Bilinmelidir ki yalancı hiçbir zaman rezillikten kurtulamaz. Her ne kadar yüksek makam sahibi de olsa insanlar nezdinde hakir ve küçük olur, halk kendilerinden nefret eder.
Zira her ne söylese ve va'd etse, itimat olunmaz. Böyle kimselere bir musibet gelse, acınıp merhamet edilmez, bazı sözlerinde doğru söyleseler bile itimad edilmez.
Cenâb-ı Hakk (azze ve celle), Nahl sûresinin, 105. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurur (meâlen): "Yalanı, ancak Allâh'ın âyetlerine inanmayanlar uydurur, iftira ederler. Ve yalancı ancak onlardır." Hadîs-i şerîfte: "Sizi yalan söylemekten sakındırır, men ederim!. Çünkü yalan imana zıddır." buyrulmuştur.
Yalan söylemek haramdır. Yalancı bir insan itimada lâyık değildir. Yalancılık yüzünden birçok haklar zayi olur, birçok facialar meydana gelebilir.
Şu kadar var ki, bazı sözler yalan suretinde olursa da kimseye zararı dokunmayıp aksine fenalığın önünü almaya hizmet eder. Meselâ: Kendisini takip eden bir caniden kaçıp saklanan masum bir kimsenin yerini bir şahsın bildiği halde bilmiyorum demesi gibi. Böyle sözler, yalan hükmünde değildir. Nitekim: "Maslahata yarayan bir yalan, fitne koparan bir doğru sözden iyidir." denilmiştir. Velhasıl bir zaruret olmadıkça ve başkasına haksız yere zarar vermekten uzak olmadıkça yalan söyleyen şahıs kendisini mes'uliyetten kurtaramaz.
Ömer bin Abdülaziz (rh.), bazı idarecilerine ve hâkimlere şöyle yazmıştır: "Tedbire ve çareye muhtaç olduğunuz işlerde -sakın ha- yalancı kimselerden yardım istemeyiniz! Yalancılara tabi olursanız muhakkak helak olursunuz." Yalan hakkında âlimlerin sözleri: "Yalan, mürüvvetin yokluğundan ve hayanın azalmasından meydana gelir."
"Bir insan yalanı ancak, ihanetinden, alçaklığından veya edepsizliğinden söyler; başka türlü söylemez."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder