1- O günahı terketmek.
2- Onu yaptığına pişman olmak.
3- Bir daha yapmamaya karar vermek.
Şayet bu üç şarttan biri eksikse, tevbe edilmiş olmaz.
İşlenen günah kul hakkını ilgilendiriyorsa, ondan tevbe etmenin dört şartı vardır:
Üçü yukarıda sayılan şartlardır.
Dördüncüsü de kul hakkından arınıp kurtulmaktır. Bu da şöyle olur:
Şayet bu hak mal ve benzeri bir şeyse, onu sahibine geri verir.
Eğer “zina etti” diye iftira atmak gibi bir suçdan dolayı ceza görmeyi gerektiriyorsa, hak sahibine kendisini cezalandırma yetkisi verir veya ondan kendini bağışlamasını ister.
Eğer bu kul hakkı birini gıybet suçu ise, o kimseden af diler.
İnsanın yaptığı her günahdan dolayı tevbe etmesi gerekir. Günahlarının bir kısmından tevbe ederse, sadece o günahları hakkında tevbe etmiş sayılır; tevbe etmediği günahları devam eder.
Günahlardan arınıp Yüce Mevla’nın af ve mağfiretine erişmeyi umduğumuz bu geceyi idrak eden her insan, bu gayeye erişmenin heyecanını yaşamalı, ALLAH Teâlâ’nın:
“De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! ALLAH Teâlâ’nın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü ALLAH Teâlâ bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok mağfiret edici, çok merhamet edicidir.” (Zümer Sûresi: 53) müjdesinin farkına vararak kendi özüne dönmeli, günah ve kusurlarından dolayı tevbe etmeli, ibadet ve dua ile Rabbine yakınlaşmalı, ümütlerini canlandırmalı, yeni bir ümit ve kararlılıkla geleceğe bakmalı, bağışlama ve bağışlanma duygularını güçlendirmelidir.
“Haddi aşmak”tan maksat, günahlara dalarak ALLAH Teâlâ’nın hükümlerini çiğnemektir. “kendi nefisleri aleyhine” diye çevirdiğimiz “ala enfüsihim” deyimiyle, günah işleyen kişinin, her şeyden önce kendi ruhunu ve hayatını kirletmiş, kendisine zarar vermiş olacağına dikkat çekilmektedir.
Kul kusursuz olmaz. Bazılarının kusuru ise gerçekten büyük, çok büyük olabilir. Ama bir de ALLAH Teâlâ’nın rahmeti vardır. Âyet-i kerime, ALLAH Teâlâ’nın engin rahmeti karşısında, işlenen bütün kusur ve günahların önemini kaybedeceğini ve her insanın o ilâhî rahmetten istifade edebileceğini ifade buyurmaktadır.
Bu âyet-i kerime, ALLAH Teâlâ’nın rahmet ve affının asla ümitsizliğe izin vermeyecek derecede geniş olduğunu en açık bir şekilde ortaya koyan ilâhî müjde olarak değerlendirilir. Kur’ân-ı Kerîm’de en ümit verici âyet-i kerime, bu âyet-i kerimedir. ALLAH Teâlâ’nın iradesini sınırlayacak hiçbir güç bulunmadığı için O’nun bağışlama yetkisine belli şartlarla sahip olduğu gibi bir görüş de ileri sürülemez.
Bununla birlikte âyet-i kerimenin: “ALLAH Teâlâ bütün günahları bağışlar” bölümünü, O’nun bir taahhüdü olarak anlayıp, inanan-inanmayan, tevbe eden-etmeyen, kendisine yönelen-yönelmeyen herkesi bağışlayacağını düşünmek, kaçınılmaz olarak dinî ve ahlakî gevşekliğe, hatta anarşiye yol açar.
Bu âyet-i kerîmede ALLAH Teâlâ’nın rahmet ve muhabbetinin sonsuzluğu ifade edilmektedir. O’nun rahmeti her şeyi kuşatmıştır, her insan bu ilâhî rahmetten istifade edebilir.
Hiç şüphesiz bu âyet-i kerîmede ilâhî rahmetin enginliğinin hatırlatılması, günah işlemeye teşvik için değil, en günahkâr insanların bile bir an önce tevbe etmelerini sağlamak içindir. Dikkat etmek gerekir ki “ALLAH Teâlâ’nın rahmetinden ümit kesmeyin” demek, günah işlemeye devam edin, demek değildir. Bundan maksat, en günahkâr insanların bile tevbelerinin kabul edileceğini bildirmek, dolayısıyla bir an evvel kötülükten vazgeçip ALLAH Teâlâ’ya dönmelerini teşvik etmektir. Çünkü tevbe kapısı daima açık. ALLAH Teâlâ, kulun tevbe etmesini sever. Günahını itiraf etmesini sever. O’nun için tevbe kapısı açık. Tevbe ederse kurtulur, hasılı. Yeter ki tevbe etsin. Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
“Sizden kim, bilmeyerek bir kötülük yapar, sonra ardından tevbe edip de kendini ıslah ederse, bilsin ki Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (En’âm Sûresi: 54)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder