Hicret, İslam inkılâbının bir dönüm noktasıdır. Hicret’e kadar geçen dönem zulum ve işkence altında yaşanan eşi görülmemiş bir sabır ve metanet devresidir.
Hicret, bu sabır ve metanetin İslam’ın kutsal değerlerine olumsuz etkilerden başka bir şey getirmeyeceğinin anlaşılması ve Cenab-ı Hakk’ın (c.c) izniyle gerçekleşmiştir.
Hicret, basit bir göç hadisesi değil, İslamı kurtarma taktiği ve onu daha geniş kitlelere yaymaktır.
Hicretin İslam tarihinde yeri büyüktür. Herkes bu fazilete sahip olma arzusunu içinde taşımıştır. Bunun içindir ki Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hicretin sadeceMekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye göç eden mü’minlere bağlı bir fazilet olarak kalması, daha sonraki insanların da bundan nasiplenmesi için Hicret’i önemli bir İslami kavram olarak değerlendirmiş ve şöyle buyurmuştur:
Hicret 2-dir 1- kötülüklerden hicret, 2- Allah Resulü’ne (s.a.v.)” e hicret.
Hicret, putlardan Allah’a (c.c.) koşmaktır. Bir kaya sarmaşığının kayayı delip ışığa çıkmasıdır hicret.
Sultanlar Sultanı (.s.a.v.) Mekke-i Mükerreme’de İslam dinini yaymaya başladıktan sonra,
Müminlerin sayısı gün geçtikçe artıyordu. Bu gelişmeye tahammül edemeyen Mekke müşrikleri kölelerin, cariyelerin ve kimsesiz Müslümanların üzerlerindeki baskılarını daha da artırıyorlardı. Tarihin bir daha kaydedemeyeceği akla ve hayale gelmeyen elleriyle ve dilleriyle, zulmün en büyüğünü, işkencelerin en şiddetlisini yapmaktan çekinmiyorlardı. Bu artık dayanılmaz bir hal almıştı.
Bunun üzerine Müslümanlar, Peygamberimiz’e (s.a.v.) gelerek Medine-i Münevvere’ye hicret etmek istediklerini söylediler. Güzeller güzeli (s.a.v.) de müsade ettiler.Muharrem ayında, gizli gizli, Mukaddes göç başladı. İlk hicret eden sahabe Hazreti Ebu Seleme (radiyallahu anh..).dır.
Müslümanlar, Allah (c.c.) için, Allah (c.c.) dinini yaşayabilmek için, evlerini, mallarını, her şeylerini geride bırakarak doğup büyüdükleri. Çok sevdikleri kutsal belde’den hicretediyorlardı. Dav’a büyüktü. Dav’a İslam’ın Hâkim olma davasıydı. Bu dav’a için can da canan da, mal da mülkte terk edilirdi. Sahabeyi kiram (r.a.) efendilerimiz bunu en güzel şekilde yaptılar.
Medine-i Münevvere’ye Herkes hicret etmiş, Medine-i Münevvere’deki Müslümanlar (ensar) ve Mekke-i Mükerreme’den hicret eden (muhacirler) sabırsızlıkla Güzeller güzeli (s.a.v.) bekliyorlardı
Nihayet Fahri Kâinat (s.a.v.) Hz. Ebubekir (r.a.) ile birlikte yorucu bir yolculuktan sonra Medine-i Münevvere’ye girerken sevinç ve gözyaşları içerisinde karşılandılar. Artık sıkıntılı günler geride kalarak huzur ve mutlu bir hayat başlamıştı. Allah (c.c.) dini İslam Medine-i Münevvere’de gelişecek, güçlenecek devlet olacak ve oradan da bütün dünyaya yayılacaktı. Vede hızla yayılmaya başladı.
52 maddelik İlk “İslam anayasası” hicretten sonra düzenlenmiştir. Müslümanlar arasında, İslam kardeşliği hicretten sonra olmuştur. “Kuba ve Mescid-i Nebevi”gibi cemaatleşmenin ruhu olan ilk İslam mabetleri hicretle kurulmuştur.”Suffe” adı verilen ilk İslam mektebi hicretten sonra açılmıştır.
Onun için hicret, yüce İslam nizamının bütün dünyaya yeni bir hızla yayılmasıdır. Hicret, kahramanlıktır, Hicret, ilimdir, mekteptir,.Devlettir.Hicret, mabettir,cemaat tır,kardeşliktir.
Hz. Ömer (.r.a.) devrine kadar Müslümanlar arasında çeşitli olaylar tarih başlangıcı olarak kullanılıyordu. Bu ise karışıklığa sebep oluyordu. Bunu önlemek için Halife Hz. Ömer (.r.a.) zamanında, Hicri takvimin birinci senesi olarak alınmış ve sene başı olarak ta Muharrem ayı kabul edilmiştir.
Müslümanların yeni yılbaşısı Muharrem ayıyla başlamaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder