Öğrenci yurtları, sağlık hizmeti verilen yerler, spor müsabakası yapılan stadyum ve kapalı spor salonları, her türlü eğitim ve öğretim kurumları, kahvehane, kıraathane, pastane, bezik ve briç salonları ile akaryakıt istasyonlarının mağaza ve lokantalarında alkollü içkilerin satışı yapılamayacak. Bu düzenlemeyle sahil yerlerinde birçok plajın yol kenarında olması gerekçesiyle içki satışının yasaklanacağı yorumlarına neden oluyor. Ya da bir kişinin büfeden içki alıp sahilde bir şezlongda içkisini içip içemeyeceği de tartışmalı. Bu konunun düzenlemenin yasalaşmasının ardından çıkarılacak ikincil düzenlemelerde açıklığa kavuşturulması bekleniyor.

24 Mayıs 2013

KÖYLÜMÜZ AMELİYAT OLDU

Köyümüz sakinlerinden Muammer BİLMİŞ' in eşi Ayşe,  ameliyat oldu. Atatürk Üniversitesi Yakutiye Hastanesi'nde yatıyor.  Allah ( cc ) şifa versin

23 Mayıs 2013

TORTUM DEMİRCİLER KÖYÜ GÖLETİ

akpinar25's TORTUM DEMIRCILER KOYU GOLETI album on Photobucket

11 Mayıs 2013 Cumartesi günü gölete gittim. Gölet güzel olmuş.Göletin köye doğru olan kısmında kırma olan yerden su süzüyor. Bu yıl yapılan killi toprak kaplaması yeterli olmamış seneye inşallah daha iyi olur.Fotoğraflardan birisi de süzen suyu gösteriyor.

20 Mayıs 2013

ANA-BABA’YA İYİLİK ETMEK

Allâhü Teâlâ, Nisa Sûresi’nin 36. Âyet-i Kerîme’sinde (meâlen):

“Hem Allâh’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın, sonra babaya anaya ihsan edin…” buyurmuş, kendisine ibadet ve kulluk vazifesini yaptıktan sonra, ana babaya iyilikte bulunmayı emretmiştir.

 “Rasûlullah (s.a.v)'e bir adam geldi ve,

“Ey Allâh’ın Rasûlü, kendisine güzelce (iyilik ederek) dost olmama en layık insan kimdir.” dedi.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Annendir” buyurdu. Adam “Sonra kim” dedi. “Yine annendir”,

“Sonra kim” “Yine annendir” buyurdu. Tekrar adam “Sonra kim” deyince, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) “Babandır” cevabını verdi.”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), üç kere ‘annene’ buyurarak iyiliğin önce anneye yapılması gerektiğini beyan ettikten sonra dördüncüde “Babaya iyilik ediniz.” buyurdular.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• “Rabb’in rızası babanın rızasında; Rabb’in gadabı, babanın gadabındadır.”
• “Bir çocuk babasının hakkını, ancak onu köle olarak bulup sonra da satın alarak azad etmekle ödeyebilir.” 

“Üç dua hiç şeksiz kabul olunur; Mazlumun duâsı, müsafirin duâsı ve anne-babanın evladına duâsı.” buyruldu.  

İbn-i Abbas (r.anhümâ) buyurur ki: “Anne-baban ile beraberken, sert ve haşin olan efendisine karşı; zayıf, hakir ve kabahatli olan köle gibi ol.”

BEYİT:

Ana başa tac imiş, her derde ilac imiş,
Bir evlat pîr olsada anaya mahtac imiş.

(Lâ edri)

18 Mayıs 2013

TORTUM DEMİRCİLER KÖYÜNDEN FOTOĞRAF


RESİMLER AHMET SÖYLEMEZE AİTTİR.

KÖYLÜMÜZ AMELİYAT OLDU

Köyümüz sakinlerinden Hanifi DEMİR ameliyat oldu. Atatürk Üniversitesi Yakutiye Hastanesi'nde yatıyor.  Allah ( cc ) şifa versin

İMANIN BAZI ŞUBELERİ

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: Îman yetmiş küsür şubedir. En aşağı mertebesi yoldan ezâyı gidermek, en üstünü de Lâ ilâhe illallâh demektir.

İmanın şubelerinden bazıları şunlardır:

Kelime-i şehâdet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, hacca gitmek, abdeste devam etmek, cünüplükten gusletmek, Cuma günü gusletmek, sabırlı, şükredici olmak, şüpheliden sakınmak, hayâlı olmak,  Allâhü Teâlâ’yı zikretmek, insanlara eziyet etmemek, mazlûma yardım etmek, zulmü terk etmek, hakâret etmemek, gıybeti, nemîmeyi terk etmek, insanların gizli hallerini araştırmamak, izinsiz başkasının evine girmemek, gözünü harama bakmaktan korumak, ibret almak, hayrı gösteren sözleri dinleyip onunla amel etmek, sadakayı malının iyisinden vermek, kötü sözü terk etmek, ırzını (namusunu) muhâfaza etmek, diline sâhip olmak, tevbe etmek, tevekküllü olmak, huşûlu olmak, faydasız şeyleri terk etmek, faydalı şeylerle meşgûl olmak, boş söz söylememek; mukâvelelerini yerine getirmek, sözünü tutmak, iyilik ve takvâda yardımlaşmak, fenâlık ve düşmanlıkta yardımcı olmamak, daimâ doğru olmak, emri altındakilere iyiliği emredip fenâlıktan nehyetmek, insanların arasını düzeltmek, arabozuculuk yapmamak, mütevâzı ve yumuşak huylu olmak, ana babaya iyilik etmek, isyân etmemek ve onlara duâ etmek, merhametli olmak, büyüğe hürmet etmek ve şerefini korumak, küçüğe merhamet etmek, Allâh için sevmek, Allâh için buğzetmek, yalan sözü terk etmek, cemâatle namaza devam etmek, selâmı yaymak, hediyeleşmek, güzel ahlâka sarılmak ve kötü huylarını düzeltmeye çalışmak, sırrı saklamak, evlenmek, âile efradını sevmek, güzel kokuyu sevmek, Ensâr’ı sevmek ve Allâh’ın haramlarını büyük bilmek, mümin kardeşine silah çekmemek, ölüyü techiz ve tekfîn etmek, cenâze namazlarını kılmak, hastayı ziyâret etmek, ezâyı kaldırmak, kendisi için sevdiğini diğer müminler için de sevmek, Allâhü Teâlâ ve Resûlü kendisine her şeyden daha sevgili olmak, küfür olan hallere düşmeyi hoş görmemek.  

15 Mayıs 2013

ELMALILI HAMDİ YAZIRDAN ÖZLÜ SÖZ

İnsan salih amel işler,
Ölünce nur olur uçar gider.
İnsan kötü amel işler,
Ölünce nar olur uçar gider

08 Mayıs 2013

Erzurum'un manevi kalesi: Efe Hazretleri


Alvar İmamı Muhammed Lütfî, bir devri bütün çilesiyle sırtlamış insanlardan. Sohbetinde ve sofrasında herkes kendine yer bulmuş. Bir asır evvel insanlığa çizdiği ufuk, bugün ışık saçmaya devam ediyor.
Nisan ayının sonları. Bahar yeni yeni geliyor Erzurum’a. Şehri kuşatan dağlar karla kaplı hâlâ. Ova; çiçeğe, çimene durmuş. Ömrünü zemheri ayazında geçirmiş, baharı görmeden göçüp gitmiş bir zâtı, Alvarlı Efe Hazretleri’ni ziyaret için yollardayız. Bir asırdır eşiğine varanları eli boş göndermediği sofrasından nasiplenmek, dilimiz döndüğünce baharın müjdesini vermek niyetimiz…     
Muhammed Lütfi, nâm-ı diğer Alvarlı Efe Hazretleri; aramızdan el etek çeken mânâ büyüklerinden. 1868-1956 seneleri arasında geçen ömrünün tamamını; şeyhine intisap için çıktığı Bitlis seyahati ve 3 hac ziyaretini saymazsak, Erzurum’da geçirmiş. Bediüzzaman hazretlerinin dediği gibi; hem şehrin havası, hem devrin çetin şartları itibarıyla kıştan başka mevsim görmeyenlerden. Memleketin maddi manevi ilmek ilmek çözüldüğü yıllarda şefkatle, merhametle, sohbet ve nasihatle etrafına topladığı insanları sımsıkı kenetlemiş. Son kale düşmesin; halk, iman ve Kur’an’dan uzaklaşmasın diye yapmış ne yaptıysa.
Efe Hazretleri’nin lakabı, 21 sene imamlık yaptığı Pasinler’in Alvar ilçesinden geliyor. Küçük bir köy camiinde, köylüler arasında yaşıyor ancak öyle bir ufka sahip ki, divanını elinize aldığınızda; bugün, size konuşuyor adeta… Zihni, gönlü, gözü dünyanın dört bir tarafına dağılmış zamane insanı için böylesine mütevazı bir hayattan dünyayı kuşatan bir sadanın nasıl yükseldiğini anlamak kolay değil. İşe doğru bildiklerimizden şüphe duymakla başlamak gerekiyor belki. Sonra diz çöküp bize de rehberlik etmeleri için dua etmek.
Erzurum ve Alvar ziyaretini bahar müjdesi kabul ettik; zira vefatından 57 sene sonra bir araya gelen yüzlerce ilim adamının Dîvan’ı aracılığıyla ‘Efe’ye tercüman olma gayretini kendileri de böyle kabul ederdi herhalde. Çilesini çektikleri zor zamanlar geride kalmıştı. Onun lisanıyla dua ve münacatlar okunuyor, kılavuzluğuna sığınılıyordu.
Muhammed Lütfi Efendi’nin kapısını çalma vesilemiz; Erzurum Atatürk Üniversitesi, Belediye, Valilik ve Efe Hazretleri Vakfı’nın birlikte düzenlediği sempozyumdu. Türkiye’nin dört bir tarafından icabet edilmişti davete. O büyük bir dağ, bizler farklı yönlerden ona bakmaya çalışan insanlardık. Herkesin gördüğü bir araya gelince ortaya çıkan muazzam manzara, Efe Hazretleri’ne tekabül ediyordu.
1868’de Erzurum’un Hasankale il­çesinin Kındığı köyünde dünyaya geliyor Muhammed Lütfi Efendi. Âlim ve ârif bir zât olan babası Hüseyin Efendi’nin rahle-i tedrisinden geçiyor. 22 yaşında babasının da şeyhi olan Bitlisli Muhammed Küfrevî Hazretleri’ne intisap ediyor. Aynı sene Erzurum’un Dinarkom köyünde imamlığa başlıyor. 16 Şubat 1916’da Ruslar Erzurum’u işgali edene kadar burada kalıyor. Savaş baş gösterdiğinde niyeti orduya katılmak. Ancak kendisini yakından tanıyan bir komutanın “Hocam, Türk Milleti’nin harp edecek asker kadar, vaaz edecek âlimlere de ihtiyacı var. Siz vaaz ediniz, halkı irşâd ediniz!” sözleri üzerine babasını Erzurum’da bırakarak imamlık yapmak üzere Yavi’ye gidiyor. Yavi’de katliama dönüşen savaşta bir torununu şehit veren Muhammed Lütfî Efendi, köyden topladığı 60 kişilik müfrezeyle direnişin parçası oluyor. Nihayet işgal sona eriyor. Babası Hüseyin Efendi ve çok sayıda şehit kalıyor geride.
1918’de Erzurum nispeten sükûna erse de vatan toprağı kaynamaya devam ediyor. Alvar köyü imamlığını Hasankale müftülüğüne tercih eden hazretin hayatında 21 sene sürecek uzlet başlıyor. Divanında da yer yer belirttiği gibi toprakla insan, cemiyetle fert arasında fark yok onun nezdinde. Nerde bir acı varsa Muhammed Lütfî Efendi’de karşılık buluyor. İşgal çilesi bittiğinde Efe 55 yaşında. Zaman hızlanıyor o tarihten itibaren. Önce saltanat kaldırılıp Cumhuriyet ilan ediliyor. Sonra hilafet gidiyor. 1925’te tekke ve zaviyeler kapatılıyor. Kılık kıyafet değişiyor. 1928’de, 60 yaşına geldiğinde alfabe değişiyor. 32’de Tekbir, Ezan ve Kamet’in Türkçe tercümelerinin okunması emri Alvar’a kadar ulaşıyor… Siyasete hiç temas etmeyen Alvarlı Efe, bu yasaklardan doğrudan etkileniyor elbette. Tüm tehlikesine rağmen mücadeleden geri durmuyor. Pek çok Allah dostu gibi o da fikrini, düşüncesini nazımla ifadeyi tercih ediyor. Duyguları şiir olup dökülüyor dilinden. Haccac’ın halkına ettikleri onların yaşadıkları yanında hiçbir şey değil Efe’ye göre. “Belây-ı girdâbın devrini bir gör / Bu devr-i âlemin katresi değil / Haccac-ı zalim’in cevrini bir gör / Bugünkü bu zulmün zerresi değil”
Milli mücadelenin ardından manevi mücadele başlıyor. Görev yaptığı köy camiinin girişindeki bir odayı medreseye çevirip talebe okutmaya başlıyor. Daha gençlik zamanlarından beri tanınan, ilmine ve irfanına hürmet duyulan Efe hazretlerinin evinde her kesimden, her seviyeden insan toplanıyor. Küçük odasında kurulan sohbet meclislerinde insanlığın sıkıntıları gündeme geliyor. Yasağa rağmen Kur’an öğretiyor Efe, ve bu hizmete devam edilmesini teşvik ediyor. “Kâbe’nin duvarı yıkıldı deseler onu tamir edeceğime ihtiyaç sahibi talebeye yardım ederim.” diyor. Bu sebeple zamanın bütün zorluklarına rağmen talebe okutmaya devam eden hocaların ayrı bir yeri var nezdinde. Muhabbet ve hürmetini her fırsatta dile getiriyor. “Ne renklere düşdü bu devr -i zemân / Kalmadı bir yerde bir dârü’l-emân / Her kimde var ise vallahi îmân / Kurbân olur muallim-i Kur ‘ân’e.”
Önce itikat sağlamlığı
Devlet nizamının değişmesine bir yere kadar tahammül edilebilir. Ancak toplum da bir o kadar hızlı değişiyor o günlerde. Erzurum’a tuttuğu ayna memleketin halini gösteriyor Alvar İmamı’na. Kadın, erkek, çocuk… Herkes nasibini alıyor savrulmadan. Ahlaki bozulma artmış, dinde lakaytlık var, insanlar alenen günah işlemekten çekinmiyor. Fakirler perişan, âlimlerin gözü dünyaya dönmüş... “Hayâ, nâmus, âr, pîr kalmadı gitti / Derûn-ı dillerden saadet yitdi / Uryan oldu bu halk perdeyi attı / Kimden edek bilmem kime şikâyet.” ‘Kıyamet alameti’ diyor gördüklerine. Başka nasıl izah etmeli… “Deryâ-yı fitneye gark etmiş devrân / Kurb-i kıyâmetin bidâyetidir / Eşyâya bırakmış dehşet heyecân / Celâl-i Celîl’in celâletidir.”
İnsanların dinî hayattan uzaklaşması, hak ve hakikate daveti vazife edinmiş biri için zor elbette. Toplumun bu hali, hidayet güneşinin zevale doğru meylettiğini, iman sahrasını besleyen nehrin kuruduğunu gösteriyor Efe Hazretleri’ne. Günahların açıktan açığa, gözler önünde işlenmesine, Kur’an’a, Allah’ın emirlerine karşı kayıtsızlığa üzülüyor; “Ahkemü’l-hâkimîn Rabbü’l-âlemîn / Demezler göndermiş Kur’ân-ı mübîn / Münkir-i kıyâmet olur mu gâm-gîn / Gün-be-gün gafleti izdiyâd eyler.”
Zamanın ve zamanenin hali belirliyor sohbetinin mevzuunu. Maksadı; insanları iman, ibadet, takvâ, Muhammedî ahlâk, kardeşlik ve dayanışmaya teşvik etmek. Önce itikat sağlamlığı istiyor Hazret. İnançla kalmayın, huşu ve ihlasla amel edin diyor. “Ey mü’minler gelin hakkı söyleyin / Namazsız niyâzsız İslâm olur mu / Gökden inen kitabları dinleyin / Salâtsız zekâtsız İslâm olur mu?” “Emr-i şerîat terk ola, binlerce bin ânlar gider / Kitâb-ı Hak metrûk ola, seller gibi kanlar gider / Yerde kala emr-i Hudâ, olmaya Kur’ân’la nidâ / Seddoluna bâb-ı hüdâ, merhamet-i Rahmân gider.”
1939’da rahatsızlığı sebebiyle Erzurum merkeze taşınmak zorunda kalıyor. İstese sevenleri şehrin en güzel konağını hizmetine sunmaya hazır. Ancak o Mehdi Efendi Mahallesi’nde küçük bir eve kiracı olmayı tercih ediyor. Torunu Nakip Mazlumoğlu’nun anlattığına göre ailesinin kullandığı mekân, bir oda ve mutfaktan ibaret. Kendisi, evin girişindeki ahırın birkaç basamakla çıkılan sekisinde geçiriyor bütün vaktini. Ahır odası deniyor oraya. Hayvanların sıcağı şehrin soğuğunu kırdığı için sekiler oda hizmeti veriyor o günlerde. Misafirlerini orada kabul ediyor. “Pek büyük bir yer değildi.” diyor Mazlumoğlu. “Fakat misafir geldiğinde yay gibi açılır, genişlerdi. Kalabalık gittikten sonra tekrar küçülürdü. Ben çocuk olarak öyle hissederdim.”
Sohbetinde bulunmuş, sofrasına oturmuş insanlar için hiç de öyle olağanüstü bir zât değil ‘Efe’. Onlar gibi yaşıyor, aynı sofraya oturuyor, aynı camide namaz kılıyor. Yücelterek hayatın dışına itmedikleri gibi sıradanlaştırıp saygıda kusur da etmiyorlar. En sık kullandıkları hitaplardan biri ‘Efe Can.’ Vicdanları, hocaları, şeyhleri, çünkü o...
‘Efe’nin hayatı; tasavvufî ahlakın inanılması imkânsız bir menkıbeden ibaret olmadığının ispatı. Hatıraların şehadeti ve Hulâsâtü’l-hakâyık adıyla toplanan nutk-u şerifi, bütün nasihatlerinin Kur’an ve hadis kaynaklı olduğuna işaret ediyor. Çok güzel sohbetler ediyor. Cemaat nefesini tutarak dinliyor adeta. Meclisinde zikir halkası kuruluyor, Hatm-i Hacegân yapılıyor, ilahi, gazel okunuyor. Ve elbette çay hiç eksik olmuyor. ‘Evliya çorbası’ diyor Erzurum halkı orada ikram edilen çaya. Lütfî Efendi, mütevazı hayatına rağmen ne hediye kabul ediyor ne fitre, zekât. Misafirleri bir şeyler bırakmak istediğinde oturduğu minderin altını işaret ederek oraya bırakmalarını söylüyor. İhtiyaç sahipleri de ziyarete geliyor elbet. O zaman elini sokup minderin altında ne varsa çıkarıp veriyor. Gündüz gelen, akşama kadar bitiyor. Hatıralar hâlâ taze, bugün bile “Efe, Erzurum’un kesesiydi” diye anlatılıyor.
Efe Hazretleri’ne göre dindarlık, Efendimiz’in izini takip etmek demek. Torunu Nakip Mazlumoğlu, hüzün ve hürmetle hatırlıyor; “Bize ‘Gelin! Ben deve olayım, sırtıma binin” derdi. Büyük zevk alırdık onunla oynamaktan. O zamanlar ‘dedem bizi seviyor’ diye düşünürdüm. Sonra anladım ki Peygamberimiz de torunlarıyla öyle oynuyordu. O da sünnetti.” Sohbetlerinde Allah ve Rasulü’ne itaatten sonra en çok birlik, beraberlik, yardımseverlik ve kin tutmamayı nasihat ediyor. Ahlakının en dikkat çeken yönleri; merhamet, hürmet, cömertlik, gönül kırmamak, misafire hürmet.
Sair tasavvuf büyüklerinin söylediklerini kuvvetli bir şiir gücüyle ifade ediyor hazret. Divanı şöyle bir okunduğunda bile neye hassasiyet gösterdiği anlaşılıyor. İncitmemek ve incinmemeyi İslam ahlakının parçası kabul ediyor. Halkı incitmek Allah’ı ve Resul’ünü incitmek manasına geliyor onun nezdinde. Zira halk; Hakk’ın ve Resul’ünün ayali hükmünde. Kimse yakınlarına zarar verilmesine razı gelmez ki Cenab-ı Hakk ve Efendimiz rahatsız olmasın. “Hazer kıl; kırma kalbin, kimsenin cânını incitme / Esir-i gurbet-i nâlân olan insânı incitme / Tarîk-i aşkta bî-çâre-i hicrânı incitme / Sabır kıl her belaya, hâne-i Rahmânı incitme / Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme / Günahkâr olma, Fahr-i âlem-i zî-şânı incitme.”
Halkı incitmemek nispeten kolay. İncinmekten de men ediyor Efe Hazretleri. ‘İncinme’ deyip bırakmıyor elbet. Neden ve nasıl incinmeyeceğini de öğretiyor. ‘Başına gelen her işin hakikatte Cenab-ı Hakk’ın muradı olduğunu gör. Perdeye takılıp kalma’ diyor. İnsan bu şuura eriştiğinde incinme de ortadan kalkıyor. Hâsılı; “Cihan bâğında ey âşık, budur maksûd-i ins ü cin / Ne kimse senden incinsin, ne sen kimseden incin…”
Köyünden şehrine, oradan insanlığa yayılan bir dua halkasının imamesini bu kadarcık zaman ve idrakle ne anlamak ne anlatabilmek mümkün. Zira ‘Cevâhir kadrini ancak cevherfürûşan olan bilir’. Biz vaktinde yaptığı hizmetlere, bugünümüzü aydınlatan rehberliğine şahitlik edebiliyoruz ancak. Umulur ki kabul edilir ve Alvarlı Muhammed Lütfî Hazretleri’nin manevi sofrasından istifade edenlerin sayısı artar… “Muhammed Lütfî’yi hayr ile yâd et / Hayır dua ile kalbin abâd et / Bir Fatiha oku, ruhunu şâd et / Her iki âlemde mansûr olasın…”
Divan’ını oğlu derledi
Hayatı müddetince; ‘Okuyacağınız daha güzel kitaplar var!’ diyerek eserlerinin bir araya getirilmesine müsaade etmiyor Efe Hazretleri. Sohbet ve zikir esnasında söylenen, birine verilen notun girişine yazılan, mektup olarak gönderilen gazel ve ilahiler, dağınık bir halde bulunuyor. Hayatı müddetince zikir meclislerine devam eden gazelhânların ezberindeki bu Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler, Efe’nin vefatından sonra oğlu Seyfeddin Mazlumoğlu tarafından derlenerek Hulâsatü’l-hakâyık adıyla yayımlanıyor. Ömrü boyunca babasının hizmetinden çıkmayan Seyfeddin Efendi’nin evinde 8 ay kalan 7 katip, teker teker hafızalardan topluyor divanı.
AKSİYON DERGİSİNDEN ALINTIDIR.
AKSİYON DERGİSİ İÇİN TIKLAYINIZ

FİNAL EĞİTİM KURUMLARI 8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI

DENEME SINAVI İÇİN TIKLAYINIZ

EN BÜYÜK İSTİĞFAR: TESBİH NAMAZI

Tesbih namazı tevbenin, istiğfârın en büyüğü ve bütün vücutla yapılanıdır.

Resûl-i Ekrem (s.a.v.), amcaları Hz. Abbâs'a (r.a.) hitâben tesbih namazı ile alâkalı şöyle buyurmuşlardır:

“Ey amca! Sana on (çeşit günahını silecek) şey(i) haber vererek ikrâm etmiş olayım ki, onu işlediğin vakit günâhının evveli ve âhiri, yenisi ve eskisi, hatâ ile ve kasden yapılanı, küçüğü ve büyüğü, gizlisi ve âşikâr olanı mağfiret edilmiş olsun. Dört rek’at namazı kılarsın... Gücün yeterse bu namazı her gün kıl. Her gün kılamazsan ayda bir kere kıl. Onu da yapamazsan senede bir, onu da yapamazsan ömründe bir kere kıl.”

Tesbîh namazı 4 rek’attir. Bu namazda 300 defa şu tesbih okunur:

“Sübhânellâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil-azîm.”

Bu tesbih, namaz içinde şu kadar okunur:

15 kere, Sübhâneke'den sonra (Fâtiha'dan önce),
10 kere, zamm-ı sûreden sonra,
10 kere, rükûda, (tesbihlerden sonra)
10 kere, rükûdan kalkınca ayakta (kavmede),
10 kere, birinci secdede, (tesbihlerden sonra)
10 kere, iki secde arasındaki oturuşta (celsede),
10 kere, ikinci secdede. (tesbihlerden sonra)

Birinci rek'atte okunan tesbihlerin adedi 75'tir.

İkinci rek'atte aynı sıralama ile yine 75 defa okunur.

Üçüncü ve dördüncü rek’atler de böyle kılınır. Birinci kâdede (oturuşta) tahiyyattan sonra salli ve bârik, üçüncü rek'ate kalkınca önce sübhâneke okunur.

Tesbih namazı, kılınması teşvik edilmiş bir namazdır. Bunu alışkanlık hâline getirmek müstehaptır. Kılmasını bilmeyenlerin istifâde etmesi maksadıyla cemaatle de kılınabilir.   (Muhtasar İlmihal, Fazilet Neşriyat)

SBS TÜRKÇE DENEMESİ






07 Mayıs 2013

ONU HAYVANLAR BİLE YEMEZ

1940’lı yıllarda o zamana kadar hiç köyünden çıkmamış bir adam bir işi için otobüsle seyahate çıkar. Otobüsün penceresinden çevresine bakarken tarlalarda başıboş dolaşan hayvanların yeşil bitkileri yemediğini görünce şaşırır. Yanındaki yaşlı adama sorar:

– Bey amca, bu hayvanlar bu bitkilere neden dokunmuyorlar. Bizim orada olsa tarlanın altını üstüne getirirlerdi. Adam gülerek:

– Evlad, dedi, sen o tarlalardaki bitkilerin ne olduğunu bilmiyorsun, galiba.

– Evet, bilemedim.

– Ona tütün derler, insanların onun yapraklarından sigara yapıp içtiklerine aldanma. Onu hayvanlar bile yemezler...

03 Mayıs 2013

BEŞ KİŞİYLE ARKADAŞ OLMA!

Muhammed Bâkır Hazretleri buyurdular:

Babam İmam Zeynelâbidîn Hazretleri bana:

“Beş sınıf insanla arkadaş olma, onlarla konuşma, onlara yoldaş olma.” diye nasihatte bulundu.

Babacığım, canım sana feda olsun! Bu beş sınıf insan kimdir? diye sordum. Buyurdular ki:

“Fâsık (Allâhü Teâlâ’nın emirlerine uymayan) kimse ile arkadaş olma, çünkü o seni bir lokma yemeğe, belki de bundan daha az bir menfaate satar.” Daha azı nedir diye sordum. “Daha azı, elde etmek için hırslı olup da elde edemediği şeydir.” Babacığım ikincisi kimdir?

“Cimri ile arkadaş olma! Çünkü o, çok muhtaç olduğun bir zamanda, malını korumak için seninle alakasını keser.” Üçüncüsü kimdir, babacığım?

“Yalancı ile arkadaş olma! Çünkü o, serap gibidir; yakın olanı sana uzak gösterir, uzak olanı yakın gösterir.” Dördüncüsü kimdir, babacığım?

“Ahmak kimse ile arkadaş olma! Çünkü o, sana faydalı olmak isterken zarar verir.” Babacığım, beşincisi kimdir?

“Sıla-i rahmi terk eden, yakın akrabalarıyla münasebetini kesen kimse ile arkadaş olma! Çünkü Kur'ân-ı Kerîm’de tam üç yerde böyle kimsenin mel'ûn olduğunu gördüm.”

TÜRKÇE SBS DENEMESİ


EKSEN YAYINLARINA AİT KENDİNİZİ TAM ÖLCECEĞİNİZ BİR TÜRKÇE DENEMESİ KOLAY GELSİN











TÜRKÇE 1) D 2) D 3) A 4) C 5) A 6) B 7) D 8) C 9) B 10) C 11) A 12) B 13) C 14) D 15) B 16) D 17) C 18) A 19) C 20) B 21) A 22) C 23) B

02 Mayıs 2013

TÜRKÇE OLİMPİYATLARI BAŞLIYOR

11.Türkçe Olimpiyatları bu sene 'Evrensel Barışa Doğru'sloganıyla yapılacak.
1-16 Haziran tarihleri arasında 140 ülkeden 2000 finalist öğrencinin katılmıyla gerçekleşecek Türkçe Olimpiyatları 'nın her yıl merakla beklenen ve büyük ilgi ve beğeni toplayan reklam filmi çekimleri İstanbul’da yapıldı.
Vietnam ajans ve PTT Film tarafından çekimleri tamamlanan reklam filminde 35 farklı ülkeden 90 olimpiyat öğrencisi yer aldı.
Filmde yerel kostümleriyle büyük bir sofrada buluşan ve kaynaşan dili, dini rengi farklı olimpiyat öğrencileri, dünyaya barış, sevgi, dostluk ve kardeşlik meajları verecek. Reklam filmlerinin mayısın üçüncü haftasından itibaren televizyonlarda dönmesi bekleniyor.

HACE MUHAMMED LUTFİ EFE HAZRETLERİ





ERZURUM'DA HALI YIKAMA SİZE BİR TELEFON KADAR YAKIN

TOMURCUK HALI YIKAMA
0442 214 19 34
0533 371 19 33

IŞILTI HALI YIKAMA
0442 242 05 97
0530 175 3414

POLAT HALI YIKAMA
0534 334 59 08
0 507 046 83 47

BURSADAKİ TORTUM DEMİRCİLER KÖYLÜLERİNİ MİLLETÇE ALKIŞLIYORUZ

Bursa'da yaşayan köylülerimiz ayda bir 27 hane reisi olarak toplanıyor. Kuranı Kerim okuyor, dua ediyor, birbirlerinden haberdar oluyor.
HABER YENİ FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ