BİR FATİHA DA SENDEN OLSUN
KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ? TIKLA DA GÖR
Allah (cc), Kuran-ı Kerim’de Ankebut suresi 55. ayetinde:” Her canlı ölümü tadacaktır.”diyor. Bizler ve bu yazıyı siz...
29 Mart 2009
ALLAH DEVAMINI GETİRSİN
İhsan Öğretmen , kültürümüz temasında öğrencilerine örfümüzden adetlerimizden ve geleneklerimizden bahsediyordu:
-Çocuklar, tanıdığınız biri vefat etttiğinde ne dersiniz?
-Allah rahmet eylesin.
-Allah makamını cennet eylesin.
-Allah kalanlara sabır versin.
-Çocuklar, tanıdığınız biri evlenirse ne dersiniz?
-Allah mesut etsin.
-Bir yastıkta kocayasınız.
-Tebrik ederim.
-Darısı bekarların başına
-Çocuklar. Tanıdığınız birinin cocuğu dünyaya geldiğinde ne dersiniz?
-Allah bağışlasın.
-Allah analı babalı etsin.
-Allah hayırlı evlat etsin.Bu arada arka sıralarda oturan tombul,sevimli bir öğrenci sabırsızlanarak hem parmak kaldırıyor hem de hocam ,hocam diyerek ayağa kalkdığını gören İhsan Öğretmen bir de arkadaşınız söylesin.
-Çocuk (gülerek) ALLAH DEVAMIN GETİRSİN dedi.
-Çocuklar, tanıdığınız biri vefat etttiğinde ne dersiniz?
-Allah rahmet eylesin.
-Allah makamını cennet eylesin.
-Allah kalanlara sabır versin.
-Çocuklar, tanıdığınız biri evlenirse ne dersiniz?
-Allah mesut etsin.
-Bir yastıkta kocayasınız.
-Tebrik ederim.
-Darısı bekarların başına
-Çocuklar. Tanıdığınız birinin cocuğu dünyaya geldiğinde ne dersiniz?
-Allah bağışlasın.
-Allah analı babalı etsin.
-Allah hayırlı evlat etsin.Bu arada arka sıralarda oturan tombul,sevimli bir öğrenci sabırsızlanarak hem parmak kaldırıyor hem de hocam ,hocam diyerek ayağa kalkdığını gören İhsan Öğretmen bir de arkadaşınız söylesin.
-Çocuk (gülerek) ALLAH DEVAMIN GETİRSİN dedi.
29 MART 2009 YEREL SEÇİMLERİ(EHREK)
29 Mart 2009 Yerel Seçimler yapıldı.Seçimler vatanımıza hayırlı olsun.Erzurum Tortum Demirciler (Ehrek) te ise Ehrekliler, Eski Muhtar Ömer Kaya ile yola devam dedi.
İhtiyar Heyeti:
1.Ahmet ÖZDEN
2.Osman ÜRKER
3.Nurullah KÜÇÜK
4.Hüseyin BEKMEZ
Seçilen azaları tebrik eder Muhtarımız Ömer KAYA ile birlikte Ehrek için hayırlı işler yapmalarında Allah(cc) kolaylık versin.
Tüm Ehreklilerin de Muhtarımız Ömer KAYA'ya ve azalara yardımcı olmalalarını istiyoruz.
YAPILACAK HER ŞEY EHREK İÇİN OLSUN
İhtiyar Heyeti:
1.Ahmet ÖZDEN
2.Osman ÜRKER
3.Nurullah KÜÇÜK
4.Hüseyin BEKMEZ
Seçilen azaları tebrik eder Muhtarımız Ömer KAYA ile birlikte Ehrek için hayırlı işler yapmalarında Allah(cc) kolaylık versin.
Tüm Ehreklilerin de Muhtarımız Ömer KAYA'ya ve azalara yardımcı olmalalarını istiyoruz.
YAPILACAK HER ŞEY EHREK İÇİN OLSUN
DEMİRCİLERDE (EHREK'TE)29 MART 2009 'DA RAHMETLİ OLDU
KÖYÜMÜZ SAKİNLERİNDEN NUSRET BİLEN ALLAH(cc)IN RAHMETİNE KAVUŞMUŞTUR.
MERHUMA ALLAH(cc) RAHMET EYLESİN.YAKINLARINA DA SABIR VERSİN.
MERHUMA VE CÜMLE GEÇMİŞLERİMİZİN RUHUNA BİR FATİHA OKUMAYI UNUTMAYALIM.
MERHUMA ALLAH(cc) RAHMET EYLESİN.YAKINLARINA DA SABIR VERSİN.
MERHUMA VE CÜMLE GEÇMİŞLERİMİZİN RUHUNA BİR FATİHA OKUMAYI UNUTMAYALIM.
28 Mart 2009
FARK ETMEZ
İhsan Öğretmen, zaman ve mekan temasında konuyu işlerken Türkiyenin matematik ve jeopolik konumundan bahsetmek zorunda kaldı.İlk önce öğrencilerin bu konudaki bilgilerini yoklamak istedi.Yarım yamalak cevaplardan sonra İhsan Öğretmen bilgilerini öğrencileriyle paylaştı. “Türkiyenin matematik konumu: 36 - 42 kuzey paralelleri, 26 - 45 doğu meridyenleri arasında yer alır.” dedi. Arka sırada dersi dinlemeyen iki öğrenci dikkatini çekti.
-Oğlum sen kalk bakalım.Türkiye hangi paraleller ve meridyenler arasında yer alır?
-Hocam şey, ııı, 42-33 doğu meridyenleri
-Oğlum Türkiye 36-42 güney paralelleri ve 26 – 45 doğu meridyenleri üzerinde yer alır. Tamam mı?
-Evet.hocam Türkiye 36-42 güney paralelleri ve 26 – 45 doğu meridyenleri üzerinde yer alır.Dersini dinleyen öğrenciler güldü.
-Otur bakayım.Yanındaki sen kalk bakayım. Türkiye hangi paraleller ve meridyenler arasında yer alır?
-Yerinden istemeyerek kalkan öğrenci sorunun cevabını biraz düşündükten sonra”FARK ETMEZ HOCAM "
-Oğlum sen kalk bakalım.Türkiye hangi paraleller ve meridyenler arasında yer alır?
-Hocam şey, ııı, 42-33 doğu meridyenleri
-Oğlum Türkiye 36-42 güney paralelleri ve 26 – 45 doğu meridyenleri üzerinde yer alır. Tamam mı?
-Evet.hocam Türkiye 36-42 güney paralelleri ve 26 – 45 doğu meridyenleri üzerinde yer alır.Dersini dinleyen öğrenciler güldü.
-Otur bakayım.Yanındaki sen kalk bakayım. Türkiye hangi paraleller ve meridyenler arasında yer alır?
-Yerinden istemeyerek kalkan öğrenci sorunun cevabını biraz düşündükten sonra”FARK ETMEZ HOCAM "
FIRILDAK OLMAYAN ADAM ALLAH'A YÜRÜDÜ
İslam Türk aleminin duayen siyasetçilerinden Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı ve Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişi Hakk'ın rahmetine kavuştu.Allah makamlarını cennet eylesin.Ruhları şad olsun.
Başta Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişi için bir fatiha okumayı unutmayalım.
'Üşüyorum'
Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgar gibi süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum
Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum..
Muhsin YAZICIOĞLU
Başta Muhsin Yazıcıoğlu ve beraberindeki 5 kişi için bir fatiha okumayı unutmayalım.
'Üşüyorum'
Bir coşku var içimde bu gün kıpır kıpır
Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
Gözlerim parke parke taş duvarlarda
Açılıyor hayal pencerelerim
Hafif bir rüzgar gibi süzülüyorum
Kekik kokulu koyaklardan aşarak
Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
Bir çeşme başı arıyorum
Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
Mis gibi nane kokuları arasında
Ruhumu dinlemek istiyorum
Zikre dalmış her şey
Güne gülümserken papatyalar
Dualar gibi yükselir ümitlerim
Güneşle kol kola kırlarda koşarak
Siz peygamber çiçekleri toplarken
Ben çeşme başında uzanmak istiyorum
Huzur dolu içimde
Ben sonsuzluğu düşünüyorum
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
Durun kapanmayın pencerelerim
Güneşimi kapatmayın
Beton çok soğuk, üşüyorum..
Muhsin YAZICIOĞLU
23 Mart 2009
SAĞLIĞINIZI TEST EDİN
Vücudun hangi işareti hangi hastalığın belirtisi?Uzmanlar sonunda vücudun sağlık haritasını çıkattılar...Londra'daki Kine College Hastanesi Yaşlanma Bilimi Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırma, vücudumuzun bize hayatımızı kurtaracak tam 16 ipucu verdiğini ortaya koydu...
Tırnak, göz, nefes... Vücudumuzun bize farkettirmeden sağlığımızla ilgili önemli ipuçları verdiği anlaşıldı. Sağlıklı yaşam konusunda araştırmalarıyla ünlü Londra'daki Kine College Hastanesi Yaşlanma Bilimi Enstitüsü'nde araştırmalarını yürüten Prof. Dr. Robert Bale, "Sadece parmaklarınızın uzunluğu bile sizin sağlığınız hakkında kayda değer bilgi sahibi olmamızı sağlıyor aslında. Siz de vücudunuzla ilgili önemli detaylara; dikkat ederek sağlığınızı koruyabilirsiniz " dedi.
Prof. Bale'ye göre, tırnaktan gözlere, doğum kilosundan avuç içine kadar vücuttaki her şey birer gösterge. İşte bedeninizi tanımaya ve sağlığınızı test etmeye yaracak 16 ipucu.
Nefesinizi sayın
1- Eğer dakikada 15 kez ve daha altında nefes alıp veriyorsanız sağlıklı ciğerlere sahipsiniz demektir...
Eğer 25 kez nefes alıp veriyorsanız o zaman sağlığınıza dikkat etmelisiniz.
Gözler kalbin aynası
2- Aynada gözlerinizden birine bakin. İrisíin etrafında beyaz bir daire varsa kolesterol seviyeniz yüksek anlamına geliyor. Bu aynı şekilde yaklaşan kalp sorunlarının da en büyük habercisi.
Hafıza kontrolü
3- Bir tepsinin üstüne rastgele 10 eşya koyun. Tepsiye sadece 10 saniye bakın. Kaç tanesini hatırlayabildiniz? İyi bir hafızanızın olması Alzheimer'le karşılaşma riskinizin daha az olacağı anlamına geliyor.
Görünüş
4-Gözünüzün hemen altında elmacık kemiğiniz üzerine bir cetvel yerleştirin. Sonra cetvelin üstüne bir kredi kartı yerleştirin kartı en rahat okuduğunuz uzaklığı ölçün. Ne kadar yakına gelirse gelsin kartı rahat okuyabiliyorsanız göz sağlığınız o kadar iyi.
Çizgide yürümek
5- Yere bir metre uzunluğunda bir çizgi çizin. Üzerinde rahat yürüyebiliyorsanız, vücudunuzun koordinasyonu iyi işliyor demektir.
Tırnaklar
6- Tırnaklarınıza dikkatle bakın. Eğer hafif mavilik ya da; morluk görürseniz bu bir kalp hastalığıyla karşı karşıya olduğunuz anlamına gelebilir. Tırnaklarınızın aşırı kalın olması ya da üstlerinde tümsekler olması da nefes alma hatta akciğer sorununu akla getirir.
Avuç içleri
7- Avuç içlerinize dikkatle bakın. Eğer kırmızı ve lekeler varsa karaciğeriniz sinyal veriyor olabilir.
Kaslar
8- Sırt üstü yatın. Bacaklarınız dümdüz olsun. Bir bacağınızı havaya kaldırın. Bir kişinin ayağınıza bastırmasını isteyin. Eğer bacağınız yere düşüyorsa, kaslarınız da bir zayıflık olduğu anlamına geliyor.
Tiroit sorunu
9- Kollarınızı yere paralel olarak tam karsınızda birleye uzanıyormuş gibi uzatın. Ellerinize dikkat edin. Eğer elleriniz bu pozisyonda titriyorsa o zaman tiroit olma riskiniz çok.
Doğum kilonuz
10- Annenize kaç kilo doğduğunuzu sorun. 3 kilonun altında doğmuşsanız kalp sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.
Kalın bel
11- Vücut şekliniz elmaya benziyorsa, yani yağlarınız belinizin çevresinde toplanıyorsa, kalp sorunu yaşama riskiniz daha fazla.
Tuvalet sıklığı
12- Her 3 saatte bir tuvalete birden çok gitme ihtiyacı hissediyorsanız, diyabet sorununuz olabilir. Diyabetin en erken alarmlarından biri sık tuvalete gitmektir.
Nabız
13- Nabzınız ne kadar yavaş atıyorsa o kadar uzun yaşayacaksınız demektir. Yani nabzınız 70'in altındaysa sağlıklısınız anlamına geliyor.
Dişler
14- Dişlerinizi fırçalayın eğer dişleriniz kanıyorsa, kalbiniz tehlikede demektir.
Parmak uzunluğu
15- İşaret ve yüzük parmakları aynı uzunlukta olan kişilerin kalp krizi geçirme riski daha fazla.
Ayak bileği
16- Baş parmağınızla ayak bileğinizin arka kısmına bastırın. Eğer bastırdığınız noktada çok fazla çukurluk oluşuyorsa, o zaman kalp, akciğer, böbrek sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz demektir. Bu durumda bir uzmana danışmakta yarar var...
Tırnak, göz, nefes... Vücudumuzun bize farkettirmeden sağlığımızla ilgili önemli ipuçları verdiği anlaşıldı. Sağlıklı yaşam konusunda araştırmalarıyla ünlü Londra'daki Kine College Hastanesi Yaşlanma Bilimi Enstitüsü'nde araştırmalarını yürüten Prof. Dr. Robert Bale, "Sadece parmaklarınızın uzunluğu bile sizin sağlığınız hakkında kayda değer bilgi sahibi olmamızı sağlıyor aslında. Siz de vücudunuzla ilgili önemli detaylara; dikkat ederek sağlığınızı koruyabilirsiniz " dedi.
Prof. Bale'ye göre, tırnaktan gözlere, doğum kilosundan avuç içine kadar vücuttaki her şey birer gösterge. İşte bedeninizi tanımaya ve sağlığınızı test etmeye yaracak 16 ipucu.
Nefesinizi sayın
1- Eğer dakikada 15 kez ve daha altında nefes alıp veriyorsanız sağlıklı ciğerlere sahipsiniz demektir...
Eğer 25 kez nefes alıp veriyorsanız o zaman sağlığınıza dikkat etmelisiniz.
Gözler kalbin aynası
2- Aynada gözlerinizden birine bakin. İrisíin etrafında beyaz bir daire varsa kolesterol seviyeniz yüksek anlamına geliyor. Bu aynı şekilde yaklaşan kalp sorunlarının da en büyük habercisi.
Hafıza kontrolü
3- Bir tepsinin üstüne rastgele 10 eşya koyun. Tepsiye sadece 10 saniye bakın. Kaç tanesini hatırlayabildiniz? İyi bir hafızanızın olması Alzheimer'le karşılaşma riskinizin daha az olacağı anlamına geliyor.
Görünüş
4-Gözünüzün hemen altında elmacık kemiğiniz üzerine bir cetvel yerleştirin. Sonra cetvelin üstüne bir kredi kartı yerleştirin kartı en rahat okuduğunuz uzaklığı ölçün. Ne kadar yakına gelirse gelsin kartı rahat okuyabiliyorsanız göz sağlığınız o kadar iyi.
Çizgide yürümek
5- Yere bir metre uzunluğunda bir çizgi çizin. Üzerinde rahat yürüyebiliyorsanız, vücudunuzun koordinasyonu iyi işliyor demektir.
Tırnaklar
6- Tırnaklarınıza dikkatle bakın. Eğer hafif mavilik ya da; morluk görürseniz bu bir kalp hastalığıyla karşı karşıya olduğunuz anlamına gelebilir. Tırnaklarınızın aşırı kalın olması ya da üstlerinde tümsekler olması da nefes alma hatta akciğer sorununu akla getirir.
Avuç içleri
7- Avuç içlerinize dikkatle bakın. Eğer kırmızı ve lekeler varsa karaciğeriniz sinyal veriyor olabilir.
Kaslar
8- Sırt üstü yatın. Bacaklarınız dümdüz olsun. Bir bacağınızı havaya kaldırın. Bir kişinin ayağınıza bastırmasını isteyin. Eğer bacağınız yere düşüyorsa, kaslarınız da bir zayıflık olduğu anlamına geliyor.
Tiroit sorunu
9- Kollarınızı yere paralel olarak tam karsınızda birleye uzanıyormuş gibi uzatın. Ellerinize dikkat edin. Eğer elleriniz bu pozisyonda titriyorsa o zaman tiroit olma riskiniz çok.
Doğum kilonuz
10- Annenize kaç kilo doğduğunuzu sorun. 3 kilonun altında doğmuşsanız kalp sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.
Kalın bel
11- Vücut şekliniz elmaya benziyorsa, yani yağlarınız belinizin çevresinde toplanıyorsa, kalp sorunu yaşama riskiniz daha fazla.
Tuvalet sıklığı
12- Her 3 saatte bir tuvalete birden çok gitme ihtiyacı hissediyorsanız, diyabet sorununuz olabilir. Diyabetin en erken alarmlarından biri sık tuvalete gitmektir.
Nabız
13- Nabzınız ne kadar yavaş atıyorsa o kadar uzun yaşayacaksınız demektir. Yani nabzınız 70'in altındaysa sağlıklısınız anlamına geliyor.
Dişler
14- Dişlerinizi fırçalayın eğer dişleriniz kanıyorsa, kalbiniz tehlikede demektir.
Parmak uzunluğu
15- İşaret ve yüzük parmakları aynı uzunlukta olan kişilerin kalp krizi geçirme riski daha fazla.
Ayak bileği
16- Baş parmağınızla ayak bileğinizin arka kısmına bastırın. Eğer bastırdığınız noktada çok fazla çukurluk oluşuyorsa, o zaman kalp, akciğer, böbrek sorunlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz demektir. Bu durumda bir uzmana danışmakta yarar var...
22 Mart 2009
EHREK'TE MUHTAR ADAYI BELİRSİZLİĞİ DEVAM EDİYOR
29 Mart 2009 Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlere siyasi partilerin ilgisi yeterince var.
13 Mart 2009'da MHP miting düzenledi.
21 Mart 2009'da Saadet Partisi İstasyon Meydanı'nda Saadet var,fark var mitingi yaptı.
27 Mart 2009'da AKP miting düzenleyecek.
Tortum Demirciler Köyünde ise Muhtar adayının ismi henüz belli değil.Mevcut Muhtar Ömer KAYA da kararını henüz vermiş değil.Belirsizlik devam ediyor.
Ama Ehrek'e muhtar olmak için biraz da düşünmek lazım.
Olsam mı olmasam mı?
Kıymet bilen olur mu olmaz mı diye?
13 Mart 2009'da MHP miting düzenledi.
21 Mart 2009'da Saadet Partisi İstasyon Meydanı'nda Saadet var,fark var mitingi yaptı.
27 Mart 2009'da AKP miting düzenleyecek.
Tortum Demirciler Köyünde ise Muhtar adayının ismi henüz belli değil.Mevcut Muhtar Ömer KAYA da kararını henüz vermiş değil.Belirsizlik devam ediyor.
Ama Ehrek'e muhtar olmak için biraz da düşünmek lazım.
Olsam mı olmasam mı?
Kıymet bilen olur mu olmaz mı diye?
ÇARPIK FİKİRLER BİZİ ÇARPMASIN
Denizde boğulmak üzere olanlara yardım için gelen helikopter önce ip uzatıyor ve ipe tutunanları çekip kurtarıyor.
Sele kapılan birine ip atıyorlar ve kurtarmaya çalışıyorlar.
Mehmet Akif merhum Safahat'ında:
"Eğer çiğnenmemek isterseler seylâb-ı eyyâma;
Rücû' etsinler artık Müslümanlar Sadr-ı İslâm'a." diyerek çağımız Müslümanlarının kurtuluşunun İslâm'a sımsıkı sarılmaktan geçtiğini ifade ederken Kur'an-ı Kerim'in şu ayetlerinin tercümanı olmuştur.
"Ey iman edenler, Allah'tan sakınılması gerektiği gibi sakının ve ancak Müslüman olarak can verin. (Âl-i İmran 102)
"Hepiniz topluca Allah'ın ipine (Kur'ân'a) sımsıkı sarılın, parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de, O kalplerinizi birleştirdi ve O'nun nimetiyle siz kardeş oldunuz. Ve siz ateş çukurunun kenarında idiniz de, O sizi kurtardı. Allah doğru yola gelesiniz diye ayetlerini işte böyle açıklar. (Âl-i İmran 103)
Aile içerisinde kardeşler, yokluğa, soğuğa, parasızlığa, açlığa dayanabilirler ama kardeşler arasındaki adaletsizliğe dayanamazlar.
Bazıları kardeşler arasındaki dargınlıklarını anlatırken "Hocam, fakir dönemlerde aramızdan su sızmazdı ama durumumuz düzelince mal yüzünden aramız açıldı" diye çare arayanlar var.
Aslında mal yüzünden açılmıyor. Adaletsizlik söz konusu.
Baba, anne veya kardeşlerden biri adaletsiz davranıyor ve küsmeler meydana geliyor.
Ailede bu böyle olduğu gibi devlet hayatında da durum aynıdır. Devlet baba vatandaşları arasında ayırım yaparsa, birini açlıktan öldürürken öbürünü tokluktan öldürürse üçü de birbirine iyi gözle bakmazlar.
Parayla gönül satın alınamaz. Parayla adamları kendine hizmet ettirebilirsin ama aynı adam bayan Gandi'nin korumaları gibi veya yeraltı dünyasının babalarının korumaları tarafından vurulduğu gibi vurulurlar.
Biz, insanlar arasında bir gönül bağı kurmakla görevliyiz. Bizi birbirimize bağlayacak ip, gönüllerimizi yaratan Allah tarafından gönderilen iptir. O da Kur'an-ı Kerim'dir.
Kur'an, bizim gibi bir insanın kitabı olmadığı, Allah tarafından gönderildiği için ona bağlanmak hiç kimsenin şahsiyetini rencide etmez.
Sınırlı akla ve duyu organlarına sahip insanın yazdığı bir kitap olmadığı için her çağın insanının ihtiyacını karşılayacak şekildedir.
Her günkünden daha fazla birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz bu günlerde hep beraber Kur'an'ın bütün emir ve yasaklarına sımsıkı sarılırsak Akif'in ifade ettiği gibi bir milletin kalbi, o kalbi yaratan Allah'ın kitabına göre hareket ederse o milleti sindirmek, parçalamak, yok etmek isteyenlerin eli boş kalır.
"Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez."
Ama hepimiz ayrı ayrı çarpık görüşlere sarılırsak, kimimizi yel alır kimimizi sel alır gider.
Haydi, bugünden itibaren Kur'an okumasını bilmeyenler öğrensinler, bilenler de en az bir tane insana öğretsinler.
MİLLİ GAZETEDEN MAHMUT TOPBAŞ'TAN ALINTIDIR
Sele kapılan birine ip atıyorlar ve kurtarmaya çalışıyorlar.
Mehmet Akif merhum Safahat'ında:
"Eğer çiğnenmemek isterseler seylâb-ı eyyâma;
Rücû' etsinler artık Müslümanlar Sadr-ı İslâm'a." diyerek çağımız Müslümanlarının kurtuluşunun İslâm'a sımsıkı sarılmaktan geçtiğini ifade ederken Kur'an-ı Kerim'in şu ayetlerinin tercümanı olmuştur.
"Ey iman edenler, Allah'tan sakınılması gerektiği gibi sakının ve ancak Müslüman olarak can verin. (Âl-i İmran 102)
"Hepiniz topluca Allah'ın ipine (Kur'ân'a) sımsıkı sarılın, parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de, O kalplerinizi birleştirdi ve O'nun nimetiyle siz kardeş oldunuz. Ve siz ateş çukurunun kenarında idiniz de, O sizi kurtardı. Allah doğru yola gelesiniz diye ayetlerini işte böyle açıklar. (Âl-i İmran 103)
Aile içerisinde kardeşler, yokluğa, soğuğa, parasızlığa, açlığa dayanabilirler ama kardeşler arasındaki adaletsizliğe dayanamazlar.
Bazıları kardeşler arasındaki dargınlıklarını anlatırken "Hocam, fakir dönemlerde aramızdan su sızmazdı ama durumumuz düzelince mal yüzünden aramız açıldı" diye çare arayanlar var.
Aslında mal yüzünden açılmıyor. Adaletsizlik söz konusu.
Baba, anne veya kardeşlerden biri adaletsiz davranıyor ve küsmeler meydana geliyor.
Ailede bu böyle olduğu gibi devlet hayatında da durum aynıdır. Devlet baba vatandaşları arasında ayırım yaparsa, birini açlıktan öldürürken öbürünü tokluktan öldürürse üçü de birbirine iyi gözle bakmazlar.
Parayla gönül satın alınamaz. Parayla adamları kendine hizmet ettirebilirsin ama aynı adam bayan Gandi'nin korumaları gibi veya yeraltı dünyasının babalarının korumaları tarafından vurulduğu gibi vurulurlar.
Biz, insanlar arasında bir gönül bağı kurmakla görevliyiz. Bizi birbirimize bağlayacak ip, gönüllerimizi yaratan Allah tarafından gönderilen iptir. O da Kur'an-ı Kerim'dir.
Kur'an, bizim gibi bir insanın kitabı olmadığı, Allah tarafından gönderildiği için ona bağlanmak hiç kimsenin şahsiyetini rencide etmez.
Sınırlı akla ve duyu organlarına sahip insanın yazdığı bir kitap olmadığı için her çağın insanının ihtiyacını karşılayacak şekildedir.
Her günkünden daha fazla birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz bu günlerde hep beraber Kur'an'ın bütün emir ve yasaklarına sımsıkı sarılırsak Akif'in ifade ettiği gibi bir milletin kalbi, o kalbi yaratan Allah'ın kitabına göre hareket ederse o milleti sindirmek, parçalamak, yok etmek isteyenlerin eli boş kalır.
"Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez."
Ama hepimiz ayrı ayrı çarpık görüşlere sarılırsak, kimimizi yel alır kimimizi sel alır gider.
Haydi, bugünden itibaren Kur'an okumasını bilmeyenler öğrensinler, bilenler de en az bir tane insana öğretsinler.
MİLLİ GAZETEDEN MAHMUT TOPBAŞ'TAN ALINTIDIR
18 Mart 2009
İMAM-I GAZELİ'DEN ÇOCUK TERBİYESİ
Çocuklar anne babaların yanında birer emanettir.
Çocuğun kalbi, bir mum gibi yumuşaktır.İstenilen her şekle sokulabilen çok kıymetli bir cevherdir.
Çocuk, tertemiz ve verimli bir toprak gibidir. Ne ekersen o biter. Hayır tohumu ekilirse; hem din ve hem de dünya mutluluğuna kavuşur. Anası, babası ve hocası da onun sevabına ortak olur. Eğer kötülük tohumu ekilirse; dünyası da ve ahireti de helak olur. Anası, babası ve hocası da onun günahına ortak olur.
Çocuğu cehennem ateşinden korumak, dünya ateşinden korumaktan daha zordur. Çocuğu korumak, onu güzel bir şekilde terbiye etmekle, ona iyi ahlak ögretmekle ve onu kötü arkadaştan korumakla olur. Çünkü bütün kötülüklerın başı kötü arkadaştır.
Çocuğa helal süt içirmeli, helal lokma yedirmelidir
Çocuğu süslü elbiselere ve her zaman tatlı yemeklere alıştırmamalıdır. Çünkü bunlara alışan çocuk, daha sonra bunlardan ayrılamaz. Ve bütün bir ömür boyu bunların peşinde olur. Çocuğu temizliğe alıştırmalı. Helâl süt içirmeli, helal lokma yedirmelidir. Çünkü kötü huylar, haram süt ve haram gıdalarla bulaşır.
Çocuk konuşmaya başlayınca,ilk sözü Allah olmalıdır. Bu sözü devamlı olarak çocuğa hatırlatmalıdır.
Bazı şeylerden utanmaya başlaması, iyi bir müjdedir. Çünkü akıl nurunun, kendisine geldigi kimse (yani ne yaptıgını bilerek yaşamaya başlayan kimse), utanmayı kendisine muhafız yapar. (Yani kötülüklerden, utanma duygusu sebebi ile uzaklaşır.)
Çocukta yeme arzusu meydana gelmeye başlayınca, ona yemek yemenin edeplerini ögretmelidir.
Bu edepler şöyle sıralanabilir :
*Yemekten önce ve sonra ellerini yıkamasını,
*Yemeğe başlarken bismillah demesini,
*Sağ eli ile yemesini,
*Acele etmeden yemeği yemesini,
*Yemeği iyice çiğneyerek yemesini,
*Karnını tıka basa doyurmamasını,
*Yemeğin sonunda elhamdulillah demesini ögretmelidir.
Çocuğa beyaz elbise giymeyi sevdirmelidir. Zira Allah Resulü de beyaz giymeyi severdi.
İpekli elbiseler giymenin ve altın gibi süs eşyası kullanmanın, kadınlara mahsus olduğunu öğretmelidir.
Kötü arkadaş edinmesine göz yummamalıdır.Çünkü kötü arkadaştan korunmayan çocuklar, küstah, yalancı, saygısız, hırsız ve korkusuz olurlar.
Okuma çağina gelince, kuran okumayı öğretmelidir. Sonra Ashab-ı kiram ve islam büyüklerinin güzel huylarından örnekler anlatılmalıdır.
Çocuk iyi bir iş yaptığında onu takdir ve teşvik etmeli ve hediye vermelidir.
Ara sıra küçük kusurları olursa, onu görmezden gelmelidir. Fakat devamlı yaparsa, ona engel olmalıdır. Babasının büyüklügünü çocuğa hissettirmelidir.
Çocuğu gündüz uyutmamalıdır. (Ögle uykusu "kaylule" bunun dışındadır)
Devamlı olarak yumuşak yataklarda yatırmamalı, ara sıra sert yerlerde yatırmalıdır. Böylece bedeni daha güçlü olur. Sıkıntılara karşı dirençli yetişir.
Her gün bir saat oynamasına izin verilmelidir. Böylece terbiye olur ve sıkılmaz.
Sıkılmaktan ve üzülmekten kötü huy meydana gelir. Ve kalbin körleşmesine sebeb olur.
Herkese karşı alçakgönüllü olmasını ve başka çocuklara karşı kendini övmemesini ve özellikle tanımadığı kimselerden birşey almamasını sık sık tembih etmelidir.
Yerlere tükürmemesini, birisi bir şey sormadan konuşup gevezelik etmemesini, gereksiz yere çokca yemin etmemesini, büyüklere karşı saygılı olmasını, dilini, yalan ve kötü sözlerden korunmasını öğretmelidir.
Hocasına karşı saygılı olmasını ögretmelidir.
Yedi yaşına gelince tatlı dil ve güler yüzle ona abdesti ve namazı ögretmelidir. On yaşına gelince ısrarcı olmalıdır.
Ahiret yurdu ve cennet nimetleri anlatılmalı ve bunların, dünyada iken yapılan güzel ameller ile kazanılacağını ögretmelidir.
Not: Bu dosya, İmam Gazali'nin nin Kimyay-ı Saadet isimli eserinden alıntılanarak oluşturulmuştur.
MİLLİ GAZETEDEN ALINTIDIR
Çocuğun kalbi, bir mum gibi yumuşaktır.İstenilen her şekle sokulabilen çok kıymetli bir cevherdir.
Çocuk, tertemiz ve verimli bir toprak gibidir. Ne ekersen o biter. Hayır tohumu ekilirse; hem din ve hem de dünya mutluluğuna kavuşur. Anası, babası ve hocası da onun sevabına ortak olur. Eğer kötülük tohumu ekilirse; dünyası da ve ahireti de helak olur. Anası, babası ve hocası da onun günahına ortak olur.
Çocuğu cehennem ateşinden korumak, dünya ateşinden korumaktan daha zordur. Çocuğu korumak, onu güzel bir şekilde terbiye etmekle, ona iyi ahlak ögretmekle ve onu kötü arkadaştan korumakla olur. Çünkü bütün kötülüklerın başı kötü arkadaştır.
Çocuğa helal süt içirmeli, helal lokma yedirmelidir
Çocuğu süslü elbiselere ve her zaman tatlı yemeklere alıştırmamalıdır. Çünkü bunlara alışan çocuk, daha sonra bunlardan ayrılamaz. Ve bütün bir ömür boyu bunların peşinde olur. Çocuğu temizliğe alıştırmalı. Helâl süt içirmeli, helal lokma yedirmelidir. Çünkü kötü huylar, haram süt ve haram gıdalarla bulaşır.
Çocuk konuşmaya başlayınca,ilk sözü Allah olmalıdır. Bu sözü devamlı olarak çocuğa hatırlatmalıdır.
Bazı şeylerden utanmaya başlaması, iyi bir müjdedir. Çünkü akıl nurunun, kendisine geldigi kimse (yani ne yaptıgını bilerek yaşamaya başlayan kimse), utanmayı kendisine muhafız yapar. (Yani kötülüklerden, utanma duygusu sebebi ile uzaklaşır.)
Çocukta yeme arzusu meydana gelmeye başlayınca, ona yemek yemenin edeplerini ögretmelidir.
Bu edepler şöyle sıralanabilir :
*Yemekten önce ve sonra ellerini yıkamasını,
*Yemeğe başlarken bismillah demesini,
*Sağ eli ile yemesini,
*Acele etmeden yemeği yemesini,
*Yemeği iyice çiğneyerek yemesini,
*Karnını tıka basa doyurmamasını,
*Yemeğin sonunda elhamdulillah demesini ögretmelidir.
Çocuğa beyaz elbise giymeyi sevdirmelidir. Zira Allah Resulü de beyaz giymeyi severdi.
İpekli elbiseler giymenin ve altın gibi süs eşyası kullanmanın, kadınlara mahsus olduğunu öğretmelidir.
Kötü arkadaş edinmesine göz yummamalıdır.Çünkü kötü arkadaştan korunmayan çocuklar, küstah, yalancı, saygısız, hırsız ve korkusuz olurlar.
Okuma çağina gelince, kuran okumayı öğretmelidir. Sonra Ashab-ı kiram ve islam büyüklerinin güzel huylarından örnekler anlatılmalıdır.
Çocuk iyi bir iş yaptığında onu takdir ve teşvik etmeli ve hediye vermelidir.
Ara sıra küçük kusurları olursa, onu görmezden gelmelidir. Fakat devamlı yaparsa, ona engel olmalıdır. Babasının büyüklügünü çocuğa hissettirmelidir.
Çocuğu gündüz uyutmamalıdır. (Ögle uykusu "kaylule" bunun dışındadır)
Devamlı olarak yumuşak yataklarda yatırmamalı, ara sıra sert yerlerde yatırmalıdır. Böylece bedeni daha güçlü olur. Sıkıntılara karşı dirençli yetişir.
Her gün bir saat oynamasına izin verilmelidir. Böylece terbiye olur ve sıkılmaz.
Sıkılmaktan ve üzülmekten kötü huy meydana gelir. Ve kalbin körleşmesine sebeb olur.
Herkese karşı alçakgönüllü olmasını ve başka çocuklara karşı kendini övmemesini ve özellikle tanımadığı kimselerden birşey almamasını sık sık tembih etmelidir.
Yerlere tükürmemesini, birisi bir şey sormadan konuşup gevezelik etmemesini, gereksiz yere çokca yemin etmemesini, büyüklere karşı saygılı olmasını, dilini, yalan ve kötü sözlerden korunmasını öğretmelidir.
Hocasına karşı saygılı olmasını ögretmelidir.
Yedi yaşına gelince tatlı dil ve güler yüzle ona abdesti ve namazı ögretmelidir. On yaşına gelince ısrarcı olmalıdır.
Ahiret yurdu ve cennet nimetleri anlatılmalı ve bunların, dünyada iken yapılan güzel ameller ile kazanılacağını ögretmelidir.
Not: Bu dosya, İmam Gazali'nin nin Kimyay-ı Saadet isimli eserinden alıntılanarak oluşturulmuştur.
MİLLİ GAZETEDEN ALINTIDIR
15 Mart 2009
HASTA OLDUĞUN ZAMAN SÖYLEYECEĞİN TÜRKÜ
Hasta olanlar da türkü söyleyebilir.Hasta olduğuna inanmayan biri mi var?Şimdi hastalandığınızda aşağıdaki türküyü mırıldandığınız zaman eşin,çocuğun , arkadaşın ve herkes senin hasta olduğuna muhakkak inanırlar.İnanmazsan dene.
HESTEYEM BEN
Ne pişirdin sormirem
Bilirem dari guymağı verin yiyem
Yatağı sarın yatırem
Gaynatın çayı
Sığın limonu
Serin yatağı
Terletin beni
Hesteyem ben ölirem ben ölirem
Hesteyem ben ölirem ben ölirem
Anay evde kıyma var mı
Haşla kellemı
Sarın dolmayı
Getir sorrayı
Ben acımdan ölirem
Gaynatın çayı
Sığın limonu
Serin yatağı
Terletin beni
Hesteyem ben ölirem ben ölirem
Hesteyem ben ölirem ben ölirem
Baba alacağın olsun
Anam yanında durasın
Ben ölirem bilesen
Bir bardağ su veresen
Gaynatın çayı
Sığın limonu
Serin yatağı
Terletin beni
Hesteyem ben ölirem ben ölirem
Hesteyem ben ölirem ben ölirem
HESTEYEM BEN TÜRKÜSÜNÜ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ.
HESTEYEM BEN
Ne pişirdin sormirem
Bilirem dari guymağı verin yiyem
Yatağı sarın yatırem
Gaynatın çayı
Sığın limonu
Serin yatağı
Terletin beni
Hesteyem ben ölirem ben ölirem
Hesteyem ben ölirem ben ölirem
Anay evde kıyma var mı
Haşla kellemı
Sarın dolmayı
Getir sorrayı
Ben acımdan ölirem
Gaynatın çayı
Sığın limonu
Serin yatağı
Terletin beni
Hesteyem ben ölirem ben ölirem
Hesteyem ben ölirem ben ölirem
Baba alacağın olsun
Anam yanında durasın
Ben ölirem bilesen
Bir bardağ su veresen
Gaynatın çayı
Sığın limonu
Serin yatağı
Terletin beni
Hesteyem ben ölirem ben ölirem
Hesteyem ben ölirem ben ölirem
HESTEYEM BEN TÜRKÜSÜNÜ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ.
13 Mart 2009
DEMİRCİLERDE (EHREK'TE)13 MART 2009 'DA RAHMETLİ OLDU
KÖYÜMÜZ SAKİNLERİNDEN YUSUF BİLEN ALLAH(cc)IN RAHMETİNE KAVUŞMUŞTUR.
MERHUMA ALLAH(cc) RAHMET EYLESİN.YAKINLARINA DA SABIR VERSİN.
MERHUMA VE CÜMLE GEÇMİŞLERİMİZİN RUHUNA BİR FATİHA OKUMAYI UNUTMAYALIM.
MERHUMA ALLAH(cc) RAHMET EYLESİN.YAKINLARINA DA SABIR VERSİN.
MERHUMA VE CÜMLE GEÇMİŞLERİMİZİN RUHUNA BİR FATİHA OKUMAYI UNUTMAYALIM.
12 MART ERZURUM'UN KURTULUŞU VE İSTİKLAL MARŞI'NIN KABULÜ
Konuşmama Halide Nusret Zorlutuna’nın bir şiiriyle başlamak istiyorum.
“Yayla Türküsü”
“Yayla Türküsü”
“Bingöl yaylasında bin renktir bahar,
O güzel adına kurban yaylalar!
Bir yudum suyunda bin bir şifa var,
Sarmaşır güneşle, öpüşür ayla,
‘Yaylalar içinde Erzurum yayla’
Gülüne başka gül uyar mı ola?
Türküsünü Tanrım duyar mı ola?
Düşümde gördüğüm bu yâr mı ola?
Sarmaşır güneşle, öpüşür ayla,
‘Yaylalar içinde Erzurum yayla’
Damarında akan Türkün kanıdır.
Göğsünü kabartan Türkün şanıdır;
Yayla Türkün canı, öz vatanıdır,
Sarmaşır güneşle, öpüşür ayla,
‘Yaylalar içinde Erzurum yayla’ ”
Yaylalarında, gırcı gırcı karların erimeye, burcu burcu bahar kokularının filizlenmeye durduğu 12 Mart’ın, Erzurumlunun yüreğinde ayrı bir yeri var. Bu gün, Erzurumlunun;
“Zulmün kara güllesiyle, topu önünde,
İmandan fukara olan eğilir.
Bir karış toprağın öz kıymetini
Toprağa kanını döken bilir” diyerek kurtuluşa ulaştığı gün.Bugün burada Erzurum'un Kurtuluşu ve İstiklal Marşı'mızın TBMM tarafından kabul edilmesinin yıl dönümünü kutlamak üzere toplanmış bulunuyoruz.
Sivas’ta “gardaş” neyse,
Elazığ’da “gakkoş” neyse,
Erzurum’da “dadaş” odur.
Yiğit, demektir, delikanlı demektir, kardeş demektir.Burada bugün sizlere tarihten biraz bahsedeceğim.
Sevgili gençler,şunu unutmayın:
Tarihini bilmeyenlerin coğrafyasını başkaları çizer.Bugün sizlere ,bizlere, tarihimiz unuttturulmaya çalışılıyor.Melleketimizi, devletimizi bölüp parçalayıp yutmak isteyenler dün olduğu gibi bugün de var,yarın da var olacaklar. Uyanık olun.Devletimizi sonsuza kadar koruyup savunacağını bildiğim geleceğimizin sigortası olan siz gençlere inancım sonsuzdur.
12 Mart yalnız Erzurumlular için değil, insanlık için de oldukça önemli bir gündü. Çünkü akla gelebilecek insanlık dışı her türlü işkence ve katliamı gerçekleştiren Ermeniler, geldikleri yere gönderilmişlerdi.O Erzurum ki, bir süre sonra, Kurtuluş Savaşımızın, Cumhuriyet’e giden yolun en önemli kilometre taşı olacaktı. Mustafa Kemal Atatürk, 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi’ni gerçekleştirecekti. Erzurum hemşehrisi, Erzurum Mebusu olacaktı. Kurtuluş’a giden yol, 12 Mart 1918’de kurtarılan Erzurum’dan geçmişti. Ne güzel tesadüf. Erzurum’un kurutuluşundan üç yıl sonra, 12 Mart 1921’de, Mehmet Akif Ersoy’un Milletimize armağan ettiği şiiri, İstiklâl Marşı olarak kabul edilmişti:
Bir milletin varlığını ve istiklalini gösteren mili sembollerden biri de Milli Marşı’dır. Milli marşlar temsil ettikleri milletlerin özelliklerini övücü bir dile sahiptirler. Milletlerin özel günlerinde, resmi törenlerde, milletler arası spor karşılaşmalarında çalınıp söylenirler. Milli Mücadele ile ilgili hazırlıklardan biri de moral gücümüzün yükselmesi idi. İstiklal Marşımız, yurdumuzun düşman işgaline uğradığı felaket günlerinde hazırlandı. Saldırgan düşmana karşı Anadolu’da tutuşan heyecanı alevlendirecek; vatan sevgisini ve inancı canlı tutacak bir marşın hazırlanması düşüncesi, Genel Kurmay Başkanı İsmet İnönü’den geldi. Büyük şair Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı İstiklal Marşı, Türk Ulusu’nun bağımsızlık ve özgürlük savaşını ölümsüzleştiren, Türk Milletini ortak düşünce ve değerler düzleminde buluşturan eşsiz bir yapıttır. Akif tarafından yazılıp milletimize armağan edilen İstiklal Marşı 12 Mart 1921 tarihinde TBMM tarafından kabul edilmiştir.
Yüce bir millet ve onun şanlı mensupları olarak, bayrağımızı dimdik ayakta tutmak ve onu ebediyen dalgalandırmak için, her zaman olduğu gibi bugün de birlik ve beraberlik içerisinde olmamız, vatan toprağı üzerinde oynanan oyunlara karşı son derece uyanık olmamız gerekmektedir. İstiklal Marşı’nda ortaya konan inanç ve güven, bugün de ihtiyacımız olan manevi atmosferi yansıtmaktadır. İstiklal Marşımızda en veciz şekliyle ifade edilen mesajlar, günümüzde de sadece manevi dünyamızı aydınlatmakla kalmamakta aynı zamanda geleceğimize de ışık tutmaktadır. O zor günlerde yaşadığımız sıkıntıları unutmamalı şu rahat günlerimizin kıymetini bilip devletimizi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmalıyız. İstiklal Marşı'mızın her kıtası,her mısrası, her kelimesi anlam doludur.Şimdi sizlere bir kıtasını okuyacağım.
“Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme tanı:
“Zulmün kara güllesiyle, topu önünde,
İmandan fukara olan eğilir.
Bir karış toprağın öz kıymetini
Toprağa kanını döken bilir” diyerek kurtuluşa ulaştığı gün.Bugün burada Erzurum'un Kurtuluşu ve İstiklal Marşı'mızın TBMM tarafından kabul edilmesinin yıl dönümünü kutlamak üzere toplanmış bulunuyoruz.
Sivas’ta “gardaş” neyse,
Elazığ’da “gakkoş” neyse,
Erzurum’da “dadaş” odur.
Yiğit, demektir, delikanlı demektir, kardeş demektir.Burada bugün sizlere tarihten biraz bahsedeceğim.
Sevgili gençler,şunu unutmayın:
Tarihini bilmeyenlerin coğrafyasını başkaları çizer.Bugün sizlere ,bizlere, tarihimiz unuttturulmaya çalışılıyor.Melleketimizi, devletimizi bölüp parçalayıp yutmak isteyenler dün olduğu gibi bugün de var,yarın da var olacaklar. Uyanık olun.Devletimizi sonsuza kadar koruyup savunacağını bildiğim geleceğimizin sigortası olan siz gençlere inancım sonsuzdur.
12 Mart yalnız Erzurumlular için değil, insanlık için de oldukça önemli bir gündü. Çünkü akla gelebilecek insanlık dışı her türlü işkence ve katliamı gerçekleştiren Ermeniler, geldikleri yere gönderilmişlerdi.O Erzurum ki, bir süre sonra, Kurtuluş Savaşımızın, Cumhuriyet’e giden yolun en önemli kilometre taşı olacaktı. Mustafa Kemal Atatürk, 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi’ni gerçekleştirecekti. Erzurum hemşehrisi, Erzurum Mebusu olacaktı. Kurtuluş’a giden yol, 12 Mart 1918’de kurtarılan Erzurum’dan geçmişti. Ne güzel tesadüf. Erzurum’un kurutuluşundan üç yıl sonra, 12 Mart 1921’de, Mehmet Akif Ersoy’un Milletimize armağan ettiği şiiri, İstiklâl Marşı olarak kabul edilmişti:
Bir milletin varlığını ve istiklalini gösteren mili sembollerden biri de Milli Marşı’dır. Milli marşlar temsil ettikleri milletlerin özelliklerini övücü bir dile sahiptirler. Milletlerin özel günlerinde, resmi törenlerde, milletler arası spor karşılaşmalarında çalınıp söylenirler. Milli Mücadele ile ilgili hazırlıklardan biri de moral gücümüzün yükselmesi idi. İstiklal Marşımız, yurdumuzun düşman işgaline uğradığı felaket günlerinde hazırlandı. Saldırgan düşmana karşı Anadolu’da tutuşan heyecanı alevlendirecek; vatan sevgisini ve inancı canlı tutacak bir marşın hazırlanması düşüncesi, Genel Kurmay Başkanı İsmet İnönü’den geldi. Büyük şair Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı İstiklal Marşı, Türk Ulusu’nun bağımsızlık ve özgürlük savaşını ölümsüzleştiren, Türk Milletini ortak düşünce ve değerler düzleminde buluşturan eşsiz bir yapıttır. Akif tarafından yazılıp milletimize armağan edilen İstiklal Marşı 12 Mart 1921 tarihinde TBMM tarafından kabul edilmiştir.
Yüce bir millet ve onun şanlı mensupları olarak, bayrağımızı dimdik ayakta tutmak ve onu ebediyen dalgalandırmak için, her zaman olduğu gibi bugün de birlik ve beraberlik içerisinde olmamız, vatan toprağı üzerinde oynanan oyunlara karşı son derece uyanık olmamız gerekmektedir. İstiklal Marşı’nda ortaya konan inanç ve güven, bugün de ihtiyacımız olan manevi atmosferi yansıtmaktadır. İstiklal Marşımızda en veciz şekliyle ifade edilen mesajlar, günümüzde de sadece manevi dünyamızı aydınlatmakla kalmamakta aynı zamanda geleceğimize de ışık tutmaktadır. O zor günlerde yaşadığımız sıkıntıları unutmamalı şu rahat günlerimizin kıymetini bilip devletimizi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmalıyız. İstiklal Marşı'mızın her kıtası,her mısrası, her kelimesi anlam doludur.Şimdi sizlere bir kıtasını okuyacağım.
“Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı;
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.”
Konuşmamı Mehmet Akif Ersoy'un dileğine milletçe canı gönülden katıldığımız bir cümlesiyle son vermek istiyorum.
Konuşmamı Mehmet Akif Ersoy'un dileğine milletçe canı gönülden katıldığımız bir cümlesiyle son vermek istiyorum.
Allah milletimize bir daha milli marş yazmayı nasip etmesin. (AMİN) İhsan AKPINAR
Türkçe Öğretmeni
Türkçe Öğretmeni
12 Mart 2009
DUA
Sıkıntılar ve düşmanlar arasında boğuşup durduğumuz bir hayat yaşamak kaderimizdir. Dertsizlik arayışı içinde değiliz.
Rabbimizin bizi sınamayı murat ettiğini elbette biliyoruz. Biz aciziz, O kadirdir. Biz hastayız, O şifa verendir. Biz faniyiz, O ebedidir. Biz yalvaracağız, O verecek. Biz ağlayacağız, O güldürecek. Kim bizim duamıza cevap verebilir O'ndan başka? Kim burukluğumuzu giderebilir? Kim bize bizden daha merhametli olabilir? Kimdir muhtaç olmayan, herkesin ona muhtaç olduğu? Var mı O'ndan başka samed olan?
Baştan sona acziyet içindeyiz. Muhtacız. Elinden tutulmaya, yardım edilmeye muhtacız. İstemeye mahkûmuz. Verilmese aç kalırız, naçar düşeriz. Umudumuz sönerse yıkılırız, gözümüzün feri, dilimizin neşesi gider.
İstememiz ayıp değil, yalvarmamız kabahat değil.
İlk insandan son insana kadar en büyük hakikatlerden biridir bu: Biz isteyeceğiz, Rabbimiz verecek.
O ne büyük bir mevlâdır ki, kendisinden istenince memnun olur. İsteyeni sever, istemeye yanaşmayanı sevmez. O büyük mevlâdır, kapısı ne büyük kapıdır.
İstememizin, acziyetimizin, kapısında durmamızın adı olan dua bizim yegâne silahımızdır. Duamız bizi ayakta tutar. Duamız sayesinde listelerde adımız yazılı kalır. Bunun için dua, olduğu gibi ibadettir. Kulluğun ta kendisidir. Duamızla namazımız, orucumuz, haccımız, kurbanımız bitişiktir. O kadar dua ile iç içeyiz ki, yatarken, kalkarken, yerken, içerken, tuvalete girerken muhakkak bir duamız vardır. Sığınacağımız kapımız belli olsun diye, umudumuz sönmesin için duamızın olmadığı bir yer bırakılmadı. Ne zaman daralsak, midemizde bir sancımız olsa, başımız ağırsa, dişimiz sızlasa kapımızı bilir, oraya yöneliriz. Dua silahımız, gıdamız, ahengimizdir.
Dua büyük bir ibadettir. Kendi başına bir ibadettir, diğer ibadetlerin başında, dibinde bir ibadettir. Dua ile dolar dua ile boşalırız. Dilimiz döndükçe, gözümüz gördükçe, ağlamayı, gülmeyi becerebildikçe dua ile oturur, dua ile kalkarız. Çünkü dua ibadetin özü, kulluğun simgesidir.
Dua ibadet olduğuna göre
Dua ibadet olduğuna göre onu her hangi bir ibadet ciddiyetinden aşağı tutmamız mümkün değildir. Duayı, yapmış olmak için yaptığımızda ona dua adını veremeyiz. Muhakkak gözyaşı akıtmak gerekmese de laubali olmak da uygun düşmez. İsteyenle kendisinden istenen arasındaki azamet farkını idrak edemedikten sonra, tekrarlanan duanın ayet, hadis kaynaklı olması bile ne anlam ifade edecek?
Dua en kolay ibadetlerdendir. Karada, denizde, havada, sağlıklı iken, hastalıkta, zenginden, fakirden, gece, gündüz yapılabilir. Gökler var oldukça, denizler tutuşmadıkça dua silahtır.
O zikirdir, namazdır, istiğfardır, haykırıştır. Adı ne olursa olsun dua en büyük silahımız, yegâne çaremizdir.
Dua elimizdeki en canlı kulluk belgemizdir. Onunla günahlarımızdan temizlenir, onunla makamımızı yükseltiriz. Onun en büyük ibadetlerden olduğunu gösteren bir işaret olarak, Kur'an'ın dua olan Fatiha suresi ile başlaması yeterlidir.
Dua yaşarken ve öldükten sonra bile bize yararı devam eden bir ibadettir.
Peygamberler, salihler hep dua ettiler. Dua ile yüceldiler.
Duana bak gerisine takılma
Dua, bizim kanuni bir hakkımız değildir. Dua, Rabbimizin bize lütfüdür. Dolayısıyla dua eden şu kadar gün içinde cevabını alacağını beklemek yerine, dua edip rahat etmeyi tercih etmelidir. Duanın ciddiye alınmasının kabulüne etkisi olduğuna göre, duanın sonuçlarını görmeyi şart koşmak gibi bir tutum, duada kabulü engelleyen nedenlerden olur.
Çizgiye dikkat
Dua bir ibadettir. İbadet olduğu gibi ciddiyettir. İbadetten ticari kazanç beklemek ibadet ciddiyetiyle ters düşer. Dua terbiyesini aşan tutumlar günübirlik kazanç kaynağı üretebilir ama dua maksadını yakalayamaz. Mezarlıklarda, ölünün yararından çok ölü yakınlarının duygularını kamçılamak için yapılan dualar gülünç değildir de nedir? Bir peygamberin mezarı başında söylenebilecek kadar abartılı, yerli yersiz sözler, boş övgüler, süslü ifadeler, sanata dönüştürülmüş, şiirsel ifadeler kime anlatılmak istenir? Kimin rızası kazanılacak orada? Duymayan bir Allah'a mı bağırılıyor, meyyitin yakınlarına mı?
Kesinlikle dua o değildir. Duanın edebiyatının oluşması asla samimiyetle bağdaştırılamaz. Kalıp ifadeler, ne anlama geldiği bilinmeden kafiyeye uyduğu için tekrarlanıp durulan ifadeler ticaridir, teşhir içindir. Kendimizi aldattığımız şeylere meleklerin de inanacağını beklemenin bir anlamı olmaz. Bir damla samimi gözyaşı ile anlatılan dert, kiralık sistemlerle dillendirilen anlatımlardan çok daha samimidir, kabule çok daha yakındır.
Duanın bile müzik eşliğinde yapılır hale gelmesinden sonra hangi kıyamet alametini beklesek acaba?
Birbirimizi tatmin etmek için dua meclisleri kurmamız iyi bir akla hizmet değildir. En büyük fırsatlardan birini heder etmiş oluruz. Duanın dekor malzemesi olarak kullanılması abestir. Bu iş camide veya mezarlıkta yapılmış olmakla dinilik yönü güçlenmiş olmaz.
Duanın suiistimal edilmesi tam anlamıyla bir ibadetin suiistimal edilmesidir. Durum bu olunca bizim dualarımız daha çok duaya muhtaç demektir.
Her yer dua yeri, her zaman dua zamanıdır
Nefsin bunalan, şehvetlerinden sıkışan, kendini zapt etmekte zorlanan duaya sarılsın.
Eşinden daralan, umduğunu bulamayan duaya sarılsın.
Çocuklarından yorulan, umudu tükenmek üzere olan, sabrını yitirdi yitirecek hale gelen duaya sarılsın.
Komşularından, akrabalarından, dostlarından darbeler yiyen duaya sarılsın.
Ticareti azalan, işleri iyi gitmeyen, borçları ödenmeyen duaya sarılsın.
Hastalanan, çaresizlik içinde yataklarda kıvranan duaya sarılsın.
Çocuğu olmadığı için garip kalan duaya sarılsın.
Tarlası mahsul vermediği için yüzü gülmeyen duaya sarılsın.
Uyku uyuyamayan, ümmetinin dertlerinden kedere boğulan duaya sarılsın.
Duaya sarılan, kendisine pek yakın bir Allah bulacaktır. Rahmeti ile kullarına muamele eden Allah'ın rahmetini, dertlerine çareler lütfettiğini görecektir.
Önemli ipuçları
1-Dua ihlasla yapılır, boynu büküklerin duası şımarıkların duasından daha makbuldür.
2-Tevbe duayı güçlendirir.
3-Bir kere dua edip çekilmek yerine, sürekli dua etmek, aynı şeyleri tekrar tekrar istemek gerekir.
4-İnsan keyfi yerinde iken dua etmesini bilmelidir ki, dara düştüğünde dua etmesinin bir anlamı olsun. Ama yine de her zaman dua bizim içindir.
5-Duada edebiyat, reklam yoktur. Dua en edepli olmamız gereken konumumuzdur. Ses güzelliğine, kostüme, iltifata bakarak duaya puan vermekle sadece kendimizi aldatmış oluruz. Bize kalan bir ibadeti suiistimal etmenin vebali olur.
6-Duada eller kaldırılır, sünnettir.
7-Dua için daha uygun olan anlar ve mekânlar vardır. Onları kollamakta yarar vardır. Ama bu sadece daha üstün olma seviyesidir. Dua her zaman ve her yerde vardır.
MİLLİ GAZETEDEN ALINTIDIR
Rabbimizin bizi sınamayı murat ettiğini elbette biliyoruz. Biz aciziz, O kadirdir. Biz hastayız, O şifa verendir. Biz faniyiz, O ebedidir. Biz yalvaracağız, O verecek. Biz ağlayacağız, O güldürecek. Kim bizim duamıza cevap verebilir O'ndan başka? Kim burukluğumuzu giderebilir? Kim bize bizden daha merhametli olabilir? Kimdir muhtaç olmayan, herkesin ona muhtaç olduğu? Var mı O'ndan başka samed olan?
Baştan sona acziyet içindeyiz. Muhtacız. Elinden tutulmaya, yardım edilmeye muhtacız. İstemeye mahkûmuz. Verilmese aç kalırız, naçar düşeriz. Umudumuz sönerse yıkılırız, gözümüzün feri, dilimizin neşesi gider.
İstememiz ayıp değil, yalvarmamız kabahat değil.
İlk insandan son insana kadar en büyük hakikatlerden biridir bu: Biz isteyeceğiz, Rabbimiz verecek.
O ne büyük bir mevlâdır ki, kendisinden istenince memnun olur. İsteyeni sever, istemeye yanaşmayanı sevmez. O büyük mevlâdır, kapısı ne büyük kapıdır.
İstememizin, acziyetimizin, kapısında durmamızın adı olan dua bizim yegâne silahımızdır. Duamız bizi ayakta tutar. Duamız sayesinde listelerde adımız yazılı kalır. Bunun için dua, olduğu gibi ibadettir. Kulluğun ta kendisidir. Duamızla namazımız, orucumuz, haccımız, kurbanımız bitişiktir. O kadar dua ile iç içeyiz ki, yatarken, kalkarken, yerken, içerken, tuvalete girerken muhakkak bir duamız vardır. Sığınacağımız kapımız belli olsun diye, umudumuz sönmesin için duamızın olmadığı bir yer bırakılmadı. Ne zaman daralsak, midemizde bir sancımız olsa, başımız ağırsa, dişimiz sızlasa kapımızı bilir, oraya yöneliriz. Dua silahımız, gıdamız, ahengimizdir.
Dua büyük bir ibadettir. Kendi başına bir ibadettir, diğer ibadetlerin başında, dibinde bir ibadettir. Dua ile dolar dua ile boşalırız. Dilimiz döndükçe, gözümüz gördükçe, ağlamayı, gülmeyi becerebildikçe dua ile oturur, dua ile kalkarız. Çünkü dua ibadetin özü, kulluğun simgesidir.
Dua ibadet olduğuna göre
Dua ibadet olduğuna göre onu her hangi bir ibadet ciddiyetinden aşağı tutmamız mümkün değildir. Duayı, yapmış olmak için yaptığımızda ona dua adını veremeyiz. Muhakkak gözyaşı akıtmak gerekmese de laubali olmak da uygun düşmez. İsteyenle kendisinden istenen arasındaki azamet farkını idrak edemedikten sonra, tekrarlanan duanın ayet, hadis kaynaklı olması bile ne anlam ifade edecek?
Dua en kolay ibadetlerdendir. Karada, denizde, havada, sağlıklı iken, hastalıkta, zenginden, fakirden, gece, gündüz yapılabilir. Gökler var oldukça, denizler tutuşmadıkça dua silahtır.
O zikirdir, namazdır, istiğfardır, haykırıştır. Adı ne olursa olsun dua en büyük silahımız, yegâne çaremizdir.
Dua elimizdeki en canlı kulluk belgemizdir. Onunla günahlarımızdan temizlenir, onunla makamımızı yükseltiriz. Onun en büyük ibadetlerden olduğunu gösteren bir işaret olarak, Kur'an'ın dua olan Fatiha suresi ile başlaması yeterlidir.
Dua yaşarken ve öldükten sonra bile bize yararı devam eden bir ibadettir.
Peygamberler, salihler hep dua ettiler. Dua ile yüceldiler.
Duana bak gerisine takılma
Dua, bizim kanuni bir hakkımız değildir. Dua, Rabbimizin bize lütfüdür. Dolayısıyla dua eden şu kadar gün içinde cevabını alacağını beklemek yerine, dua edip rahat etmeyi tercih etmelidir. Duanın ciddiye alınmasının kabulüne etkisi olduğuna göre, duanın sonuçlarını görmeyi şart koşmak gibi bir tutum, duada kabulü engelleyen nedenlerden olur.
Çizgiye dikkat
Dua bir ibadettir. İbadet olduğu gibi ciddiyettir. İbadetten ticari kazanç beklemek ibadet ciddiyetiyle ters düşer. Dua terbiyesini aşan tutumlar günübirlik kazanç kaynağı üretebilir ama dua maksadını yakalayamaz. Mezarlıklarda, ölünün yararından çok ölü yakınlarının duygularını kamçılamak için yapılan dualar gülünç değildir de nedir? Bir peygamberin mezarı başında söylenebilecek kadar abartılı, yerli yersiz sözler, boş övgüler, süslü ifadeler, sanata dönüştürülmüş, şiirsel ifadeler kime anlatılmak istenir? Kimin rızası kazanılacak orada? Duymayan bir Allah'a mı bağırılıyor, meyyitin yakınlarına mı?
Kesinlikle dua o değildir. Duanın edebiyatının oluşması asla samimiyetle bağdaştırılamaz. Kalıp ifadeler, ne anlama geldiği bilinmeden kafiyeye uyduğu için tekrarlanıp durulan ifadeler ticaridir, teşhir içindir. Kendimizi aldattığımız şeylere meleklerin de inanacağını beklemenin bir anlamı olmaz. Bir damla samimi gözyaşı ile anlatılan dert, kiralık sistemlerle dillendirilen anlatımlardan çok daha samimidir, kabule çok daha yakındır.
Duanın bile müzik eşliğinde yapılır hale gelmesinden sonra hangi kıyamet alametini beklesek acaba?
Birbirimizi tatmin etmek için dua meclisleri kurmamız iyi bir akla hizmet değildir. En büyük fırsatlardan birini heder etmiş oluruz. Duanın dekor malzemesi olarak kullanılması abestir. Bu iş camide veya mezarlıkta yapılmış olmakla dinilik yönü güçlenmiş olmaz.
Duanın suiistimal edilmesi tam anlamıyla bir ibadetin suiistimal edilmesidir. Durum bu olunca bizim dualarımız daha çok duaya muhtaç demektir.
Her yer dua yeri, her zaman dua zamanıdır
Nefsin bunalan, şehvetlerinden sıkışan, kendini zapt etmekte zorlanan duaya sarılsın.
Eşinden daralan, umduğunu bulamayan duaya sarılsın.
Çocuklarından yorulan, umudu tükenmek üzere olan, sabrını yitirdi yitirecek hale gelen duaya sarılsın.
Komşularından, akrabalarından, dostlarından darbeler yiyen duaya sarılsın.
Ticareti azalan, işleri iyi gitmeyen, borçları ödenmeyen duaya sarılsın.
Hastalanan, çaresizlik içinde yataklarda kıvranan duaya sarılsın.
Çocuğu olmadığı için garip kalan duaya sarılsın.
Tarlası mahsul vermediği için yüzü gülmeyen duaya sarılsın.
Uyku uyuyamayan, ümmetinin dertlerinden kedere boğulan duaya sarılsın.
Duaya sarılan, kendisine pek yakın bir Allah bulacaktır. Rahmeti ile kullarına muamele eden Allah'ın rahmetini, dertlerine çareler lütfettiğini görecektir.
Önemli ipuçları
1-Dua ihlasla yapılır, boynu büküklerin duası şımarıkların duasından daha makbuldür.
2-Tevbe duayı güçlendirir.
3-Bir kere dua edip çekilmek yerine, sürekli dua etmek, aynı şeyleri tekrar tekrar istemek gerekir.
4-İnsan keyfi yerinde iken dua etmesini bilmelidir ki, dara düştüğünde dua etmesinin bir anlamı olsun. Ama yine de her zaman dua bizim içindir.
5-Duada edebiyat, reklam yoktur. Dua en edepli olmamız gereken konumumuzdur. Ses güzelliğine, kostüme, iltifata bakarak duaya puan vermekle sadece kendimizi aldatmış oluruz. Bize kalan bir ibadeti suiistimal etmenin vebali olur.
6-Duada eller kaldırılır, sünnettir.
7-Dua için daha uygun olan anlar ve mekânlar vardır. Onları kollamakta yarar vardır. Ama bu sadece daha üstün olma seviyesidir. Dua her zaman ve her yerde vardır.
MİLLİ GAZETEDEN ALINTIDIR
11 Mart 2009
Kalpler ancak Allah’ı anmakla mutmain olur
Allah: Ulûhiyete mahsus sıfatların (bütünlük ve üstünlük ifade eden bütün kemallerin) hepsini kendisinde toplayan. Bu ismi şerif isimlerin hepsini kendisinde toplar. Bir an bile yokluğunu farz etmek imkânsız bulunan Zat demektir. Bu ismi şerif ismi Azam'dır.
El-Ğafur: Mağfireti çok.
Eş-Şekur: Kendi rızası için yapılan iyi işleri daha ziyadesiyle karşılayan. (iyililere daha iyisiyle karşılık veren)
El-Aliy: Pek yüksek olan. (Allah'tan üstün varlık düşünmek imkânsızdır. Benzeri ortağı yardımcısı yoktur.)
El-Kebir: Göklerde ve yerde her yerde eşsiz ve tek büyük O'dur.
El-Hafiz: Yapılan işleri bütün tafsilatıyla tutan, her şeyi, belli vaktine kadar afat ve beladan saklayan.
El-Mukıt: Her yaratılmışın azığını veren.
El-Hasib: Muhasib= Herkesin hayatı boyunca yapıp ettiklerinin, bütün tafsilat ve teferruatıyla hesabını iyi bilen. Allah Teala neticesi hesapla bilinebilecek ne kadar şey varsa hepsinin neticesini hiçbir şeye muhtaç olmadan doğrudan apaçık bilir.
El-Celil: Celalet ve ululuk sahibi.
El-Kerim: Keremi bol. (Allah Teala Kerimdir, muktedirken affeder, va'dedince sözünü yerine getirir.)
Er-Rakıb: Bütün varlık üzerinde gözcü, bütün işler murakabesi altında bulunan.
El-Mucib: Kendine yalvaranların isteklerini veren.
El-Vasi: Geniş ve müsaadeci olan. (Allah'u Teala'nın kudreti ve rahmetinin ve diğer bütün sıfatlarının genişliği ve tükenmezliği, her zerrede görülüp duruyor, fakat insana en yakın yine kendi şahsıdır.
El-Hakim: Buyrukları ve bütün işleri hikmetli.
El-Vedud: İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, yahut sevilmeye ve dostluğu kazanılmağa biricik layık olan.
El-Mecid: Şanı büyük ve yüksek olan.
El-Bais: Ölüleri diriltip kabirlerinden çıkaran.
Eş-Şehid: Her zamanda ve her yerde hazır ve nazır olan.
El-Hak: Varlığı hiç değişmeden duran.
El-Vekil: İşleri yoluyla kendisine bırakanların işini düzeltip, onların yapabileceğinden daha iyisini te'min eden.
El-Kaviy: Pek güçlü olan. Allah Teala'ya hiçbir zaman dermansızlık güçsüzlük erişmez.
El-Metin: Çok sağlam olan.
El-Veliy: İyi kullarına dost.Allah sevgili kullarının dostudur.
El-Hamid: Ancak kendisine hamdü sena olunan, bütün varlığın diliyle biricik övülen.
El-Muhsi: Na mütenahi de olsa her şeyin sayısını bilen.
El-Mübi: Mahlukatı Maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan.
El-Muıd: Yaratılmışları yokettikten sonra, tekrar yaratan.
El-Muhyi: Can bağışlayan, Sağlık veren.
El-Mümit: Canlı bir mahlukun ölümünü yaratan.
El-Hay: Diri, herşeyi bilen ve her şeye gücü yeten. Allah teala diridir herzaman O'nu asla uyku uyuşukluk tutmaz.
El-Kayyum: Gökleri, yeri ve her şeyi tutan.
El-Vacid: İstediğini istediği vakit bulan.
El-Macid: Kadr ü şanı büyük kerem sahibi ve rahmeti bol.
El-Vahid (El-Ahad): Tek... Zatında, sıfatlarında, işlerinde , isimlerinde, hükümlerinde asla şeriki-ortağı- veya naziri-benzeri- dengi bulunmayan.
Es-Samed: Hacetlerin ihtiyaçların bitirilmesi ızdırapların giderilmesi için tek merci. Kendisine muhtaç olunan.
El-Kaadir: İstediğini istediği gibi yapmaya gücü yeten.
El-Muktedir: Kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden.
El-Mukaddim: İstediğini ileri geçiren öne alan.
El-Muahhir: İstediğini geri koyan, arkaya bırakan.
El-Evvel: Kendi varlığının evveli yoktur.
El-Ahir: Varlığının sonu olmayan.
Ez-Zahir: Aşikar olan. Allah'ın varlığı her şeyden aşikardır.
El-Batın: Allah Teala'nın varlığı hem aşikar hem gizlidir. O'nu görüp de bilemeyiz. Ama mademki mahluk var halıkı da olucaktır. Bütün hakikatler onun varlığına delalettir.
El-Vali: Bu muazzam kainatı ve her an olup biten hadisatı tek başına tedbir ve idare eden.
El-Müteali: Yaratılmışlar hakkında aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan pek yüce olan.
El-Berr: Kulları hakkında müsait bulunan... İyiliği ve bahşişi çok olan.
Et-Tevvab: Tövbeleri kabul edip günahları bağışlayan.
El-Müntekım: Suçları, adaleti ile müstahak oldukları cezaya çarpan.
El-Afüv: Affı (Af intikamın zıddıdır) çok olan.
Er-Rauf: Pek çok rahmetlidir.
Malikü'l mülk: Mülkün ebedi sahibidir.
Zü'l-Celali Ve'l-İkram: Hem büyüklük sahibi, hem fazlı kerem sahibi.
El-Muksit: Bütün işleri denk ve birbirine uygun ve yerli yerinde yapan.
El-Cami': İstediğini istediği zaman istediği yerde toplayan.
"Varlığının sonu olmayan"
El Ğaniy: Çok zengin ve her şeyden müstağni olan.
El-Muğni: İstediğini zengin eden.
El-Mani: Bir şeyin meydana gelmesine müsaade etmeyen.
Ed-Dar: Elem ve mazarrat verici şeyler yaratan.
En-Nafi': Hayr ve menfaat verici şeyler yaratan.
En-Nur: (Münevvir manasına)Alemleri nurlandıran, istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran.
El-Hadi: Hidayet lütfeden, istediği kulunu hayırlı kılan, muradına erdiren.
El-Bedi': Örneksiz, misalsiz ve hayret verici alemler icat eden.
El-Baki: Varlığının sonu olmayan.
El-Varis: Servetlerin geçici sahipleri, elleri boş olarak yokluğa döndükten sonra, varlığı devam eden, servetlerin hakiki sahibi.
Er-Reşid: Bütün işleri ezeli takdirine göre yürütüp dosdoğru ve bir nizam ve hikmet üzere sonuna ulaştıran.
Es-Sabur: Çok sabırlı. Celle Celaluh.
"Yoktan var eden"
Er-Rahman: Ezelde yaratılmışlar hakkında hayır ve rahmet eden. Sevdiğini ve sevmediğini ayırt etmeyerek, bütün nimetlerinden istifadeye sunan.
Er-Rahim: Pek çok merhamet edici, verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedi nimetler vererek mükâfatlandıran.
El-Melik: Tüm kâinatın sahibi ve tek, mutlak hükümdarı.
El-Kuddüs: Hatada, gafletten, acziyetten ve her türlü eksiklikten çok uzak, pek temiz.
Es-Selam: Her çeşit arıza ve hadiselerden salim kalan, (her türlü tehlikelerden kullarını selamete çıkaran).
El-Mü'min: Gönüllerde iman ışığı uyandıran, kendine sığınanlara aman verip onları koruyan, rahatlatan.
El-Müheymin: Gözetici koruyucu.
El-Aziz: Mağlup edilmesi mümkün olmayan galip.
El-Cebbar: Kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan, dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan.
El-Mütekebbir: Her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren.
El-Halık: Her şeyin varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri, olayları tayin ve tesbit eden (bilen, belirleyen) ve ona göre yaratan, yoktan var eden.
El-Bari: Eşyayı ve her şeyin aza ve cihazlarını birbirine uygun ve mülayim bir halde yaratan.
El-Musavvir: Tasvir eden, her şeye bir şekil ve hususiyet veren.
El-Gaffar: Mağfireti pek çok olan.
El-Kahhar: Her şeye, her istediğini yapacak surette galip ve hakim. Kuvvet ve Kudretiyle herşeyi içinden dışından kuşatan.
El-Vehhab: Çeşit çeşit nimetleri daima bağışlayıp duran.
"İzzet veren, ağırlayan"
Er-Rezzak: Yaratılmışlara faydalanacakları şeyleri veren.
El-Fettah: Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran.
El-Alim: Her şeyi çok iyi, en iyi bilen.
El-Kabid: Sıkan, daraltan (zenginken fakir kılan... gibi).
El-Basit: Açan, genişleten, ferahlatan (fakirken zengin kılan... gibi). El-Kabid ve El-Basit ismi şeriflerinden anladığımız; Allah her kulunu çeşitli şekillerde imtihana tabi tutar.
El-Hafid: Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan. (Şan ve şeref sabiyken rezil ediveriri).
Er-Rafi: Yukarı kaldıran, yükselten.( Allah Teala istediği kulunu da kaldırıverir üstün şerefli yapıverir.
El-Muiz: İzzet veren, ağırlayan.
El-Müzil: Zillete düşüren, hor ve hakir eden.
Es-Semi: Her şeyi işiten. Allah Teâlâ'nın birini işitmesi diğerini işitmesine engel olmaz, insanlar gibi işitmek için gereken şartların hiçbirine ihtiyacı olmadan işitir.
El-Basir: En iyi gören. Her şeyi her ne şartta olursa olsun gören.
El-Hakem: Hükmeden, hakkı yerine getiren
El-Adîl: Çok adaletli. Adalet sahibi.
El-Latif: En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilmeyen, en ince şeyleri yapan, ince ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ulaştıran.
El-Habir: Her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar.
El-Halim: Hilmi çok. (Suçluların cezasını vermeye gücü yettiği halde bunu yapmayıp, onlar hakkında yumuşak davranmak, cezalarını ertelemek)
El-Azim: Pek azametli (hakiki büyüklük Allah'ındır.).
MİLLİ GAZETEDEN ALINTIDIR
El-Ğafur: Mağfireti çok.
Eş-Şekur: Kendi rızası için yapılan iyi işleri daha ziyadesiyle karşılayan. (iyililere daha iyisiyle karşılık veren)
El-Aliy: Pek yüksek olan. (Allah'tan üstün varlık düşünmek imkânsızdır. Benzeri ortağı yardımcısı yoktur.)
El-Kebir: Göklerde ve yerde her yerde eşsiz ve tek büyük O'dur.
El-Hafiz: Yapılan işleri bütün tafsilatıyla tutan, her şeyi, belli vaktine kadar afat ve beladan saklayan.
El-Mukıt: Her yaratılmışın azığını veren.
El-Hasib: Muhasib= Herkesin hayatı boyunca yapıp ettiklerinin, bütün tafsilat ve teferruatıyla hesabını iyi bilen. Allah Teala neticesi hesapla bilinebilecek ne kadar şey varsa hepsinin neticesini hiçbir şeye muhtaç olmadan doğrudan apaçık bilir.
El-Celil: Celalet ve ululuk sahibi.
El-Kerim: Keremi bol. (Allah Teala Kerimdir, muktedirken affeder, va'dedince sözünü yerine getirir.)
Er-Rakıb: Bütün varlık üzerinde gözcü, bütün işler murakabesi altında bulunan.
El-Mucib: Kendine yalvaranların isteklerini veren.
El-Vasi: Geniş ve müsaadeci olan. (Allah'u Teala'nın kudreti ve rahmetinin ve diğer bütün sıfatlarının genişliği ve tükenmezliği, her zerrede görülüp duruyor, fakat insana en yakın yine kendi şahsıdır.
El-Hakim: Buyrukları ve bütün işleri hikmetli.
El-Vedud: İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, yahut sevilmeye ve dostluğu kazanılmağa biricik layık olan.
El-Mecid: Şanı büyük ve yüksek olan.
El-Bais: Ölüleri diriltip kabirlerinden çıkaran.
Eş-Şehid: Her zamanda ve her yerde hazır ve nazır olan.
El-Hak: Varlığı hiç değişmeden duran.
El-Vekil: İşleri yoluyla kendisine bırakanların işini düzeltip, onların yapabileceğinden daha iyisini te'min eden.
El-Kaviy: Pek güçlü olan. Allah Teala'ya hiçbir zaman dermansızlık güçsüzlük erişmez.
El-Metin: Çok sağlam olan.
El-Veliy: İyi kullarına dost.Allah sevgili kullarının dostudur.
El-Hamid: Ancak kendisine hamdü sena olunan, bütün varlığın diliyle biricik övülen.
El-Muhsi: Na mütenahi de olsa her şeyin sayısını bilen.
El-Mübi: Mahlukatı Maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan.
El-Muıd: Yaratılmışları yokettikten sonra, tekrar yaratan.
El-Muhyi: Can bağışlayan, Sağlık veren.
El-Mümit: Canlı bir mahlukun ölümünü yaratan.
El-Hay: Diri, herşeyi bilen ve her şeye gücü yeten. Allah teala diridir herzaman O'nu asla uyku uyuşukluk tutmaz.
El-Kayyum: Gökleri, yeri ve her şeyi tutan.
El-Vacid: İstediğini istediği vakit bulan.
El-Macid: Kadr ü şanı büyük kerem sahibi ve rahmeti bol.
El-Vahid (El-Ahad): Tek... Zatında, sıfatlarında, işlerinde , isimlerinde, hükümlerinde asla şeriki-ortağı- veya naziri-benzeri- dengi bulunmayan.
Es-Samed: Hacetlerin ihtiyaçların bitirilmesi ızdırapların giderilmesi için tek merci. Kendisine muhtaç olunan.
El-Kaadir: İstediğini istediği gibi yapmaya gücü yeten.
El-Muktedir: Kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden.
El-Mukaddim: İstediğini ileri geçiren öne alan.
El-Muahhir: İstediğini geri koyan, arkaya bırakan.
El-Evvel: Kendi varlığının evveli yoktur.
El-Ahir: Varlığının sonu olmayan.
Ez-Zahir: Aşikar olan. Allah'ın varlığı her şeyden aşikardır.
El-Batın: Allah Teala'nın varlığı hem aşikar hem gizlidir. O'nu görüp de bilemeyiz. Ama mademki mahluk var halıkı da olucaktır. Bütün hakikatler onun varlığına delalettir.
El-Vali: Bu muazzam kainatı ve her an olup biten hadisatı tek başına tedbir ve idare eden.
El-Müteali: Yaratılmışlar hakkında aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan pek yüce olan.
El-Berr: Kulları hakkında müsait bulunan... İyiliği ve bahşişi çok olan.
Et-Tevvab: Tövbeleri kabul edip günahları bağışlayan.
El-Müntekım: Suçları, adaleti ile müstahak oldukları cezaya çarpan.
El-Afüv: Affı (Af intikamın zıddıdır) çok olan.
Er-Rauf: Pek çok rahmetlidir.
Malikü'l mülk: Mülkün ebedi sahibidir.
Zü'l-Celali Ve'l-İkram: Hem büyüklük sahibi, hem fazlı kerem sahibi.
El-Muksit: Bütün işleri denk ve birbirine uygun ve yerli yerinde yapan.
El-Cami': İstediğini istediği zaman istediği yerde toplayan.
"Varlığının sonu olmayan"
El Ğaniy: Çok zengin ve her şeyden müstağni olan.
El-Muğni: İstediğini zengin eden.
El-Mani: Bir şeyin meydana gelmesine müsaade etmeyen.
Ed-Dar: Elem ve mazarrat verici şeyler yaratan.
En-Nafi': Hayr ve menfaat verici şeyler yaratan.
En-Nur: (Münevvir manasına)Alemleri nurlandıran, istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran.
El-Hadi: Hidayet lütfeden, istediği kulunu hayırlı kılan, muradına erdiren.
El-Bedi': Örneksiz, misalsiz ve hayret verici alemler icat eden.
El-Baki: Varlığının sonu olmayan.
El-Varis: Servetlerin geçici sahipleri, elleri boş olarak yokluğa döndükten sonra, varlığı devam eden, servetlerin hakiki sahibi.
Er-Reşid: Bütün işleri ezeli takdirine göre yürütüp dosdoğru ve bir nizam ve hikmet üzere sonuna ulaştıran.
Es-Sabur: Çok sabırlı. Celle Celaluh.
"Yoktan var eden"
Er-Rahman: Ezelde yaratılmışlar hakkında hayır ve rahmet eden. Sevdiğini ve sevmediğini ayırt etmeyerek, bütün nimetlerinden istifadeye sunan.
Er-Rahim: Pek çok merhamet edici, verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedi nimetler vererek mükâfatlandıran.
El-Melik: Tüm kâinatın sahibi ve tek, mutlak hükümdarı.
El-Kuddüs: Hatada, gafletten, acziyetten ve her türlü eksiklikten çok uzak, pek temiz.
Es-Selam: Her çeşit arıza ve hadiselerden salim kalan, (her türlü tehlikelerden kullarını selamete çıkaran).
El-Mü'min: Gönüllerde iman ışığı uyandıran, kendine sığınanlara aman verip onları koruyan, rahatlatan.
El-Müheymin: Gözetici koruyucu.
El-Aziz: Mağlup edilmesi mümkün olmayan galip.
El-Cebbar: Kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan, dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan.
El-Mütekebbir: Her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren.
El-Halık: Her şeyin varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri, olayları tayin ve tesbit eden (bilen, belirleyen) ve ona göre yaratan, yoktan var eden.
El-Bari: Eşyayı ve her şeyin aza ve cihazlarını birbirine uygun ve mülayim bir halde yaratan.
El-Musavvir: Tasvir eden, her şeye bir şekil ve hususiyet veren.
El-Gaffar: Mağfireti pek çok olan.
El-Kahhar: Her şeye, her istediğini yapacak surette galip ve hakim. Kuvvet ve Kudretiyle herşeyi içinden dışından kuşatan.
El-Vehhab: Çeşit çeşit nimetleri daima bağışlayıp duran.
"İzzet veren, ağırlayan"
Er-Rezzak: Yaratılmışlara faydalanacakları şeyleri veren.
El-Fettah: Her türlü müşkülleri açan ve kolaylaştıran.
El-Alim: Her şeyi çok iyi, en iyi bilen.
El-Kabid: Sıkan, daraltan (zenginken fakir kılan... gibi).
El-Basit: Açan, genişleten, ferahlatan (fakirken zengin kılan... gibi). El-Kabid ve El-Basit ismi şeriflerinden anladığımız; Allah her kulunu çeşitli şekillerde imtihana tabi tutar.
El-Hafid: Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan. (Şan ve şeref sabiyken rezil ediveriri).
Er-Rafi: Yukarı kaldıran, yükselten.( Allah Teala istediği kulunu da kaldırıverir üstün şerefli yapıverir.
El-Muiz: İzzet veren, ağırlayan.
El-Müzil: Zillete düşüren, hor ve hakir eden.
Es-Semi: Her şeyi işiten. Allah Teâlâ'nın birini işitmesi diğerini işitmesine engel olmaz, insanlar gibi işitmek için gereken şartların hiçbirine ihtiyacı olmadan işitir.
El-Basir: En iyi gören. Her şeyi her ne şartta olursa olsun gören.
El-Hakem: Hükmeden, hakkı yerine getiren
El-Adîl: Çok adaletli. Adalet sahibi.
El-Latif: En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilmeyen, en ince şeyleri yapan, ince ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ulaştıran.
El-Habir: Her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar.
El-Halim: Hilmi çok. (Suçluların cezasını vermeye gücü yettiği halde bunu yapmayıp, onlar hakkında yumuşak davranmak, cezalarını ertelemek)
El-Azim: Pek azametli (hakiki büyüklük Allah'ındır.).
MİLLİ GAZETEDEN ALINTIDIR
08 Mart 2009
BU KANDİL SİZİN YENİDEN DOĞUŞUNUZ OLSUN
8 Mart 2009 Pazar günü akşamı Elhamdülillâh bir Mevlid Gecesi'ne daha kavuşacağız İnşaAllah. Gerçekten hem fert ve hem de ümmet olarak, ALLAH Teâlâ'nın sınırsız afv ü mağfiret, yardım ve bereketinden istifade etmek üzere, bu mübarek geceye erişmenin heyecan ve mutluluğunu yaşıyoruz. Mevlid Gecesi; iman, ibadet ve düşünce bakımından insanın kendisini yenilemesi, geçmişini muhasebe etmesi, geleceğini planlaması ve ümütlerini tazelemesi için önüne konulan büyük bir fırsattır. Binaenaleyh bu fırsatı çok iyi değerlendirmemiz gerekir. Bu mübarek gecede, ALLAH Teâlâ'nın emir ve yasakları doğrultusunda; Hz. Peygamber (S.A.V.)'in tavsiyeleri ışığında ruhumuzun gelişmesi ve olgunlaşması için düşünce ve davranış biçimlerimizi gözden geçirmeliyiz. İçimizdeki manevi duyguların sesine kulak vererek, günahlarımıza tevbe etmeyi, kendimiz, ailemiz, ülkemiz ve bütün Müslümanlar, insanlık için ALLAH Teâlâ'ya dua ve niyazda bulunmayı ihmal etmeyelim.
Mevlid Gecesi, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin şefaatini niyaz etmek için çok muvafık bir zamandır. Bu güzel fırsatı ganimet bilmeli ve kaçırmamalıyız. Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimize ve O'nun kurtarıcı, mes'ut edici önderliğine imanımızı tazeleyelim. O'nun hayatını, emirlerini ve tavsiyelerini okuyarak, dinleyerek öğrenelim.
Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin manevi huzurunda bağlılığımızı arz ederek, gönüller dolusu salat ve selamlarımızı sunarak biatlerimizi yenileyelim.
"Ey ALLAH'ın Peygamberi! Sen ALLAH'ın insanlık için seçtiği son elçisin. Sana ve tebliğ ettiğin çağları kuşatıcı ilahi kanunlara inanıyoruz. Sen bizim biricik önderimizsin. Seni hayatımızın rehberi, cennet yolunun öncüsü biliyoruz. Salat ve selam Sana olsun."
Bu geceden gerektiği şekilde istifade etmeliyiz.
Geçmiş hata, kusur ve günahlarımızdan pişmanlık duyarak bunları bir daha işlememeye söz vermeli, söz ve fiillerimizin Kur'an-ı Kerim ve Sünnete uygun olup olmadığının muhasebesini yapmalıyız.
Dargınlık, kırgınlık, kin ve nefretin yerine sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, dostluk ve kardeşliği hâkim kılmalıyız.
Yetimlerin, kimsesizlerin, fakir ve muhtaçların yüzünü güldürmeli, onlara yardım elimizi uzatmalıyız.
Böyle mübarek fırsatlardan faydalanıp afv olunmamıza vesile olacak hayırlı işlerle meşgul olalım. Günah sayılan hareketlerden sakınalım.
Bu gecede yapacağımız dua ve ibadetlerimizin muhakkak kabul olunacağına ve ALLAH Teâlâ'nın biz kullarına olan lütfu, ikram ve izzetinin bol olacağına inanarak bu geceyi ihya etmeye gayret gösterelim. Bu fırsat bir daha insanın eline ya geçer, ya geçmez.
Hani dedelerimiz, ninelerimiz!
Hani annemiz, babamız!
Hani dostlarımız, kardeşlerimiz!
Hani geçen sene aramızda bulunan dost ve ahbablarımız.
Nereye gittiler?
Niçin aramızda yoklar?
Unutmayalım ki, onları sinelerine çeken kara toprak yakında bizi de çekecek.. Binaenaleyh bu mübarek Mevlid gecesini derlenip toparlanmamıza vesile kılmalıyız.
Muhterem okuyucu!
Bu kutsal geceyi ve gündüzünü sakın gafletle geçirmeyelim. Bilhâssa böyle gecelerde rahmet ve mağfiret pınarları gürül gürül akarken gönül kaplarımızı doldurmazsak, boş bırakırsak yazık olur. İçimizdeki harâret, rûhumuzdaki susuzluk devâm edip gider.Mehmet TALU'dan alıntıdır.
Tüm Müslümanların ve Ehreklilerin Mevlit Kandilini tebrik eder hayırlara vesile olmasını dilerim.
BU KANDİL SİZİN YENİDEN DOĞUŞUNUZ OLSUN
Mevlid Gecesi, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin şefaatini niyaz etmek için çok muvafık bir zamandır. Bu güzel fırsatı ganimet bilmeli ve kaçırmamalıyız. Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimize ve O'nun kurtarıcı, mes'ut edici önderliğine imanımızı tazeleyelim. O'nun hayatını, emirlerini ve tavsiyelerini okuyarak, dinleyerek öğrenelim.
Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin manevi huzurunda bağlılığımızı arz ederek, gönüller dolusu salat ve selamlarımızı sunarak biatlerimizi yenileyelim.
"Ey ALLAH'ın Peygamberi! Sen ALLAH'ın insanlık için seçtiği son elçisin. Sana ve tebliğ ettiğin çağları kuşatıcı ilahi kanunlara inanıyoruz. Sen bizim biricik önderimizsin. Seni hayatımızın rehberi, cennet yolunun öncüsü biliyoruz. Salat ve selam Sana olsun."
Bu geceden gerektiği şekilde istifade etmeliyiz.
Geçmiş hata, kusur ve günahlarımızdan pişmanlık duyarak bunları bir daha işlememeye söz vermeli, söz ve fiillerimizin Kur'an-ı Kerim ve Sünnete uygun olup olmadığının muhasebesini yapmalıyız.
Dargınlık, kırgınlık, kin ve nefretin yerine sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, dostluk ve kardeşliği hâkim kılmalıyız.
Yetimlerin, kimsesizlerin, fakir ve muhtaçların yüzünü güldürmeli, onlara yardım elimizi uzatmalıyız.
Böyle mübarek fırsatlardan faydalanıp afv olunmamıza vesile olacak hayırlı işlerle meşgul olalım. Günah sayılan hareketlerden sakınalım.
Bu gecede yapacağımız dua ve ibadetlerimizin muhakkak kabul olunacağına ve ALLAH Teâlâ'nın biz kullarına olan lütfu, ikram ve izzetinin bol olacağına inanarak bu geceyi ihya etmeye gayret gösterelim. Bu fırsat bir daha insanın eline ya geçer, ya geçmez.
Hani dedelerimiz, ninelerimiz!
Hani annemiz, babamız!
Hani dostlarımız, kardeşlerimiz!
Hani geçen sene aramızda bulunan dost ve ahbablarımız.
Nereye gittiler?
Niçin aramızda yoklar?
Unutmayalım ki, onları sinelerine çeken kara toprak yakında bizi de çekecek.. Binaenaleyh bu mübarek Mevlid gecesini derlenip toparlanmamıza vesile kılmalıyız.
Muhterem okuyucu!
Bu kutsal geceyi ve gündüzünü sakın gafletle geçirmeyelim. Bilhâssa böyle gecelerde rahmet ve mağfiret pınarları gürül gürül akarken gönül kaplarımızı doldurmazsak, boş bırakırsak yazık olur. İçimizdeki harâret, rûhumuzdaki susuzluk devâm edip gider.Mehmet TALU'dan alıntıdır.
Tüm Müslümanların ve Ehreklilerin Mevlit Kandilini tebrik eder hayırlara vesile olmasını dilerim.
BU KANDİL SİZİN YENİDEN DOĞUŞUNUZ OLSUN
05 Mart 2009
BEREKETİN KAYNAĞI BESMELEDİR.
Hayatımızın bereketlenmesini istiyorsanız buradaki beyanlarımı dikkate almalısınız.
"Yapılan bir işin başında Besmele sonunda Elhamdülillah yoksa o işte bereket yoktur" buyuran Peygamberimiz Efendimiz, "Cebrail bana geldiğinde gönlüme ilk ilga ettiği şey Bismillahirrahmanirrahîm oldu"beyanıyla dikkatimizi Besmeleye çeker.
Besmelesiz herşeye şeytan ortak olur.
Her Müslüman başta Besmele çekmekle yemesine, içmesine, işine aşına, cinsi temasına şeytanın ortak olmasına mâni olur, onu kovar. Evine girerken yatarken söylerse şeytan evine, yatağına girip istirahat edemez, (İbni Mâce, Müslim. 11-109)
Şu hakikatı gözardı etmeyelim. Allah (c.c.):
• Semayı yıldızlarla,
• Melekleri, Cebrâil (as.) ile,
• Cenneti, huri ve köşklerle,
• Günleri, Cum'a günüyle,
• Geceleri, Kadir Gecesi'yle,
• Ayları, Ramazan-ı Şerif ile,
• Mescidleri, Kâbe-i Muazzama ile,
• Kitapları, Kur'ân-ı Kerim ile,
• Peygamberleri, Hz. Muhammed (s.a.v.) ile,
• Kur'ân'ı da BESMELE ile süslemiştir. Kur'ân'ın tüm mânâsı Besmele'de toplanmıştır.
Kur'ân'ın süsü ve özü Besmeleyi dilden düşürmeyelim. Yemeğe başlarken Besmele çekenler çay içerken, kahve yudumlarken, gazoz içerken de Besmele çekmeyi ihmâl etmeyelim... Bunu sesli söyleyelim de etrafımızdakilere de teşvik olsun... Bundan ne büylük hayırlar doğar. Peygamberimiz efendimiz Taif'te taşlandığı zaman bahçeye sığındığında oranın bekçisi Ninovalı Addas (r.a.) ile karşılaştı. Ondan su istedi. Bekçinin verdiği suyu içmeden Besmele çekti. Bu, Hz.Yunus (a.s.)'ın hemşehrisi Addas'ın Müslüman olmasını sağladı.
"Kur'ân-ı Kerim'de: "Üzerine Besmele (bismillah) zikredilmeyen/çekilmeyen şeyden yemeyiniz" (En'am S.A: 121) buyurdular.
Bu şu demektir:
Nimetlerin hakiki sahibi olduğu Allah'ı hatıra getirmeyenlerin verdiği ve O'nun adıyla verilmeyen nimeti yemeyiniz, demektir. Öyle ise hem veren hem alan Bismillah'ı demelidir. Eğer veren Besmele demiyorsa sen de almak zorunda isen sen Besmele de; onun başı üstünde Allah'ın farkını gör, ondan al. Hakiki vereni düşün bu düşünmek şükürdür.
Allah (c.c.), bize ihsan buyurduğu nimetler için üç bedel istemektedir.
1- Zikir.
2- Şükür.
3- Fikir,
Başta, Besmele zikirdir.
Sonda, Elhamdülillah şükürdür.
Ortada, Allah'ın verdiğinin şuurunda olmak da fikirdir.
Bismillah tükenmez bir kuvvet bitmez bir berekettir. Bütün başarılar; derin inanç ile çekilmiş bir Besmele ile olur. Hiç kimse hiçbir işini Besmelesiz bırakmasın...
Beyler, hanımınız, kızınız evinizde yemek yapmak için aygazını yakarken, tenceresini koyarken, içine nevaleyi doldururken, pişirdiğini sofranıza koyarken ve bütün bunları yaparken eğer Besmele çekmiyorsa o yemeği yemeyin ve niçin yemediğinizi de tatlı bir dille izah edin.
Hanımlar! Beyiniz, babanız, kardeşiniz, kızınız yerken, içerken, girerken, çıkarken Besmele çekmiyorsa, onun bardağına çay, tabağına yemek koymayın. Neden böyle yaptığınızı da tebessümle izah edin. Bu aile arasında otokontrol olur. Allah, böyle evi bereketlendirir, fertleri arasında huzur tesis eder. Şeytan bu evde borusunu öttüremez.
Hadi bakalım, her işinize Besmele ile başlayalım... Tabii ki, haramlar hâriç. Zaten bizi Müslümanız haramla ne işimiz olsun ki...
"Yapılan bir işin başında Besmele sonunda Elhamdülillah yoksa o işte bereket yoktur" buyuran Peygamberimiz Efendimiz, "Cebrail bana geldiğinde gönlüme ilk ilga ettiği şey Bismillahirrahmanirrahîm oldu"beyanıyla dikkatimizi Besmeleye çeker.
Besmelesiz herşeye şeytan ortak olur.
Her Müslüman başta Besmele çekmekle yemesine, içmesine, işine aşına, cinsi temasına şeytanın ortak olmasına mâni olur, onu kovar. Evine girerken yatarken söylerse şeytan evine, yatağına girip istirahat edemez, (İbni Mâce, Müslim. 11-109)
Şu hakikatı gözardı etmeyelim. Allah (c.c.):
• Semayı yıldızlarla,
• Melekleri, Cebrâil (as.) ile,
• Cenneti, huri ve köşklerle,
• Günleri, Cum'a günüyle,
• Geceleri, Kadir Gecesi'yle,
• Ayları, Ramazan-ı Şerif ile,
• Mescidleri, Kâbe-i Muazzama ile,
• Kitapları, Kur'ân-ı Kerim ile,
• Peygamberleri, Hz. Muhammed (s.a.v.) ile,
• Kur'ân'ı da BESMELE ile süslemiştir. Kur'ân'ın tüm mânâsı Besmele'de toplanmıştır.
Kur'ân'ın süsü ve özü Besmeleyi dilden düşürmeyelim. Yemeğe başlarken Besmele çekenler çay içerken, kahve yudumlarken, gazoz içerken de Besmele çekmeyi ihmâl etmeyelim... Bunu sesli söyleyelim de etrafımızdakilere de teşvik olsun... Bundan ne büylük hayırlar doğar. Peygamberimiz efendimiz Taif'te taşlandığı zaman bahçeye sığındığında oranın bekçisi Ninovalı Addas (r.a.) ile karşılaştı. Ondan su istedi. Bekçinin verdiği suyu içmeden Besmele çekti. Bu, Hz.Yunus (a.s.)'ın hemşehrisi Addas'ın Müslüman olmasını sağladı.
"Kur'ân-ı Kerim'de: "Üzerine Besmele (bismillah) zikredilmeyen/çekilmeyen şeyden yemeyiniz" (En'am S.A: 121) buyurdular.
Bu şu demektir:
Nimetlerin hakiki sahibi olduğu Allah'ı hatıra getirmeyenlerin verdiği ve O'nun adıyla verilmeyen nimeti yemeyiniz, demektir. Öyle ise hem veren hem alan Bismillah'ı demelidir. Eğer veren Besmele demiyorsa sen de almak zorunda isen sen Besmele de; onun başı üstünde Allah'ın farkını gör, ondan al. Hakiki vereni düşün bu düşünmek şükürdür.
Allah (c.c.), bize ihsan buyurduğu nimetler için üç bedel istemektedir.
1- Zikir.
2- Şükür.
3- Fikir,
Başta, Besmele zikirdir.
Sonda, Elhamdülillah şükürdür.
Ortada, Allah'ın verdiğinin şuurunda olmak da fikirdir.
Bismillah tükenmez bir kuvvet bitmez bir berekettir. Bütün başarılar; derin inanç ile çekilmiş bir Besmele ile olur. Hiç kimse hiçbir işini Besmelesiz bırakmasın...
Beyler, hanımınız, kızınız evinizde yemek yapmak için aygazını yakarken, tenceresini koyarken, içine nevaleyi doldururken, pişirdiğini sofranıza koyarken ve bütün bunları yaparken eğer Besmele çekmiyorsa o yemeği yemeyin ve niçin yemediğinizi de tatlı bir dille izah edin.
Hanımlar! Beyiniz, babanız, kardeşiniz, kızınız yerken, içerken, girerken, çıkarken Besmele çekmiyorsa, onun bardağına çay, tabağına yemek koymayın. Neden böyle yaptığınızı da tebessümle izah edin. Bu aile arasında otokontrol olur. Allah, böyle evi bereketlendirir, fertleri arasında huzur tesis eder. Şeytan bu evde borusunu öttüremez.
Hadi bakalım, her işinize Besmele ile başlayalım... Tabii ki, haramlar hâriç. Zaten bizi Müslümanız haramla ne işimiz olsun ki...
04 Mart 2009
ÖĞRETMENLER KİTAP OKUMAYI UNUTTU
GEÇİM DERDİ HERŞEYİN ÖNÜNDE
Türkiye genelinde olduğu gibi, Erzurum’da da bu sorunun yaşandığına dikkati çeken Haliloğlu, “Öğretmenlerimizin kitap okuma alışkanlığı maalesef hızla azalıyor. Öğretmenler geçim sıkıntı çekiyor, kazandıklarıyla ancak geçinebiliyor. Kitap ya da süreli yayın takip eden öğretmen sayısı çok az” dedi.
TOPLUM REHBERLERİNİN OKUMA İHTİYACI
Öğretmenlerin, toplumun önündeki rehberler olduğuna vurgu yapan Haliloğlu, kitap okuyamayan ve kendini yetiştiremeyen eğitimcilerin, topluma fayda da sağlayamayacaklarını kaydetti. Erzurum’da, 3 bin 748’i bayan, toplam 8 bin 851 öğretmen bulunduğunu bildiren Naci Haliloğlu, “Doğu Anadolu Bölgesi’nde şartlar belli. Burada yaşam standartları diğer bölgelere oranla düşük. Çünkü öğretmenin burada ısınma ve barınma gibi büyük gider kalemleri var. Bu masraflar arasında bir öğretmenin kitap için bütçe ayırması zaten zor. İşte bu nedenler, öğretmenleri hiç bırakmamaları gereken bir alışkanlığı unutmak zorunda bıraktı. Öğretmenlerimiz artık okumaktan vazgeçti” diye konuştu.
ÖĞRETMENLERE ÖZEL DESTEK ŞART
Bir öğrencinin, kitap okuyan öğretmenini örnek alacağını, aynı durumun evlerde de söz konusu olacağını aktaran Öğretmenler Derneği Erzurum Şube Başkanı Naci Haliloğlu, “Bir öğrenci öğretmeninden, annesinden ve babasından neyi görürse onu uygular. Öğretmen kitap okumuyorsa, anne ve baba kitap okumuyorsa, çocuktan kitap okumasını bekleyemezsiniz. Böylece kendi geleceğini tüketen bir toplum karşımıza çıkıyor. Bu duruma karşı müdahale etmesi gereken kurum, Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Öğretmenlerin ve öğrencilerin kitap okumasını sağlayacak düzenlemelere gidilmesi gerekiyor. Sınavdan sınava kitap okuyan öğretmen ya da öğrenciyle toplum hiçbir yere varamaz. Aynı şekilde evlerimizde de kitap okuma alışkanlığı üzerinde ciddiyetle durmalıyız. Yoksa geleceğimizin teminatı dediğimiz çocuklarımızı, daha yolun başında kaybetmiş olacağız. Öğretmenlerin öncelikle ekonomik durumları düzeltilmeli, ardından kitap okumaları teşvik edilmelidir” şeklinde konuştu.
Türkiye genelinde olduğu gibi, Erzurum’da da bu sorunun yaşandığına dikkati çeken Haliloğlu, “Öğretmenlerimizin kitap okuma alışkanlığı maalesef hızla azalıyor. Öğretmenler geçim sıkıntı çekiyor, kazandıklarıyla ancak geçinebiliyor. Kitap ya da süreli yayın takip eden öğretmen sayısı çok az” dedi.
TOPLUM REHBERLERİNİN OKUMA İHTİYACI
Öğretmenlerin, toplumun önündeki rehberler olduğuna vurgu yapan Haliloğlu, kitap okuyamayan ve kendini yetiştiremeyen eğitimcilerin, topluma fayda da sağlayamayacaklarını kaydetti. Erzurum’da, 3 bin 748’i bayan, toplam 8 bin 851 öğretmen bulunduğunu bildiren Naci Haliloğlu, “Doğu Anadolu Bölgesi’nde şartlar belli. Burada yaşam standartları diğer bölgelere oranla düşük. Çünkü öğretmenin burada ısınma ve barınma gibi büyük gider kalemleri var. Bu masraflar arasında bir öğretmenin kitap için bütçe ayırması zaten zor. İşte bu nedenler, öğretmenleri hiç bırakmamaları gereken bir alışkanlığı unutmak zorunda bıraktı. Öğretmenlerimiz artık okumaktan vazgeçti” diye konuştu.
ÖĞRETMENLERE ÖZEL DESTEK ŞART
Bir öğrencinin, kitap okuyan öğretmenini örnek alacağını, aynı durumun evlerde de söz konusu olacağını aktaran Öğretmenler Derneği Erzurum Şube Başkanı Naci Haliloğlu, “Bir öğrenci öğretmeninden, annesinden ve babasından neyi görürse onu uygular. Öğretmen kitap okumuyorsa, anne ve baba kitap okumuyorsa, çocuktan kitap okumasını bekleyemezsiniz. Böylece kendi geleceğini tüketen bir toplum karşımıza çıkıyor. Bu duruma karşı müdahale etmesi gereken kurum, Milli Eğitim Bakanlığı’dır. Öğretmenlerin ve öğrencilerin kitap okumasını sağlayacak düzenlemelere gidilmesi gerekiyor. Sınavdan sınava kitap okuyan öğretmen ya da öğrenciyle toplum hiçbir yere varamaz. Aynı şekilde evlerimizde de kitap okuma alışkanlığı üzerinde ciddiyetle durmalıyız. Yoksa geleceğimizin teminatı dediğimiz çocuklarımızı, daha yolun başında kaybetmiş olacağız. Öğretmenlerin öncelikle ekonomik durumları düzeltilmeli, ardından kitap okumaları teşvik edilmelidir” şeklinde konuştu.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
ERZURUM'DA HALI YIKAMA SİZE BİR TELEFON KADAR YAKIN
TOMURCUK HALI YIKAMA
0442 214 19 34
0533 371 19 33
IŞILTI HALI YIKAMA
0442 242 05 97
0530 175 3414
POLAT HALI YIKAMA
0534 334 59 08
0 507 046 83 47
BURSADAKİ TORTUM DEMİRCİLER KÖYLÜLERİNİ MİLLETÇE ALKIŞLIYORUZ
Bursa'da yaşayan köylülerimiz ayda bir 27 hane reisi olarak toplanıyor. Kuranı Kerim okuyor, dua ediyor, birbirlerinden haberdar oluyor.
FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ
FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ