BİR FATİHA DA SENDEN OLSUN
KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ? TIKLA DA GÖR
Allah (cc), Kuran-ı Kerim’de Ankebut suresi 55. ayetinde:” Her canlı ölümü tadacaktır.”diyor. Bizler ve bu yazıyı siz...
31 Mart 2013
30 Mart 2013
ABDÜLHÂLIK GUCDUVÂNÎ HAZRETLERİNİN NASÎHATLERİNDEN BİR DEMET
Oğulcuğum!
Sana bütün hallerde ilim, edeb ve takvâ öğrenmeni tavsiye ederim.
Ehl-i sünnet ve cemâatten ayrılma.
Fıkıh ve hadîs öğren.
Câhil mutasavvıfdan uzak dur.
Namazları dâimâ cemâatle kıl.
Şöhretten sakın, çünkü şöhret âfettir.
Kimseye kefîl olma, insanların vasiyet mesuliyetini üzerine alma.
Sultanlara ve sultan çocuklarına yakın olma.
Az konuş, az ye, az uyu.
Çocuklar ve kadınlarla arkadaşlık yapma.
Bid’atçılar ve kibirli zenginlerle arkadaş olma.
Helalden ye, şüphelilerden sakın.
Çok gülme, çünkü çok gülmek kalbi öldürür. Kahkaha ile gülme.
Herkese şefkatle bak, kimseyi hakir görme.
Dışını süslemekle uğraşma. Çünkü zâhiri süslemek bâtının harap olduğunu bildirir.
Halk ile mücâdele etme.
Kimseden bir şey isteme.
Kimseye hizmet emretme.
Hz. Peygamberin vârisi olan âlimlere malınla, bedeninle ve ruhunla hizmet et, onların fiillerini, yaptıklarını beğenmemezlik etme. Çünkü onların kusurlarını gören ebedî iflâh olmaz.
Dünyaya ve dünya ehline aldanma.
Gözün yaşlı, amelin ihlaslı olsun.
Allâhü Teâlâ’ya yalvararak dua et.
Sana bütün hallerde ilim, edeb ve takvâ öğrenmeni tavsiye ederim.
Ehl-i sünnet ve cemâatten ayrılma.
Fıkıh ve hadîs öğren.
Câhil mutasavvıfdan uzak dur.
Namazları dâimâ cemâatle kıl.
Şöhretten sakın, çünkü şöhret âfettir.
Kimseye kefîl olma, insanların vasiyet mesuliyetini üzerine alma.
Sultanlara ve sultan çocuklarına yakın olma.
Az konuş, az ye, az uyu.
Çocuklar ve kadınlarla arkadaşlık yapma.
Bid’atçılar ve kibirli zenginlerle arkadaş olma.
Helalden ye, şüphelilerden sakın.
Çok gülme, çünkü çok gülmek kalbi öldürür. Kahkaha ile gülme.
Herkese şefkatle bak, kimseyi hakir görme.
Dışını süslemekle uğraşma. Çünkü zâhiri süslemek bâtının harap olduğunu bildirir.
Halk ile mücâdele etme.
Kimseden bir şey isteme.
Kimseye hizmet emretme.
Hz. Peygamberin vârisi olan âlimlere malınla, bedeninle ve ruhunla hizmet et, onların fiillerini, yaptıklarını beğenmemezlik etme. Çünkü onların kusurlarını gören ebedî iflâh olmaz.
Dünyaya ve dünya ehline aldanma.
Gözün yaşlı, amelin ihlaslı olsun.
Allâhü Teâlâ’ya yalvararak dua et.
29 Mart 2013
Boşanmalar niçin artıyor
İstatistik Kurumu'nun tespitlerine göre boşanan çiftlerin sayısı 2012 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 2,7 artarak 123.325'e yükseldi. Geçtiğimiz yılda en yüksek boşanma hızı Ege Bölgesi'ndedir. Ege Bölgesi'ni de Batı Anadolu Bölgesi izlemektedir. Boşanma hızının en düşük olduğu bölge ise Ortadoğu Anadolu Bölgesi.
Allah insanı çift yaratmış, madde ve mana alanlarında çiftin her teki, diğerine muhtaç; mutluluk, huzur, üreme, eğitim, yardımlaşma, değerlerin gelecek nesillere aktarılması? hep çiftlerin evlenmesi, aile kurması ve aileyi korumasına bağlıdır. Bu yüzden dinimiz ve geleneğimiz evlenmeyi teşvik etmiş, bu olayı düğünlerle, şenliklerle karşılayıp ilan etmiş, yuva kurmayı iyi, yuva yıkmayı kötü görmüştür.
Yuvanın huzurlu ve devamlı olabilmesi için eş seçiminde titiz davranılması istenmiş; güzellik, zenginlik, soy soptan önce dindarlık ve ahlakın aranması tavsiye edilmiştir.
Boşanma Allah Teâlâ'nın, zorunlu hale geldiğinde izin verdiği ama sevmediği bir olaydır. Boşanma olayının yan tesirleri yalnızca çiftleri değil, onlardan ziyade çocukları ve azalarak iki tarafın çevresini olumsuz etkilemektedir. Baskılar, kavgalar, cinayetler, küslükler de cabası.
Gittikçe artan boşanma olaylarında sebeplere bakıldığında bunların çoğu, boşanmayı zorunlu kılan sebepler değil, giderek artan tahammülsüzlük, kanaatsizlik, doymazlık, maddeye düşkünlük, taklit gibi ahlaki ve psikolojik sebeplerdir. Bunların giderilmesi ise büyük ölçüde 'ahlak eğitimi' ile olabilir.
İslam, 'durum ne olursa olsun, taraflardan biri veya her ikisi evlilik devam ettiği takdirde ne kadar zarar görürse görsün evlilik devam etmelidir' demiyor. Sebep ne olursa olsun evlilik çekilemez hale gelirse bunun devamından hem çiftler hem de çevreleri zarar görürler. Bu takdirde anlaşarak, kendileri anlaşamıyorlarsa araya hakemleri sokarak tatlılıkla ayrılmak/boşanmak gerekir. Çocuklar varsa, boşanmadan sonra da meşru olan iyi ilişkilerin, çocuklar ve akrabalık adına sürdürülmesi icab eder.
Gel gör ki, boşanmaların çoğu 'evlilik çekilemez hale geldiği' için değil, daha müreffeh, daha hür, daha hazlı bir hayat ümidi/hayaliyle oluyor. Yıllardır 'ekonomik özgürlük' edebiyatı yapıldı. Ne imiş, kadın boşandığı takdirde aç ve açık kalmamalı, evlilik birliğini bu korku yüzünden sürdürmemeli imiş. Peki bu korkuyu nasıl gidereceksiniz; kadını paralı bir işte çalıştırarak. Paralı bir işte çalışan kadın hür müdür? İşten atılma korkusu yok mudur? Birçok işe yaramaz adamın ağız kokusuna tahammül etme riski yok mudur??
İslam kadını, aç kalmamak için çalışmaya mecbur tutmuyor, hür seçimi ile isterse ve gerekirse kendine uygun işlerde çalışmasına izin veriyor. Ama kadın çalışsın çalışmasın onun geçimini mutlaka sağlıyor; bunun için hukuki, ahlaki ve sosyal tedbirler alıyor.
Geçici, birkaç saat veya gün sürecek bir yol arkadaşlığında bile arkadaşlarınıza tahammül etmeniz gerekir; hiçbir kimse diğerinde bütün aradıklarını bulamaz. Beraberlik, bulunanlar ile bulunmayanlar arasında kurulacak bir denge ile yürür; beklentilerden var olanlar, yok olanları önemsiz kılacak ölçüde oldukça beraberlik sürer, sürmelidir; çünkü beraberliği bozanların bundan sonrası için beklentilerinin gerçekleşme ihtimali de hiçbir zaman garantili değildir
Allah insanı çift yaratmış, madde ve mana alanlarında çiftin her teki, diğerine muhtaç; mutluluk, huzur, üreme, eğitim, yardımlaşma, değerlerin gelecek nesillere aktarılması? hep çiftlerin evlenmesi, aile kurması ve aileyi korumasına bağlıdır. Bu yüzden dinimiz ve geleneğimiz evlenmeyi teşvik etmiş, bu olayı düğünlerle, şenliklerle karşılayıp ilan etmiş, yuva kurmayı iyi, yuva yıkmayı kötü görmüştür.
Yuvanın huzurlu ve devamlı olabilmesi için eş seçiminde titiz davranılması istenmiş; güzellik, zenginlik, soy soptan önce dindarlık ve ahlakın aranması tavsiye edilmiştir.
Boşanma Allah Teâlâ'nın, zorunlu hale geldiğinde izin verdiği ama sevmediği bir olaydır. Boşanma olayının yan tesirleri yalnızca çiftleri değil, onlardan ziyade çocukları ve azalarak iki tarafın çevresini olumsuz etkilemektedir. Baskılar, kavgalar, cinayetler, küslükler de cabası.
Gittikçe artan boşanma olaylarında sebeplere bakıldığında bunların çoğu, boşanmayı zorunlu kılan sebepler değil, giderek artan tahammülsüzlük, kanaatsizlik, doymazlık, maddeye düşkünlük, taklit gibi ahlaki ve psikolojik sebeplerdir. Bunların giderilmesi ise büyük ölçüde 'ahlak eğitimi' ile olabilir.
İslam, 'durum ne olursa olsun, taraflardan biri veya her ikisi evlilik devam ettiği takdirde ne kadar zarar görürse görsün evlilik devam etmelidir' demiyor. Sebep ne olursa olsun evlilik çekilemez hale gelirse bunun devamından hem çiftler hem de çevreleri zarar görürler. Bu takdirde anlaşarak, kendileri anlaşamıyorlarsa araya hakemleri sokarak tatlılıkla ayrılmak/boşanmak gerekir. Çocuklar varsa, boşanmadan sonra da meşru olan iyi ilişkilerin, çocuklar ve akrabalık adına sürdürülmesi icab eder.
Gel gör ki, boşanmaların çoğu 'evlilik çekilemez hale geldiği' için değil, daha müreffeh, daha hür, daha hazlı bir hayat ümidi/hayaliyle oluyor. Yıllardır 'ekonomik özgürlük' edebiyatı yapıldı. Ne imiş, kadın boşandığı takdirde aç ve açık kalmamalı, evlilik birliğini bu korku yüzünden sürdürmemeli imiş. Peki bu korkuyu nasıl gidereceksiniz; kadını paralı bir işte çalıştırarak. Paralı bir işte çalışan kadın hür müdür? İşten atılma korkusu yok mudur? Birçok işe yaramaz adamın ağız kokusuna tahammül etme riski yok mudur??
İslam kadını, aç kalmamak için çalışmaya mecbur tutmuyor, hür seçimi ile isterse ve gerekirse kendine uygun işlerde çalışmasına izin veriyor. Ama kadın çalışsın çalışmasın onun geçimini mutlaka sağlıyor; bunun için hukuki, ahlaki ve sosyal tedbirler alıyor.
Geçici, birkaç saat veya gün sürecek bir yol arkadaşlığında bile arkadaşlarınıza tahammül etmeniz gerekir; hiçbir kimse diğerinde bütün aradıklarını bulamaz. Beraberlik, bulunanlar ile bulunmayanlar arasında kurulacak bir denge ile yürür; beklentilerden var olanlar, yok olanları önemsiz kılacak ölçüde oldukça beraberlik sürer, sürmelidir; çünkü beraberliği bozanların bundan sonrası için beklentilerinin gerçekleşme ihtimali de hiçbir zaman garantili değildir
ERZURUM`DA YAPILAN ANALİZLER SONUCUNDA ÇEŞME SULARI KİRLİ ÇIKTI
Erzurum’da Halk Sağlığı Müdürlüğü ekiplerince yapılan analizlerde mahalli çeşmelerden akan suların kar sularının karışmasından dolayı kirli çıktığı açıklandı.
ERZURUM (İHA) - Erzurum’da Halk Sağlığı Müdürlüğü ekiplerince yapılan analizlerde mahalli çeşmelerden akan suların kar sularının karışmasından dolayı kirli çıktığı açıklandı.
Konuyla ilgili Erzurum İl Halk Sağlığı Müdürü Dr. Cumhur Hakkı Çankaya,”Son bir haftada bin 100 civarında isal vakasına yakalanan vatandaşımız hastaneye başvurdu. Hava sıcaklığının son günlerde artması nedeniyle kar sularının eriyip kaynaklara karışmasından dolayı, bu dönemde kaynağı ve isale hattı belli olmayan mahalle çeşmelerinde kirlilik oluşabileceğinden rutin olarak mahalli çeşmelerinin incelenmesi amacı ile su numuneleri alınmaktadır. Erzurum’da toplam 123 civarında çeşme bulunmaktadır. Ekiplerimizin analiz yaptığı 17 çeşmeden 17’sinin de kirli olduğu tespit edildi. Erzurum’da analiz yaptığımız çeşmeler, İstasyon Sağlam Yapı Kooperatif Önü Çeşme, Gez Cami Önü Çeşme, Gez Cami Arkası Çeşme, Saraybosna Yazıcı Çeşme, Saraybosna Çukur Çeşme, M.Başı Akpungar Çeşme, Çaykara Cad. Mutizade Çeşme, Dabakhane Çeşme, Şabakhane Çeşme, Alipaşa Cami Önü Çeşmesi, Kafaflar Memişoğlu Çeşme, Bakırcılar Cami Çeşme, Gürcükapı Cami Çeşme, Aşağı Mumcu M.Aakan Cami Çeşme, Bakırcı Mah. Karanlık Sokak Yakutiye Belediye Çeşmesi, Camlık Cami Çeşme, Orman Bölge Müdürlüğü Önü Çeşmesi, Mikrobiyolojik açıdan kirli olduğu tespit edilmiştir. Halkımızın sağlığı açısından yukarıda belirttiğimiz çeşmelerden içme-kullanma suyunu temin etmemeleri gerekmektedir. Ayrıca bu dönemde diğer birçok mahalle çeşmesinin de kaynağı ve isale hattı belli olmadığından her an mikrobiyolojik kirlilik oluşabilir. Bu açıdan halkımızın mahalle çeşmelerinden içme suyunu kullanmamaları önem arz etmektedir.Müdürlüğümüzce rutin olarak sürdürülen içme sularının denetimi devam etmekte olup, yapılan denetimler sonucu mikrobiyolojik veya kimyasal kirlilik halkımızla paylaşılacaktır.” şeklinde konuştu.
ERZURUM (İHA) - Erzurum’da Halk Sağlığı Müdürlüğü ekiplerince yapılan analizlerde mahalli çeşmelerden akan suların kar sularının karışmasından dolayı kirli çıktığı açıklandı.
Konuyla ilgili Erzurum İl Halk Sağlığı Müdürü Dr. Cumhur Hakkı Çankaya,”Son bir haftada bin 100 civarında isal vakasına yakalanan vatandaşımız hastaneye başvurdu. Hava sıcaklığının son günlerde artması nedeniyle kar sularının eriyip kaynaklara karışmasından dolayı, bu dönemde kaynağı ve isale hattı belli olmayan mahalle çeşmelerinde kirlilik oluşabileceğinden rutin olarak mahalli çeşmelerinin incelenmesi amacı ile su numuneleri alınmaktadır. Erzurum’da toplam 123 civarında çeşme bulunmaktadır. Ekiplerimizin analiz yaptığı 17 çeşmeden 17’sinin de kirli olduğu tespit edildi. Erzurum’da analiz yaptığımız çeşmeler, İstasyon Sağlam Yapı Kooperatif Önü Çeşme, Gez Cami Önü Çeşme, Gez Cami Arkası Çeşme, Saraybosna Yazıcı Çeşme, Saraybosna Çukur Çeşme, M.Başı Akpungar Çeşme, Çaykara Cad. Mutizade Çeşme, Dabakhane Çeşme, Şabakhane Çeşme, Alipaşa Cami Önü Çeşmesi, Kafaflar Memişoğlu Çeşme, Bakırcılar Cami Çeşme, Gürcükapı Cami Çeşme, Aşağı Mumcu M.Aakan Cami Çeşme, Bakırcı Mah. Karanlık Sokak Yakutiye Belediye Çeşmesi, Camlık Cami Çeşme, Orman Bölge Müdürlüğü Önü Çeşmesi, Mikrobiyolojik açıdan kirli olduğu tespit edilmiştir. Halkımızın sağlığı açısından yukarıda belirttiğimiz çeşmelerden içme-kullanma suyunu temin etmemeleri gerekmektedir. Ayrıca bu dönemde diğer birçok mahalle çeşmesinin de kaynağı ve isale hattı belli olmadığından her an mikrobiyolojik kirlilik oluşabilir. Bu açıdan halkımızın mahalle çeşmelerinden içme suyunu kullanmamaları önem arz etmektedir.Müdürlüğümüzce rutin olarak sürdürülen içme sularının denetimi devam etmekte olup, yapılan denetimler sonucu mikrobiyolojik veya kimyasal kirlilik halkımızla paylaşılacaktır.” şeklinde konuştu.
28 Mart 2013
MEB 2012 2013 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI İSTATİSTİKLERİ
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 2012-2013 eğitim öğretim yılına ilişkin istatistikleri yayımlandı.
MEB'in okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarını kapsayan 2012-2013 eğitim öğretim yılı istatistiklerine göre, örgün eğitimde 61 bin 592 okulda, 8 milyon 883 bin 857'sini erkek, 8 milyon 350 bin 595'ini de kızların oluşturduğu 17 milyon 234 bin 452 öğrenci eğitim görüyor. Bu kurumlarda 392 bin 258'i erkek, 440 bin 468'i kadınlar olmak üzere toplam 832 bin 726 öğretmen, 538 bin 442 derslikte görev yapıyor.
Yurt genelinde resmi ve özel 3 bin 287 anaokulu olmak üzere toplam 27 bin 197 okul öncesi eğitim kurumu bulunuyor. Okul öncesi eğitimden 1 milyon 77 bin 933 öğrenci faydalanırken, bu kurumlarda toplam 62 bin 933 öğretmen çalışıyor. Okul öncesi eğitim alanların 562 bin 179'u erkek, 515 bin 754'ü kız öğrencilerden oluşuyor. Okul öncesi eğitim kurumlarında ise 49 bin 372 derslik bulunuyor.
Türkiye'de 28 bin 177'si resmi olmak üzere 29 bin 169 ilkokulda 5 milyon 593 bin 910 çocuk eğitim alıyor. Bu öğrencilerin 2 milyon 862 bin 730'u erkek, 2 milyon 731 bin 180'da kız öğrencilerden oluşuyor. Bu okullarda 234 bin 920 derslikte, 282 bin 43 öğretmen görev yapıyor.
Ortaokulda ise 16 bin 987 eğitim kurumunda eğitim gören 5 milyon 566 bin 986 öğrencinin 2 milyon 815 bin 534'ünü erkekler, 2 milyon 751 bin 452'sini de kızlar oluşturuyor. Ortaokullarda 269 bin 759 öğretmen, 124 bin 584 derslikte eğitim veriyor. Açıköğretim orta okulunda ise 367 bin 277 öğrenci eğitim alıyor.
2 milyon 269 bin meslek lisesi öğrencisi
Genel ortaöğretimde ise 4 bin 214 genel lisede, 2 milyon 752 bin 972 öğrenci bulunuyor. Mesleki ve teknik ortaöğretimde de 6 bin 204 lisede 2 milyon 269 bin 651 öğrenci eğitim alıyor. Genel ve mesleki ortaöğretim kurumlarında 254 bin 895 öğretmen, 129 bin 566 derslikte eğitim veriyor.
Ortaöğretim kurumlarının tamamında 2 milyon 643 bin 414'ünü erkek, 2 milyon 352 bin 209'ü kız olmak üzere toplam 4 milyon 995 bin 623 öğrenci eğitim görüyor. Ortaöğretimdeki derslik sayısı ise 129 bin 566 olarak belirlendi. Açıköğretim lisesinde ise 1 milyon 14 bin 409 öğrenci okuyor.
Örgün eğitime bağlı bin 261 özel eğitim kurumunda ise 220 bin 649 öğrenci bulunuyor, bu kurumlarda 10 bin 344 öğretmen görev yapıyor.
Yurt genelindeki 3 bin 858'ini dershanede ise 1 milyon 280 bin 297 öğrenci eğitim alıyor.
MEB'in okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim kurumlarını kapsayan 2012-2013 eğitim öğretim yılı istatistiklerine göre, örgün eğitimde 61 bin 592 okulda, 8 milyon 883 bin 857'sini erkek, 8 milyon 350 bin 595'ini de kızların oluşturduğu 17 milyon 234 bin 452 öğrenci eğitim görüyor. Bu kurumlarda 392 bin 258'i erkek, 440 bin 468'i kadınlar olmak üzere toplam 832 bin 726 öğretmen, 538 bin 442 derslikte görev yapıyor.
Yurt genelinde resmi ve özel 3 bin 287 anaokulu olmak üzere toplam 27 bin 197 okul öncesi eğitim kurumu bulunuyor. Okul öncesi eğitimden 1 milyon 77 bin 933 öğrenci faydalanırken, bu kurumlarda toplam 62 bin 933 öğretmen çalışıyor. Okul öncesi eğitim alanların 562 bin 179'u erkek, 515 bin 754'ü kız öğrencilerden oluşuyor. Okul öncesi eğitim kurumlarında ise 49 bin 372 derslik bulunuyor.
Türkiye'de 28 bin 177'si resmi olmak üzere 29 bin 169 ilkokulda 5 milyon 593 bin 910 çocuk eğitim alıyor. Bu öğrencilerin 2 milyon 862 bin 730'u erkek, 2 milyon 731 bin 180'da kız öğrencilerden oluşuyor. Bu okullarda 234 bin 920 derslikte, 282 bin 43 öğretmen görev yapıyor.
Ortaokulda ise 16 bin 987 eğitim kurumunda eğitim gören 5 milyon 566 bin 986 öğrencinin 2 milyon 815 bin 534'ünü erkekler, 2 milyon 751 bin 452'sini de kızlar oluşturuyor. Ortaokullarda 269 bin 759 öğretmen, 124 bin 584 derslikte eğitim veriyor. Açıköğretim orta okulunda ise 367 bin 277 öğrenci eğitim alıyor.
2 milyon 269 bin meslek lisesi öğrencisi
Genel ortaöğretimde ise 4 bin 214 genel lisede, 2 milyon 752 bin 972 öğrenci bulunuyor. Mesleki ve teknik ortaöğretimde de 6 bin 204 lisede 2 milyon 269 bin 651 öğrenci eğitim alıyor. Genel ve mesleki ortaöğretim kurumlarında 254 bin 895 öğretmen, 129 bin 566 derslikte eğitim veriyor.
Ortaöğretim kurumlarının tamamında 2 milyon 643 bin 414'ünü erkek, 2 milyon 352 bin 209'ü kız olmak üzere toplam 4 milyon 995 bin 623 öğrenci eğitim görüyor. Ortaöğretimdeki derslik sayısı ise 129 bin 566 olarak belirlendi. Açıköğretim lisesinde ise 1 milyon 14 bin 409 öğrenci okuyor.
Örgün eğitime bağlı bin 261 özel eğitim kurumunda ise 220 bin 649 öğrenci bulunuyor, bu kurumlarda 10 bin 344 öğretmen görev yapıyor.
Yurt genelindeki 3 bin 858'ini dershanede ise 1 milyon 280 bin 297 öğrenci eğitim alıyor.
27 Mart 2013
KANSERDEN KORUNMANIN ON YOLU
Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Kandemir, dünyada ve Türkiye'de en sık ölüm nedenleri arasında kalp damar hastalıklarından sonra ikinci sırada kanserin yer aldığını belirtti.
Türkiye'de her yıl 175 bin hastaya kanser teşhisi konulduğunu ve yüzlerce insanın çeşitli kanser türleri nedeniyle hayatını kaybettiğini aktaran Kandemir, bu rakamlara karşın kanserin yüzde 30-40 oranında önlenebildiğine işaret etti.
Kandemir, ''kanserden korunmanın 10 altın kuralı''nı şöyle sıraladı:
1-) Sigara içmemek: Kanserden ölümlerin yüzde 30'undan, akciğer kanseri vakalarının yüzde 87'sinden sigara sorumlu. Sigara ayrıca ağız, gırtlak, yemek borusu, karaciğer, pankreas, mide, böbrek, idrar kesesi kanserine de yol açıyor.
2-) Alkol almamak ya da miktarını sınırlamak: Alkol ağız, boğaz, gırtlak, yemek borusu, karaciğer, kalın bağırsak, pankreas ve meme kanserinin bilinen sebepleri arasında bulunuyor. Özellikle sigara ile beraber alkol almak, kanser riskini artırıyor.
3-) Radyasyondan uzak durmak: Güneş ışığına yani 'ultraviyole B' ışınlarına uzun süre maruz kalmak, deri kanserine yol açmaktadır. Uzun süre solaryuma girmek de kanser riskini artırıyor. Yaz aylarında 11.00-16.00 saatleri arasında doğrudan güneş ışığından uzak durulmalı ve koruyucu kremler kullanılmalı.
4-) Enfeksiyonlardan korunmak: Dünyada tüm kanserlerin 1/5'i kronik enfeksiyonlara bağlı olarak gerçekleşiyor. 'Human Papilloma' virüsü, rahim ağzı kanserine, 'Hepatit B' virüsü, karaciğer kanserine neden oluyor. Ayrıca AIDS hastalığı olanlarda, birçok kanser daha fazla görülüyor.
5-) Sağlıklı beslenmek: Kanser riskini artıran gıdalardan uzak durmak, kısa zamanda yüksek ateşte pişirme gibi yöntemlerden kaçınmak önemli. Kanserle savaşan besin ögeleri içeren gıdalar tüketilmeli, günde en az 2-2.5 litre su içilmeli.
Sucuk, salam, sosis gibi işlenmiş et ürünlerinden uzak durulmalı ve günde 2-3 gramdan fazla tuz tüketilmemeli.
6-) Egzersiz yapmak: Her gün düzenli olarak en az 30 dakika egzersiz yapanlarda, meme, kalın bağırsak, rahim ve prostat kanseri daha az görülüyor.
7-) Kilo dengesini korumak: Aşırı kilolar, başta meme kanseri olmak üzere, kalın bağırsak, rahim, yemek borusu, böbrek, pankreas, prostat ve yumurtalık kanseriyle çok yakın ilişkili. zayıflayarak kanser riski, belirgin olarak azaltılıyor.
8-) Kanserin erken belirti ve bulgularını bilmek: Açıklanmayan kilo kaybı, ateş, halsizlik, ağrı, deri değişiklikleri, bağırsak ve idrar alışkanlıklarındaki değişiklikler, beklenmedik ve anormal kanamalar ile akıntılar, iyileşmeyen yaralar, vücutta ele gelen kitleler, şişlikler, yutma güçlükleri, hazımsızlık ve ses kısıklığı kanserin belirtileri olabilir.
9-) Kanser riskini bilmek ve kanser tarama programlarına girmek: Kişide herhangi bir şikayet olmasa bile, belli yaşlarda yapılan tarama testleri ile kanser erken evrede saptanabiliyor.
10-) Stresle başa çıkmak: Stres, dolaylı olarak kanseri tetikleyebilmektedir. Egzersiz, meditasyon, danışmanlık ve konuşma tedavileri, grup terapileri, sosyal destek, depresyon ve anksiyete giderici ilaçların kullanımı gibi yaklaşımlar stresle başa çıkmak için önemli yöntemler.
2013-YGS Soru Kitapçığı ve Cevap Anahtarının Yayımlanması
BASIN DUYURUSU( 27 Mart 2013)
2013-YGS Soru Kitapçığı ve Cevap Anahtarının Yayımlanması
24 Mart 2013 tarihinde yapılan Yükseköğretime Geçiş Sınavının (YGS) Temel Soru Kitapçığı ile Cevap Anahtarına, 27 Mart 2013 günü saat 10.30’den itibaren aşağıdaki bağlantıdan erişilebilecektir.
2013-YGS’de kullanılan sorular, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında eser niteliğinde olup, telif hakları ÖSYM’ye aittir. ÖSYM’nin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde çoğaltılamaz, dağıtılamaz ve yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar veya internet sayfalarında kullanıma açanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.
Kamuoyuna duyurulur.
ÖSYM BAŞKANLIĞI
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI ÇÖZMEK İÇİN TIKLAYINIZ
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 27
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 26
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 25
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 24
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 23
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 22
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 21
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 20
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 19
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 18
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 17
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 16
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 15
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 14
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 13
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI ÇÖZ 12
8. SINIF TÜRKÇE SBS DENME SINAVI ÇÖZ 11
8.SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI ÇÖZ 10
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 9
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 8
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 7
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 6
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 5
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 4
8. SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 3
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 2
8.SINIF SBS TÜRKÇE DENEME SINAVI 1
26 Mart 2013
HZ. NUH ALEYHİSSELAM
Hazret-i Âdem’den sonra insanlar çoğalmış, birçok yerleri imar etmiş, fakat hakîki dini, Allâhü Teâlâ’ya ibadeti bırakmış, putlara tapınmaya başlamışlardı. Kendilerine kırk veya elli yaşında bulunan Nûh aleyhisselâm peygamber gönderildi. Kavmini dokuz yüz elli sene Allâh’a inanıp ibadet etmeğe çağırdı, öğütlerini dinlemediler. Nihayet, Hz. Nûh Allâhü Teâlâ’nın emriyle bir gemi yaptı. Gemi bitince gökten yağmurlar yağmaya, yerlerden sular fışkırmaya, denizler kaynayıp taşmaya başladı, sular bütün yeryüzünü kapladı, dağların tepelerini bile aştı. Buna tufan hadisesi denir ki, beş veya yedi ay devam etmiştir.
Nûh aleyhisselâm Sâm, Hâm, Yâfes adındaki üç oğlu ile diğer mü'minleri ve hayvanlardan birer çift gemiye almış, bunun dışarısında kalanlar suların içinde boğulup gitmişlerdir.
Hz. Nuh’un Yam adındaki oğlu da kendisine inanmayıp bu günahkâr kavimle beraber mahvolup gitmiştir.
Bilâhare yağmurlar kesilmiş, sular çekilmeye başlamış, Hz. Nuh’un gemisi de Cûdî denilen dağın üzerine Muharremin onuna rastlayan Âşûra gününde oturmuş, kırkı erkek, kırkı da kadın olmak üzere seksen kişiden ibaret bulunan gemi halkı karaya çıkmış, Allâhü Teâlâ’nın dinine sarıldıkları için selâmete ermişlerdir.
Hz. Nuh’a İkinci Âdem denir. Çünkü insanlar tufandan sonra onun neslinden türeyip yeryüzüne dağılmıştır.
Hz. Nuh'un oğlu Sâm Arapların, Farsların ve Rumların; Hâm Habeş ve Kıbt kavminin; Yâfes de Türklerin ilk babasıdır.
Hazret-i Nûh, tufandan sonra altmış sene yaşamıştır.
BEYİT:
Kâmil oldur ki koya bir yerde bir eser,
Eseri olmayanın yerinde yeller eser.
(Hadimî)
Manası: Kâmil insan bir eser bırakabilendir. Eser bırakmayanlar unutulurlar.
Nûh aleyhisselâm Sâm, Hâm, Yâfes adındaki üç oğlu ile diğer mü'minleri ve hayvanlardan birer çift gemiye almış, bunun dışarısında kalanlar suların içinde boğulup gitmişlerdir.
Hz. Nuh’un Yam adındaki oğlu da kendisine inanmayıp bu günahkâr kavimle beraber mahvolup gitmiştir.
Bilâhare yağmurlar kesilmiş, sular çekilmeye başlamış, Hz. Nuh’un gemisi de Cûdî denilen dağın üzerine Muharremin onuna rastlayan Âşûra gününde oturmuş, kırkı erkek, kırkı da kadın olmak üzere seksen kişiden ibaret bulunan gemi halkı karaya çıkmış, Allâhü Teâlâ’nın dinine sarıldıkları için selâmete ermişlerdir.
Hz. Nuh’a İkinci Âdem denir. Çünkü insanlar tufandan sonra onun neslinden türeyip yeryüzüne dağılmıştır.
Hz. Nuh'un oğlu Sâm Arapların, Farsların ve Rumların; Hâm Habeş ve Kıbt kavminin; Yâfes de Türklerin ilk babasıdır.
Hazret-i Nûh, tufandan sonra altmış sene yaşamıştır.
BEYİT:
Kâmil oldur ki koya bir yerde bir eser,
Eseri olmayanın yerinde yeller eser.
(Hadimî)
Manası: Kâmil insan bir eser bırakabilendir. Eser bırakmayanlar unutulurlar.
TORTUM DEMİRCİLER KÖYÜNDE RAHMETLİ OLDU
الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ
O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler (Ali imran 156)
Köyümüz sakinlerinden Ahmet POLAT 25 Mart 2013'te rahmetli oldu.Allah(cc) rahmet eylesin.Yakınlarına da sabır versin
Merhuma ve cümle geçmişlerimize bir fatiha okumayı unutmayalım.
O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler (Ali imran 156)
Köyümüz sakinlerinden Ahmet POLAT 25 Mart 2013'te rahmetli oldu.Allah(cc) rahmet eylesin.Yakınlarına da sabır versin
Merhuma ve cümle geçmişlerimize bir fatiha okumayı unutmayalım.
25 Mart 2013
SİZ HALA SİGARA İÇİYOR MUSUNUZ?
Günümüz dünyasında bir milyara yakın kişi sigara içmektedir. Ülkemizin güzel insanları ise, sigara liginde altıncı sırada... Fakirliğin ve sefaletin kol gezdiği ülkelerde, sigara içme nispeti giderek artarken, gelişmiş kabul edilen ülkelerde sayı azalıyor. Son yıllarda kadınların da bu yarışta yerini alması, tehlikenin boyutlarının ne kadar büyüdüğünü gösteriyor. Artık lise çağındaki gençler bile, anneleri ile birlikte maalesef sigara içebilmekte...
Sigara içme nispetinin % 30 civarında olduğu ülkemizde, son sigara yasaklarının faydası olsa da, gençler ve kadınlar arasında bu zararlı alışkanlık hızla yayılmaktadır. Her yıl 120 bin kişi sigaraya bağlı hastalıklardan hayatını kaybetmektedir. H1N1 virüsü salgını sebebi ile gösterilen duyarlılık, her gün yaklaşık 400 kişinin ölümüne sebep olan sigara için gösterilmemektedir. Sigaranın sadece akciğerlere zarar verdiğini îma eden bazı yayınlar ise, son derece hatalıdır. Sigara içmeyle veya pasif içicilikle vücuda giren zararlı maddeler, vücuttaki bütün organlara zarar vermekte ve onlarca hastalığın meydana gelmesine sebep olmaktadır. Sigara, neredeyse bütün kanser türlerinin meydana gelme riskini kat kat artırmaktadır. Bütün bu hastalıklara doğrudan sebep olan sigarayla mücadele, dünyada sigara içen kimse kalmayıncaya kadar devam ettirilmelidir. Peki, bu kadar tehlikeli olmasına rağmen, insanlar neden kendi sonlarını hazırlamakta bu kadar istekli davranmaktadır? Neden sigaranın zararları görmezden gelinmektedir?
İçmek için sebep oluşturma
Sigara içenlerin, kendileri için geçerli mutlaka bir sebepleri vardır. Kimisi stres, kimisi alışkanlık, kimisi ise hiç akla gelmeyecek bahanelerle içmeye devam eder. Sigara içen kişiler, bu sebeplerin arkasına sığınarak bu sahte mutluluğu yaşamaya devam ederler. Sigara içtiği için koroner kalb hastası olmuş biri şunları söylemişti: "Sigara içmediğim zaman çok sinirleniyordum, içince rahatlıyordum." Bu kişi; "Sigara içmezsem sinirlenirim." gibi yanlış bir şartlanmaya girmişti. Hâlbuki bu kişi, sigaranın uyarıcı tesiriyle, daha da asabileşmekte; sağlık problemleri ve sigaraya harcadığı paralar sebebiyle daha geçimsiz olmaktaydı. Çevresindekiler için de; "Sigara içersem,
Sigara içme nispetinin % 30 civarında olduğu ülkemizde, son sigara yasaklarının faydası olsa da, gençler ve kadınlar arasında bu zararlı alışkanlık hızla yayılmaktadır. Her yıl 120 bin kişi sigaraya bağlı hastalıklardan hayatını kaybetmektedir. H1N1 virüsü salgını sebebi ile gösterilen duyarlılık, her gün yaklaşık 400 kişinin ölümüne sebep olan sigara için gösterilmemektedir. Sigaranın sadece akciğerlere zarar verdiğini îma eden bazı yayınlar ise, son derece hatalıdır. Sigara içmeyle veya pasif içicilikle vücuda giren zararlı maddeler, vücuttaki bütün organlara zarar vermekte ve onlarca hastalığın meydana gelmesine sebep olmaktadır. Sigara, neredeyse bütün kanser türlerinin meydana gelme riskini kat kat artırmaktadır. Bütün bu hastalıklara doğrudan sebep olan sigarayla mücadele, dünyada sigara içen kimse kalmayıncaya kadar devam ettirilmelidir. Peki, bu kadar tehlikeli olmasına rağmen, insanlar neden kendi sonlarını hazırlamakta bu kadar istekli davranmaktadır? Neden sigaranın zararları görmezden gelinmektedir?
İçmek için sebep oluşturma
Sigara içenlerin, kendileri için geçerli mutlaka bir sebepleri vardır. Kimisi stres, kimisi alışkanlık, kimisi ise hiç akla gelmeyecek bahanelerle içmeye devam eder. Sigara içen kişiler, bu sebeplerin arkasına sığınarak bu sahte mutluluğu yaşamaya devam ederler. Sigara içtiği için koroner kalb hastası olmuş biri şunları söylemişti: "Sigara içmediğim zaman çok sinirleniyordum, içince rahatlıyordum." Bu kişi; "Sigara içmezsem sinirlenirim." gibi yanlış bir şartlanmaya girmişti. Hâlbuki bu kişi, sigaranın uyarıcı tesiriyle, daha da asabileşmekte; sağlık problemleri ve sigaraya harcadığı paralar sebebiyle daha geçimsiz olmaktaydı. Çevresindekiler için de; "Sigara içersem,
23 Mart 2013
24 MART 2013 YGS SORU VE CEVAPLARINI İNDİR
24 MART 2013 YGS SORU VE CEVAPLARINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ.
YA DA
Bütün öğrencilerimize bol şanslar diliyoruz.
BASIN DUYURUSU( 27 Mart 2013)
2013-YGS Soru Kitapçığı ve Cevap Anahtarının Yayımlanması
24 Mart 2013 tarihinde yapılan Yükseköğretime Geçiş Sınavının (YGS) Temel Soru Kitapçığı ile Cevap Anahtarına, 27 Mart 2013 günü saat 10.30’den itibaren aşağıdaki bağlantıdan erişilebilecektir.
2013-YGS’de kullanılan sorular, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kapsamında eser niteliğinde olup, telif hakları ÖSYM’ye aittir. ÖSYM’nin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde çoğaltılamaz, dağıtılamaz ve yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar veya internet sayfalarında kullanıma açanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.
Kamuoyuna duyurulur.
ÖSYM BAŞKANLIĞI
22 Mart 2013
GAM VE KEDERDEN KURTARAN DUÂ
Bir gün Kabise (r.a.), Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.):
“Ya Resûlallah, yaşım ilerledi, birçok şeyden geri kaldım, âciz bir hâle düştüm, bana bir şeyler öğret ki, onlardan istifade edeyim.” dedi.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) buyurdular:
Dünyalığın için, sabah namazını müteakip üç kere:
“Sübhânallahi ve bihamdihî sübhânallahilazîm, lâ havle velâ kuvvete illâ bi'llahi'l-aliyyi'l-azîm” de ve buna devam et. Buna devam edersen gamdan, cüzzamdan, alaca hastalığından ve felçten emin olursun.
“Ya Resûlallah, yaşım ilerledi, birçok şeyden geri kaldım, âciz bir hâle düştüm, bana bir şeyler öğret ki, onlardan istifade edeyim.” dedi.
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) buyurdular:
Dünyalığın için, sabah namazını müteakip üç kere:
“Sübhânallahi ve bihamdihî sübhânallahilazîm, lâ havle velâ kuvvete illâ bi'llahi'l-aliyyi'l-azîm” de ve buna devam et. Buna devam edersen gamdan, cüzzamdan, alaca hastalığından ve felçten emin olursun.
YGS ADAYLARIGÜNLÜK RUTİNİNİZİ BOZMAYIN
Dr. Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görevli çocuk psikiyatrisi uzmanı Dr. Şahin Bodur, 24 Mart'taki YGS'ye yönelik ailelere ve adaylara önerilerde bulundu.
Gençlere sınav öncesinde yaşamlarının olağan akışını bozmamalarını tavsiye eden Bodur, ''Sınav öncesi stres atmak amacıyla şehir dışına çıkmak, eğlenmek gibi yorucu ve dikkat dağıtıcı aktivitelerden kaçınılmalıdır. Gençler günlük rutinlerini devam ettirsinler, dinlensinler'' diye konuştu.
Ailelerden de gençlerin sınav stresini artıran eleştirel davranışlardan kaçınmalarını isteyen Bodur, şunları dile getirdi:
''Gençlere yeterince çalışmadıkları, başarısız olacakları şeklinde stres artırıcı söylemlerde bulunmak endişeyi yatıştırmak bir yana daha da artırır. Bütün bir yıl sınava hazırlanan genç zaten üzerine düşeni yapmıştır, bundan sonrası için söyleneceklerin bir anlamı yoktur. Yeterince çalışan gence aileler 'sınav sonucunu değil çabanı alkışlıyoruz' demelidir. Aday iyi bir öğrenciyse ve yeterince çalışmışsa zaten başarılı olur.''
-''Elimden geleni yaptım, başaracağım''-
Sınava iyi hazırlanan gençlerin, ''Elimden geleni yaptım, çalıştım ve başaracağım'' düşüncesi taşımaları gerektiğini ifade eden Bodur, ''Sınav öncesinde kaygı ve endişe adaylar için beklenen bir durumdur. Sınava iyi hazırlanan kişi endişe duyar. Hatta düşük dozda olması kaydıyla endişenin motive edici özelliği de vardır. Ama endişe düzeyi aşırı olmamalıdır'' şeklinde konuştu.
Adayların ''sınav öncesi hiçbir şey hatırlamıyorum'' diye düşünmelerinin normal olduğunu kaydeden Bodur, ''Bu konuda endişe etmelerine gerek yok. İyi hazırlanan bir aday sınavda her şeyi hatırlar'' dedi.
-''Sınava kısa süre kala antidepresana başlanmamalıdır''-
Bazı adayların sınava kısa bir süre kala stresle baş etmek için antidepresan talebinde bulunduğunu anlatan Bodur, ''Sınava bu kadar kısa bir süre kala antidepresana başlanmamalıdır. Bu ilaçların etkisi 2-3 hafta sonra başladığı gibi ilk 10 gün içinde bazı yan etkiler ortaya çıkabilir. Bu yan etkiler sınava girecek kişiyi olumsuz etkileyebilir'' diye konuştu.
Dr. Şahin Bodur, adayların daha önce kullanmadıkları dikkat artırıcı ilaçlardan da kaçınmalarını istedi.
Ailelere, sınav yerine giderken çocuklarına eşlik etmeleri önerisinde bulunan Bodur, ''Adaylar heyecandan sınav yerini bulma ve ulaşım gibi konularda sıkıntı yaşayabilir. Bu nedenle aileler çocuklarını yalnız bırakmamalıdır'' dedi.
Anadolu Ajansı
Gençlere sınav öncesinde yaşamlarının olağan akışını bozmamalarını tavsiye eden Bodur, ''Sınav öncesi stres atmak amacıyla şehir dışına çıkmak, eğlenmek gibi yorucu ve dikkat dağıtıcı aktivitelerden kaçınılmalıdır. Gençler günlük rutinlerini devam ettirsinler, dinlensinler'' diye konuştu.
Ailelerden de gençlerin sınav stresini artıran eleştirel davranışlardan kaçınmalarını isteyen Bodur, şunları dile getirdi:
''Gençlere yeterince çalışmadıkları, başarısız olacakları şeklinde stres artırıcı söylemlerde bulunmak endişeyi yatıştırmak bir yana daha da artırır. Bütün bir yıl sınava hazırlanan genç zaten üzerine düşeni yapmıştır, bundan sonrası için söyleneceklerin bir anlamı yoktur. Yeterince çalışan gence aileler 'sınav sonucunu değil çabanı alkışlıyoruz' demelidir. Aday iyi bir öğrenciyse ve yeterince çalışmışsa zaten başarılı olur.''
-''Elimden geleni yaptım, başaracağım''-
Sınava iyi hazırlanan gençlerin, ''Elimden geleni yaptım, çalıştım ve başaracağım'' düşüncesi taşımaları gerektiğini ifade eden Bodur, ''Sınav öncesinde kaygı ve endişe adaylar için beklenen bir durumdur. Sınava iyi hazırlanan kişi endişe duyar. Hatta düşük dozda olması kaydıyla endişenin motive edici özelliği de vardır. Ama endişe düzeyi aşırı olmamalıdır'' şeklinde konuştu.
Adayların ''sınav öncesi hiçbir şey hatırlamıyorum'' diye düşünmelerinin normal olduğunu kaydeden Bodur, ''Bu konuda endişe etmelerine gerek yok. İyi hazırlanan bir aday sınavda her şeyi hatırlar'' dedi.
-''Sınava kısa süre kala antidepresana başlanmamalıdır''-
Bazı adayların sınava kısa bir süre kala stresle baş etmek için antidepresan talebinde bulunduğunu anlatan Bodur, ''Sınava bu kadar kısa bir süre kala antidepresana başlanmamalıdır. Bu ilaçların etkisi 2-3 hafta sonra başladığı gibi ilk 10 gün içinde bazı yan etkiler ortaya çıkabilir. Bu yan etkiler sınava girecek kişiyi olumsuz etkileyebilir'' diye konuştu.
Dr. Şahin Bodur, adayların daha önce kullanmadıkları dikkat artırıcı ilaçlardan da kaçınmalarını istedi.
Ailelere, sınav yerine giderken çocuklarına eşlik etmeleri önerisinde bulunan Bodur, ''Adaylar heyecandan sınav yerini bulma ve ulaşım gibi konularda sıkıntı yaşayabilir. Bu nedenle aileler çocuklarını yalnız bırakmamalıdır'' dedi.
Anadolu Ajansı
21 Mart 2013
KÖYLÜMÜZ HASTA
Lütfi NAZİK' in çocuğu hasta. Bölge Eğitim Hatanesi çocuk bölümünde yatıyor. Allah şifa versin.
20 Mart 2013
HAFIZ RIDVAN BAYRAK YARIN AKŞAM ABANT TV' DE
Köylümüz Hafız Rıdvan BAYRAK yarın akşam saat 20.30' da Abant TV' de Huzur Sohbeti Programında Kuran-ı Kerim okuyacaktır. Allah (cc) kabul etsin.
UYDUMUZDA ABANT TV 'Yİ AYARLAMAYI UNUTMAYALIM
ABANT TV FREKANS: 11593 VERTİCAL/ DİKEY SYMBOL RATE 27500 FEC: 3/4
UYDUMUZDA ABANT TV 'Yİ AYARLAMAYI UNUTMAYALIM
ABANT TV FREKANS: 11593 VERTİCAL/ DİKEY SYMBOL RATE 27500 FEC: 3/4
KÖYLÜMÜZ HASTA
Köylümüz İshak AKPINAR' ın eşi Sara AKPINAR Bölge Eğitim Hastanesi Nöroloji Servisi'nde yatıyor. Allah( cc ) şifa versin. Âmin
18 Mart 2013
17 Mart 2013
KÜRTAJ YAPTIRANLAR 'BU BEDEN BENİM' GERÇEKTEN BEDENİN SENİN Mİ?
Akşam haberlerinde protesto gösterileri... Kadınlar; kürtaj ve sezaryenle alâkalı muhtemel kanunî düzenlemeleri protesto için nümayiş yapıyorlar. Hepsinin çok kesin olarak ifade ettikleri bir cümle var: "Bu beden benim!"
Bedenimizin ne kadarı bizimdir? Bu soruyu "bilimsel" olarak cevapladığımızda, acaba hâlâ "Bu beden benimdir!" sözünün arkasında durabilir miyiz? Bu ifade, gerçeklerle ne kadar örtüşüyor?
İnsan biyolojisi kitaplarının ilk paragraflarında, hayatın devamının tamamen irademizin dışında gerçekleştirildiği vurgulanır. Anne karnında ilk yaratılmamız, yok iken var edilmemiz bizim irademizle mi oluyor? Ruhumuzun elbisesi, evi olan bedenimizin inşasında bize söz hakkı veriliyor mu? Elbette hayır. Hattâ yeme-içme, giyinme duyularının bile insana verilmiş olduğu söylenerek buna vurgu yapılır. Meselâ açlık hissi irademizle ortaya çıkmıyor. Midenin boş olma ve kan şekerinin düşme sebebine bağlanan açlık hissi, irade dışı bir durum. Bu, sadece bir haber verme veya bir alarm değil, aynı zamanda kişiyi yemek yemeye mecbur eden ve ancak doyunca ortadan kalkan bir histir. Bu, sadece bir alarm olsaydı, kişi onu geçiştirebilirdi. Bu durum, insanın sadece bedenden ibaret bir makine olmadığını gösteriyor. Hattâ bazı kişilerde açlık duyusu kayboluyor ve anoreksiya nevroza denilen hastalık ortaya çıkıyor. Bu kişiler yemek yiyemedikleri için göz göre göre ölüme gidiyorlar.
Açlık veya iştah diye bir şey olmasaydı, insanlar çalışmaya gerek duymazlardı. Açlık hissi, onu verenin Rezzak ismine bir hatırlatmadır. Aslında bütün bu duygularımız, hayatın ve hatta neslin devamı için bize verilen emanetlerdir. Cinsî istekler verilmiş ki, nesil devam etsin; yeme iştahı verilmiş ki, hayat devam etsin; üşüme duygusu verilmiş ki, giyinelim.
Köyümüzde bir komşumuz felç olmuştu. Ayaklarında bütün dokunma, ağrı, sıcak-soğuk duyuları kaybolmuştu. Patolojik bir duygu oluşmuş ve çevresindekilerden ayaklarını ısıtmalarını istemiş. Onlar da onun bu aşırı isteğini karşılamak için araya bez koyarak ütüyle ayakaltını ısıtmışlar. Hastanın ayağı kemiğe kadar yanmış, hastanın kendisinin ve yakınlarının haberi olmamış. Derimizdeki sinir uçları, sıcak ve soğuğu algılamakla; kol ve bacaklarımızın derinlerindeki sinirler ise beyindeki nöronlara bu duyuyu iletmekle görevlendirilmişlerdir. Ancak üşüme veya sıcaktan bunalma hissi, görünüşte beynin belli bölgeleriyle ve sinir hücreleriyle bağlantılı olsa da, bu his tamamen beyne verilemez. Demek ki, topraktaki madenlerden oluşan salt bir makine değiliz. Bizim duygularımız ve o duyguları kontrol etmede görevli ruhumuz ve onunla bağlantılı gönül dünyamız var. Çünkü üşüme ve ısınma duyguları bile bize ait değil ve onları bile biz oluşturamıyoruz ve kontrol edemiyoruz.
Madem bedenine, kontrolü elinde olan elektrik süpürgesi veya çamaşır makinesi gibi yaklaşıyorsun; çamaşır makinesini çalıştırdığın gibi bedenini de sen mi çalıştırıyorsun? Meselâ şimdi kalbin dursa, tekrar çalıştırmak için hangi düğmesine basman gerekir acaba? Kalb nasıl çalışır bilir misin?
Bedenimizin ne kadarı bizimdir? Bu soruyu "bilimsel" olarak cevapladığımızda, acaba hâlâ "Bu beden benimdir!" sözünün arkasında durabilir miyiz? Bu ifade, gerçeklerle ne kadar örtüşüyor?
İnsan biyolojisi kitaplarının ilk paragraflarında, hayatın devamının tamamen irademizin dışında gerçekleştirildiği vurgulanır. Anne karnında ilk yaratılmamız, yok iken var edilmemiz bizim irademizle mi oluyor? Ruhumuzun elbisesi, evi olan bedenimizin inşasında bize söz hakkı veriliyor mu? Elbette hayır. Hattâ yeme-içme, giyinme duyularının bile insana verilmiş olduğu söylenerek buna vurgu yapılır. Meselâ açlık hissi irademizle ortaya çıkmıyor. Midenin boş olma ve kan şekerinin düşme sebebine bağlanan açlık hissi, irade dışı bir durum. Bu, sadece bir haber verme veya bir alarm değil, aynı zamanda kişiyi yemek yemeye mecbur eden ve ancak doyunca ortadan kalkan bir histir. Bu, sadece bir alarm olsaydı, kişi onu geçiştirebilirdi. Bu durum, insanın sadece bedenden ibaret bir makine olmadığını gösteriyor. Hattâ bazı kişilerde açlık duyusu kayboluyor ve anoreksiya nevroza denilen hastalık ortaya çıkıyor. Bu kişiler yemek yiyemedikleri için göz göre göre ölüme gidiyorlar.
Açlık veya iştah diye bir şey olmasaydı, insanlar çalışmaya gerek duymazlardı. Açlık hissi, onu verenin Rezzak ismine bir hatırlatmadır. Aslında bütün bu duygularımız, hayatın ve hatta neslin devamı için bize verilen emanetlerdir. Cinsî istekler verilmiş ki, nesil devam etsin; yeme iştahı verilmiş ki, hayat devam etsin; üşüme duygusu verilmiş ki, giyinelim.
Köyümüzde bir komşumuz felç olmuştu. Ayaklarında bütün dokunma, ağrı, sıcak-soğuk duyuları kaybolmuştu. Patolojik bir duygu oluşmuş ve çevresindekilerden ayaklarını ısıtmalarını istemiş. Onlar da onun bu aşırı isteğini karşılamak için araya bez koyarak ütüyle ayakaltını ısıtmışlar. Hastanın ayağı kemiğe kadar yanmış, hastanın kendisinin ve yakınlarının haberi olmamış. Derimizdeki sinir uçları, sıcak ve soğuğu algılamakla; kol ve bacaklarımızın derinlerindeki sinirler ise beyindeki nöronlara bu duyuyu iletmekle görevlendirilmişlerdir. Ancak üşüme veya sıcaktan bunalma hissi, görünüşte beynin belli bölgeleriyle ve sinir hücreleriyle bağlantılı olsa da, bu his tamamen beyne verilemez. Demek ki, topraktaki madenlerden oluşan salt bir makine değiliz. Bizim duygularımız ve o duyguları kontrol etmede görevli ruhumuz ve onunla bağlantılı gönül dünyamız var. Çünkü üşüme ve ısınma duyguları bile bize ait değil ve onları bile biz oluşturamıyoruz ve kontrol edemiyoruz.
Madem bedenine, kontrolü elinde olan elektrik süpürgesi veya çamaşır makinesi gibi yaklaşıyorsun; çamaşır makinesini çalıştırdığın gibi bedenini de sen mi çalıştırıyorsun? Meselâ şimdi kalbin dursa, tekrar çalıştırmak için hangi düğmesine basman gerekir acaba? Kalb nasıl çalışır bilir misin?
17 Mart 2013 Tarihli Diyanet İşleri Başkanlığı Yeterlilik Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarları
17 Mart 2013 Tarihli Diyanet İşleri Başkanlığı Yeterlilik Sınavı Soruları ve Cevap Anahtarları için TIKLAYINIZ
GEÇEN SENEKİ SORULARLA KIYASLAYIN. 2012 YETERLİLİK SINAV SORULARINI SORULARI BURADAN BİLGİSAYARINA İNDİR
GEÇEN SENEKİ SORULARLA KIYASLAYIN. 2012 YETERLİLİK SINAV SORULARINI SORULARI BURADAN BİLGİSAYARINA İNDİR
16 Mart 2013
SAMAN NEZLESİ MEVSİMİ GELİYOR AMAN DİKKAT
Baharın gelmesi birçoğumuz için enerji ve güneş anlamı taşıyor. Kışın yorgunluğundan arınıp güneşli günlere merhaba demek aynı zamanda da.
Ancak alerjisi olanlar için bahar ayları kabusa dönüşebiliyor. Burun akıntısı, gözlerde kızarma ve yanma derken alerjisi olanlar için süreç oldukça sıkıntılı geçebiliyor.
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op.Dr. Süreyya Şeneldir, bahar aylarında sık görülen saman nezlesi (alerjik rinit) hastalığının birçok kişinin yaşam kalitesini bozduğuna dikkat çekiyor.
SAMAN NEZLESİ (ALERJİK RİNİT) NEDİR ?
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr Süreyya Şeneldir rinitin, burun iç kısmını döşeyen ve mukoza adı verilen dokunun iltihabi reaksiyonu olduğunu belirtiyor.
"Rinitlerin yaklaşık yarısının alerjiye bağlıdır. Alerjik rinit, ortamda bulunan bir alerjenin, nefes alma sırasında burna alınıp, burnun iç yüzeyine yapışması ile bu alerjene karşı hassasiyeti olan kişilerin burnunda mikrobik olmayan bir iltihap sonucu ortaya çıkan şikayetler ve bulgulardır."
Alerjik Rinit’in görülme sıklığı nedir?
Op.Dr. Süreyya Şeneldir, alerjik rinitin en sık görülen alerjik hastalık olduğunun altını çiziyor.
Toplumun yaklaşık %20 sini etkileyen hastalığı bazı kişilerin hafif atlattığını belirten Op. Dr. Şeneldir, bazı kişilerin hastalığı çok ağır atlattıını vurguluyor.
"Bazı kişiler için hastalık çok ağır geçmekte, işlerini engelleyerek yaşam kalitesini bozmaktadır. Hastalık her yaşta ortaya çıkabilir ancak genelde 1-20 yaş arası başlar.Çoğunlukla ailede aynı ya da benzeri hastalıklar mevcuttur."
Alerjik Rinitin Belirtileri nelerdir?
-Burunda kaşıntı,
-Sulanma (şeffaf),
-Hapşırma, aksırma nöbetleri,
-Damakta kaşınma,
-Öksürük ve boğaz ağrısı,
-Boğazı temizleme isteği,
-Gözlerde sulanma ve kaşıntı.
Alerjik Rinite Hangi Alerjenler Neden Olur?
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Süreyya Şeneldir, havada taşınabilecek kadar küçük ve hafif olan hayvan ve bitki proteinlerinin göz, burun ve boğaz zarları üzerinde biriktiğini ifade ediyor:
" Polenler, mantar sporları, hayvan tüyleri ve ev tozları bu parçacıkların en sık rastlanılanlarıdır.İlkbaharın erken dönemlerinde alerjik rinite sıklıkla polenler veya çevrede yaygın olarak bulunan ağaçlar neden olmaktadır. İlkbaharın geç dönemlerinde ise polenler çayırlardan kaynaklanmaktadır."
POLEN ALERJİSİNE 7 ÖNLEM
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Süreyya Şeneldir, alerjik rinit tedavisinde temel yöntemin tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi alerjenden korunmak olduğunun altını çiziyor.
Op.Dr. Şeneldir polen alerjsi için 7 maddeye dikkat çekiyor;
-Polen zamanı açık havada spor yapmayın,
-Dışarıda gözlük veya şapka kullanın,
-Her akşam duş alın,
-Günlük kıyafetlerinizi yatak odasında çıkartmayın,
-Polen zamanı evinizin ve arabanızın camlarını kapalı tutun,
-Polen filtreli klimalar kullanın,
-Çocuklar okuldan eve gelince hemen üstlerini değiştirin.
Ancak alerjisi olanlar için bahar ayları kabusa dönüşebiliyor. Burun akıntısı, gözlerde kızarma ve yanma derken alerjisi olanlar için süreç oldukça sıkıntılı geçebiliyor.
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op.Dr. Süreyya Şeneldir, bahar aylarında sık görülen saman nezlesi (alerjik rinit) hastalığının birçok kişinin yaşam kalitesini bozduğuna dikkat çekiyor.
SAMAN NEZLESİ (ALERJİK RİNİT) NEDİR ?
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr Süreyya Şeneldir rinitin, burun iç kısmını döşeyen ve mukoza adı verilen dokunun iltihabi reaksiyonu olduğunu belirtiyor.
"Rinitlerin yaklaşık yarısının alerjiye bağlıdır. Alerjik rinit, ortamda bulunan bir alerjenin, nefes alma sırasında burna alınıp, burnun iç yüzeyine yapışması ile bu alerjene karşı hassasiyeti olan kişilerin burnunda mikrobik olmayan bir iltihap sonucu ortaya çıkan şikayetler ve bulgulardır."
Alerjik Rinit’in görülme sıklığı nedir?
Op.Dr. Süreyya Şeneldir, alerjik rinitin en sık görülen alerjik hastalık olduğunun altını çiziyor.
Toplumun yaklaşık %20 sini etkileyen hastalığı bazı kişilerin hafif atlattığını belirten Op. Dr. Şeneldir, bazı kişilerin hastalığı çok ağır atlattıını vurguluyor.
"Bazı kişiler için hastalık çok ağır geçmekte, işlerini engelleyerek yaşam kalitesini bozmaktadır. Hastalık her yaşta ortaya çıkabilir ancak genelde 1-20 yaş arası başlar.Çoğunlukla ailede aynı ya da benzeri hastalıklar mevcuttur."
Alerjik Rinitin Belirtileri nelerdir?
-Burunda kaşıntı,
-Sulanma (şeffaf),
-Hapşırma, aksırma nöbetleri,
-Damakta kaşınma,
-Öksürük ve boğaz ağrısı,
-Boğazı temizleme isteği,
-Gözlerde sulanma ve kaşıntı.
Alerjik Rinite Hangi Alerjenler Neden Olur?
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Süreyya Şeneldir, havada taşınabilecek kadar küçük ve hafif olan hayvan ve bitki proteinlerinin göz, burun ve boğaz zarları üzerinde biriktiğini ifade ediyor:
" Polenler, mantar sporları, hayvan tüyleri ve ev tozları bu parçacıkların en sık rastlanılanlarıdır.İlkbaharın erken dönemlerinde alerjik rinite sıklıkla polenler veya çevrede yaygın olarak bulunan ağaçlar neden olmaktadır. İlkbaharın geç dönemlerinde ise polenler çayırlardan kaynaklanmaktadır."
POLEN ALERJİSİNE 7 ÖNLEM
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Op. Dr. Süreyya Şeneldir, alerjik rinit tedavisinde temel yöntemin tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi alerjenden korunmak olduğunun altını çiziyor.
Op.Dr. Şeneldir polen alerjsi için 7 maddeye dikkat çekiyor;
-Polen zamanı açık havada spor yapmayın,
-Dışarıda gözlük veya şapka kullanın,
-Her akşam duş alın,
-Günlük kıyafetlerinizi yatak odasında çıkartmayın,
-Polen zamanı evinizin ve arabanızın camlarını kapalı tutun,
-Polen filtreli klimalar kullanın,
-Çocuklar okuldan eve gelince hemen üstlerini değiştirin.
NAMAZ BÖYLE KILINMALI
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Kim ki abdestini güzel alır, namazını vaktinde kılar, rükû ve sücûdunu tamamlar, huşûuna riâyet ederse o namaz beyaz ve parlak olduğu halde yükselir ve benim hakkıma riâyet ettiğin gibi Allah da seni korusun der. Kim ki abdestini güzel almaz, namazı vaktinde kılmaz, rükû, secde ve huşûuna riayet etmezse, siyah ve karanlık olduğu halde yükselir ve beni zayi' ettiğin gibi Allah da seni zayi' etsin der, Allâhü Teâlâ’nın dilediği yere gittikten sonra bir paçavra gibi dürülür ve adamın suratına çarpılır.
Hz. Ali bin Ebi Talib (Kerrema’llahü vechehu) namaza duracağı vakit benzi sararır ve vücudu titrerdi. “Sana ne oluyor, yâ Emire'l-Mü'minin?” diye sorduklarında: “Allâhü Teâlâ’nın, yerlere, dağlara ve göklere arz edib de onların kabulünden kaçındıkları ve benim boynuma aldığım ilahi emaneti ödeme zamanı gelmiştir, nasıl korkmayayım?” diye cevab verirdi. Hz. Ali (r.a.) abdest alırken rengi solardı. Bunun sebebini sorduklarında: “Kimin huzuruna çıkmak için hazırlandığımı bilmiyor musunuz?” diye cevab verirdi.
Hatem-i Esam'a (r.h.) nasıl namaz kıldığı soruldu: “Vakit yaklaşınca güzelce abdestimi alır, namaz kılacağım yere gider, orada oturur, aklımı başıma alır, sonra namaz için ayağa kalkarım. Kabe’yi iki kaşım arasına, Sırat’ı ayaklarımın altına, cenneti sağıma, cehennemi soluma alır, Azrail’i tepemde ve bu namazı son namazım diye kabul eder, korku ve ümit ile huzur-i Rabbü'l-Âlemîn’de durur, tahkik ile tekbir alır, ağır ağır ve manasını düşünerek Kur'ân okurum, tevazu ile rükû eder, huşû ile secdeye kapanırım. Sağ ayağımı diker -sol ayağımı yatırır- üzerine otururum. Namazımı ihlas ile kılarım. Ondan sonra da yine kabul olup olmadığını bilemem, korkusunu duyarım.” diye cevab vermiştir.
(Abdullah) ibn-i Abbas (r.a.) manasını düşünerek huzur ve huşu ile kılınan iki rek’at namaz, gafil kalb ile akşamdan sabaha kadar kılınan namazdan hayırlıdır, buyurmuştur.
Hz. Ali bin Ebi Talib (Kerrema’llahü vechehu) namaza duracağı vakit benzi sararır ve vücudu titrerdi. “Sana ne oluyor, yâ Emire'l-Mü'minin?” diye sorduklarında: “Allâhü Teâlâ’nın, yerlere, dağlara ve göklere arz edib de onların kabulünden kaçındıkları ve benim boynuma aldığım ilahi emaneti ödeme zamanı gelmiştir, nasıl korkmayayım?” diye cevab verirdi. Hz. Ali (r.a.) abdest alırken rengi solardı. Bunun sebebini sorduklarında: “Kimin huzuruna çıkmak için hazırlandığımı bilmiyor musunuz?” diye cevab verirdi.
Hatem-i Esam'a (r.h.) nasıl namaz kıldığı soruldu: “Vakit yaklaşınca güzelce abdestimi alır, namaz kılacağım yere gider, orada oturur, aklımı başıma alır, sonra namaz için ayağa kalkarım. Kabe’yi iki kaşım arasına, Sırat’ı ayaklarımın altına, cenneti sağıma, cehennemi soluma alır, Azrail’i tepemde ve bu namazı son namazım diye kabul eder, korku ve ümit ile huzur-i Rabbü'l-Âlemîn’de durur, tahkik ile tekbir alır, ağır ağır ve manasını düşünerek Kur'ân okurum, tevazu ile rükû eder, huşû ile secdeye kapanırım. Sağ ayağımı diker -sol ayağımı yatırır- üzerine otururum. Namazımı ihlas ile kılarım. Ondan sonra da yine kabul olup olmadığını bilemem, korkusunu duyarım.” diye cevab vermiştir.
(Abdullah) ibn-i Abbas (r.a.) manasını düşünerek huzur ve huşu ile kılınan iki rek’at namaz, gafil kalb ile akşamdan sabaha kadar kılınan namazdan hayırlıdır, buyurmuştur.
BEN ÖLMEM DİYEN OKUMASIN
Doğan
Cüceloğlu: Arkadaşlar,
aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
Bir katılımcı: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarıyla yok.
Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların,
yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?
Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar: Ölüm!
aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
Bir katılımcı: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarıyla yok.
Cüceloğlu: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların,
yani altı milyar insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz?
Cevap neredeyse otomatik olarak çıkar: Ölüm!
Cüceloğlu: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama bundan sonra başa gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Başka hiçbir şey insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?
Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır...
Cüceloğlu: Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
Katılımcılar: Hayır
Cüceloğlu: Bu saniye içinde olma olasılığı var mı?
Bir katılımcı: Var.
Cüceloğlu: Yarın?
Bir katılımcı: Evet.
Cüceloğlu: 30 yıl sonra?
Bir katılımcı: Olabilir.
Cüceloğlu: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz?
Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle yaşama böyle bakmamışlardır.
Cüceloğlu: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir? Var mıdır böyle bir garanti?
Bir katılımcı: Yoktur Hocam.
Cüceloğlu: Peki nereden biliyoruz az sonra telefonun çalmayacağını ve evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?
Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlar.
Bir katılımcı: Hocam konuyu değiştirsek?
Cüceloğlu: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz? Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?
Bir katılımcı: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.
Cüceloğlu: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit ayırırdınız? Ona, yüreğinizin derininden gelen bir "Seni gerçekten çok seviyorum" demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı?
Burada bazı katılımcılar ağlıyordur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.
Cüceloğlu: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "Şimdi kalbini kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim" diye kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı?
BUNA ZAMANIMIZ GERÇEKTEN KALDI MI?
14 Mart 2013
KOCATEPE İLKÖĞRETİMDE YANGIN ÇIKTI
Erzurum'un Yakutiye ilçesine bağlı Şükrüpaşa Mahallesi'nde bulunan Kocatepe İköğretim Okulu'nda meydana gelen trafo patlamasında 24'ü öğrenci 26 kişi, dumandan etkilenerek hastaneye kaldırıldı.
TRAFO BİLİNMEYEN BİR NEDENLE PATLADI
Okulun içinde bulunan trafo, henüz belirlenemeyen bir sebeple patladı. 6, 7 ve 8. sınıflardaki öğrenciler, patlamanın etkisiyle kendilerini dışarıya attı. İki hizmetli ve 24 öğrenci, dumandan etkilenerek Palandöken Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı.
VELİLER TELAŞ İÇİNDE OKULA KOŞTUI
Patlamayı duyan veliler de okula akın etti. İdarecilerden çocukları hakkında bilgi alan vatandaşların korku içinde olduğu gözlendi. Palandöken Kaymakanı Şenol Esmer de okula giderek incelemede bulundu. Müdür ve öğretmenlerden bilgi alan Esmer, herhangi bir hasar oluşmadığını, temizliğin ardından eğitime devam edileceğini söyledi. Kaymakam Esmer, hastaneye kaldırılan öğrenciler ve hizmetlilerin durumlarının da iyi olduğunu kaydetti.
TEDAŞ PATLAMANIN SEBEBİNİ BULMAK İÇİN ÇALIŞMA BAŞLATTI
Patlamayla ilgili tahkikat devam ederken TEDAŞ yetkilileri, trafonun tamiri için çalışma başlattı.
TRAFO BİLİNMEYEN BİR NEDENLE PATLADI
Okulun içinde bulunan trafo, henüz belirlenemeyen bir sebeple patladı. 6, 7 ve 8. sınıflardaki öğrenciler, patlamanın etkisiyle kendilerini dışarıya attı. İki hizmetli ve 24 öğrenci, dumandan etkilenerek Palandöken Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırıldı.
VELİLER TELAŞ İÇİNDE OKULA KOŞTUI
Patlamayı duyan veliler de okula akın etti. İdarecilerden çocukları hakkında bilgi alan vatandaşların korku içinde olduğu gözlendi. Palandöken Kaymakanı Şenol Esmer de okula giderek incelemede bulundu. Müdür ve öğretmenlerden bilgi alan Esmer, herhangi bir hasar oluşmadığını, temizliğin ardından eğitime devam edileceğini söyledi. Kaymakam Esmer, hastaneye kaldırılan öğrenciler ve hizmetlilerin durumlarının da iyi olduğunu kaydetti.
TEDAŞ PATLAMANIN SEBEBİNİ BULMAK İÇİN ÇALIŞMA BAŞLATTI
Patlamayla ilgili tahkikat devam ederken TEDAŞ yetkilileri, trafonun tamiri için çalışma başlattı.
13 Mart 2013
PKK REHİNELERİ SERBEST BIRAKTI
Türkiye’den K. Irak’a giden heyet, PKK’nın elinde bulunan 6’sı asker 8 kamu görevlisini teslim aldı. Heyet ve kamu görevlileri Habur Sınır Kapısı'ndaki Habur Mülki İdare Amirliği binasına geldi.
Kamu görevlileri, sağlık kontrollerinin ardından aileleriyle buluştu.
PKK'nın elindeki rehineler serbest bırakıldı - Foto Galeri
PKK: Öcalan'ın çağrısı üzerine serbest bıraktık
Serbest kalan kamu görevlileri ayrılırken, kendilerini heyete teslim eden PKK’lıların başında bulunan ve Tokat’ın Reşadiye İlçesi’nde 7 askerin şehit düştüğü saldırı emrini veren 'Baver Dersim' kod adlı terörist Süleyman Şahin’in elini sıkmadı.
8 kişi arasında bulunan Uzman Çavuş Zihni Koç, annesinin öldüğünü 1.5 yıl sonra öğrendi.
'ANNESİNİN ÖLDÜĞÜNÜ ÖĞRENDİ'
İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici şöyle konuştu: “Moral motivasyonları iyiydi. Sadece yorgundular. Aylar sonra özgürlüklerine kavuşmanın sevincini yaşıyorlardı. Ekibin içerisinde tek üzüntülü olan Zihni Koç'tu. Annesini kaybettiğini orada öğrendi ve çok üzüntülüydü.”
HEYETİ PKK'LILAR KARŞILADI
PKK' nın elindeki kamu görevlilerini teslim almak için Irak ' a giden heyet görevlileri sabah saatlerinde teslim noktasına ulaştı. Heyet Zap vadisinde Amediye yakınlarında bir noktaya geldi. Heyeti burada PKK 'lılar karşıladı.
PKK' nın elindeki kamu görevlilerini teslim almak için Irak ' a giden heyet, Zaho Vadisi Amediye yakınlarında PKK' lılarla görüşme yaptıktan sonra 8 kamu görevlisinin bulunduğu alana gitti.
REŞADİYE SALDIRI EMRİNİ VEREN PKK’LI TESLİM ETTİ
Teslim yerinde çok sayıda basın mensubunun bulunması nedeniyle sorun çıktı. Kamu görevlilerini teslim alacak heyetin araçları geri döndü. Yapılan görüşmeler sonucunda kriz çözülürken, heyet saat 10.00 sıralarında yeniden PKK’lılarla buluşması noktasına gitti.
Gelen heyeti burada, PKK yöneticilerinden ve 2009 yılında Tokat’ın Reşadiye İlçesi’nde 7 askerin şehit olduğu saldırının emrini veren 'Baver Dersim' kod adlı Süleyman Şahin ve adamları karşıladı. Heyetle PKK’lılar arasında yapılan görüşmenin ardından, grup halinde kamu görevlilerinin rehin tutulduğu ve yaklaşık 100 metre uzaklıktaki bölgeye gidildi.
Türkiye’den giden heyet üyeleri burada bir süre PKK’nın rehin tuttuğu kamu görevlileriyle görüştü. Görüşmenin ardından teslim için işlemlere başlandı.
1 SAATLİK KRİZ YAŞANDI
PKK’nın elindeki biri kaymakam sekiz kamu görevlisi BDP milletvekilleri ile İHD ile Mazlum-Der temsilcilerine, Türkiye sınırına 30 kilometre uzaklığındaki Amediye İlçesi yakınlarındaki Zap bölgesinde teslim edilecekti ancak son anda ilginç bir gelişme yaşandı.
Teslim alacak heyet buluşma noktasına 100 metre kala geri döndü. 1 saat sonra kriz aşıldı. Teslim alacak heyet ile PKK'lılar bir araya geldi, durum değerlendirmesi yapıldı. Saat 11.00'de kamu görevlileri heyete teslim edildi.
BDP'li Hüsamettin Zemberlioğlu, AFP'ye yaptığı açıklamada rehinelerin sorunsuz bir şekilde teslim alındığını açıkladı.
PKK'nın elinde bulanan rehineler serbest bırakılmadan önceki duygularını ANF'ye şöyle dile getirdi:
Kaymakam adayı Kenan Erenoğlu: Gelirken farklı bir süreç başlamıştı, giderken farklı bir süreç başladı. Hoş bir süreçteyiz. Olumlu gittiğini gözlemlediğimiz bir süreçteyiz. Biz üzerimize düşeni yaptık. Bizimle birlikte kritik bir süreç başlamıştı. Şimdi daha hoş bir hava ile ayrılıyoruz. Aileme kavuşacağımız için mutluyum.
Astsubay Abdullah Söpçeler: Ailemle buluşacağım için mutluyum. Sonuçta yaşanması gereken yaşandı. Herkes için hayırlı olsun.
Polis memuru Nadir Özgen: Sürecin iyi olmasını bekliyorum. Süreç için hayırlı olmasını bekliyorum. Gelişmeleri radyoda dinledik. Süreç inşallah iyi olur.
Er Hadi Gizli: Uzun bir süre oldu. Hayırlı olmasını diliyorum
Er Ramazan Başaran: Süreç inşallah iyi olur.
Er Reşat Çeçen: Dilerim barış olur.
Uzman çavuş Kemal Ekinci: Süreç güzel işliyor. Hayırlısı olsun. Doğmamış bir çocuğum vardı inşallah onun göreceğiz. Aileme kavuşacağım için mutluyum.
Uzman çavuş Zihni Koç: ben de diğer arkadaşlarım gibi mutluyum.
PKK’LILARIN ELİNİ SIKMADILAR
Mazlum-Der Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal ile İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da bir konuşma yaparak, atılan adımların çözüm süreceği için olumlu olduğunu ve desteklenmesi gerektiğini söyledi.
Konuşmaların ardından PKK’lılarla, Türkiye’den giden heyet, Amadiye Kaymakamı ve Emniyet Müdürü, 8 kamu görevlisinin teslim alındığına dair tutanakları imzaladı. İmzaların ardından heyet üyeleri kamu görevlileriyle öpüşüp, tokalaştı.
Teslimden sonra PKK’lı grubun lideri 'Baver Dersim' kod adlı Süleyman Şahin, kamu görevlilerinin yanına gidip, "Geçmiş olsun, bitti bu iş" diyerek ellerini sıkmak istedi. Ancak kamu görevlileri, "Biz daha önce arkadaşlarla konuşmuştuk" diyerek, PKK’lı Süleyman Şahin’in elini sıkmadı. Bunun üzerine PKK’lı Şahin, bir kamu görevlisinin omzuna dokunup "Gözünüz aydın" dedi.
DÖNDÜLER
Heyet üyeleri daha sonra 8 kamu görevlisini alarak bindirdikleri ciplerle Irak’ın Türkiye’ye açılan ve Habur Sınır Kapısı’nın karşısında yer alan İbrahim Halil Gümrük Kapısı’na doğru yola çıktı. Heyet ve 8 kamu görevlisi saat 13.30’da Halil İbrahim Sınır Kapısı’ndan geçiş yaptı.
HEYETTE KİMLER VAR?
Kaçırılan kamu görevlilerinin teslim alınması için oluşturulan heyette, MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, Genel Başkan Yardımcısı Selahattin Çoban, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, BDP Hakkari Milletvekili Adil Kurt ve Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu da bulundu.
HABUR'DA HAREKETLİ SAATLER
Sabah saatlerinden itibaren Habur'da hareketli saatler yaşandı. Çok sayıda çevik kuvvet ekibi ve panzerler Habur Sınır Kapısı'ndan içeri girdi. Basın mensuplarının içeri alınmadığı sınır kapısında sadece ticari araçların geçişlerine izin verildi.
Aileler ise Silopi Emniyet Müdürlüğü'nde bekletildi. Kuzey Irak’tan gelecek habere göre aileler güvenlik tedbirleri altında Habur’dan Kuzey Irak’a geçecekleri bildirildi.
Çevik Kuvvet ve Özel Harekat personelini taşıyan minibüs ile 9 akrep ve 3 TOMA aracı sınıra geldi.
Sabahın erken saatlerinde de 2 askeri helikopterin Hac Konaklama Tesisleri'ne indiği gözlendi. Güvenlik güçlerinin gümrük sahası çevresine konuşlandırıldığı görüldü.
Habur'daki çalışmaları organize eden Müsteşar Yardımcısı Ahmet Hamdi Nayır, Şırnak Vali Vekili Deniz Zeyrek ile Habur Mülki İdare Amiri Turgay İlhan, bu sabah saatlerinde toplantı yaptı.
SAVCI KARŞILAYACAK
PKK’nın kaçırdığı 8 kamu görevlisini teslim almak için 6 kişilik bir heyet dün Kuzey Irak’a geçmişti. Heyette şu isimler var: MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, Genel Başkan Yardımcısı Selahattin Çoban, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, BDP Hakkari Milletvekili Adil Kurt ve Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu.
Türkiye’ye giriş yapacak görevlilileri Habur Sınır Kapısı’nda bir heyet karşılayacak. Heyette, İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı başkanlığındaki heyette savcı ve sağlık personeli de yer alacak.
Yasal prosedürlerin tamamlanmasının ardından görevliler aylar sonra ailelerine kavuşacak.
PROPAGANDAYA ÖNLEM
Öte yandan, açıklama yapan İçişleri Bakanı Muammer Güler, Habur’da herhangi bir sıkıntı yaşanmayacağını düşündüğünü söyledi.
Sınırda tedbirler aldıklarını belirten Güler, “Örgüt propagandasına yönelik hareket olmaması için önlem aldık” diye konuştu.
PKK'nın kaçırdığı görevlilerin isimleri ve kaçırıldığı tarihler şöyle;
Erler Reşat Çeçan, Hadi Gizli ve Ramazan Başaran: Diyarbakır-Bingöl karayolunda (6 Ağustos 2012)
Polis memuru Nadir Özgen: Van’ın Çatak ilçesinde (10 Eylül 2011)
Kaymakam adayı Kenan Erenoğlu: Muş-Diyarbakır arasında (12 Ağustos 2011)
Astsubay Abdullah Söpçeler: Diyarbakır-Lice karayolunda (9 Temmuz 2011)
Kemal Ekinci: Şırnak’ta (1 Ekim 2011)
Uzman Çavuş Zihni Koç: Diyarbakır’ın Lice ilçesinde (9 Temmuz 2011)
Kamu görevlileri, sağlık kontrollerinin ardından aileleriyle buluştu.
PKK'nın elindeki rehineler serbest bırakıldı - Foto Galeri
PKK: Öcalan'ın çağrısı üzerine serbest bıraktık
Serbest kalan kamu görevlileri ayrılırken, kendilerini heyete teslim eden PKK’lıların başında bulunan ve Tokat’ın Reşadiye İlçesi’nde 7 askerin şehit düştüğü saldırı emrini veren 'Baver Dersim' kod adlı terörist Süleyman Şahin’in elini sıkmadı.
8 kişi arasında bulunan Uzman Çavuş Zihni Koç, annesinin öldüğünü 1.5 yıl sonra öğrendi.
'ANNESİNİN ÖLDÜĞÜNÜ ÖĞRENDİ'
İHD Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici şöyle konuştu: “Moral motivasyonları iyiydi. Sadece yorgundular. Aylar sonra özgürlüklerine kavuşmanın sevincini yaşıyorlardı. Ekibin içerisinde tek üzüntülü olan Zihni Koç'tu. Annesini kaybettiğini orada öğrendi ve çok üzüntülüydü.”
HEYETİ PKK'LILAR KARŞILADI
PKK' nın elindeki kamu görevlilerini teslim almak için Irak ' a giden heyet görevlileri sabah saatlerinde teslim noktasına ulaştı. Heyet Zap vadisinde Amediye yakınlarında bir noktaya geldi. Heyeti burada PKK 'lılar karşıladı.
PKK' nın elindeki kamu görevlilerini teslim almak için Irak ' a giden heyet, Zaho Vadisi Amediye yakınlarında PKK' lılarla görüşme yaptıktan sonra 8 kamu görevlisinin bulunduğu alana gitti.
REŞADİYE SALDIRI EMRİNİ VEREN PKK’LI TESLİM ETTİ
Teslim yerinde çok sayıda basın mensubunun bulunması nedeniyle sorun çıktı. Kamu görevlilerini teslim alacak heyetin araçları geri döndü. Yapılan görüşmeler sonucunda kriz çözülürken, heyet saat 10.00 sıralarında yeniden PKK’lılarla buluşması noktasına gitti.
Gelen heyeti burada, PKK yöneticilerinden ve 2009 yılında Tokat’ın Reşadiye İlçesi’nde 7 askerin şehit olduğu saldırının emrini veren 'Baver Dersim' kod adlı Süleyman Şahin ve adamları karşıladı. Heyetle PKK’lılar arasında yapılan görüşmenin ardından, grup halinde kamu görevlilerinin rehin tutulduğu ve yaklaşık 100 metre uzaklıktaki bölgeye gidildi.
Türkiye’den giden heyet üyeleri burada bir süre PKK’nın rehin tuttuğu kamu görevlileriyle görüştü. Görüşmenin ardından teslim için işlemlere başlandı.
1 SAATLİK KRİZ YAŞANDI
PKK’nın elindeki biri kaymakam sekiz kamu görevlisi BDP milletvekilleri ile İHD ile Mazlum-Der temsilcilerine, Türkiye sınırına 30 kilometre uzaklığındaki Amediye İlçesi yakınlarındaki Zap bölgesinde teslim edilecekti ancak son anda ilginç bir gelişme yaşandı.
Teslim alacak heyet buluşma noktasına 100 metre kala geri döndü. 1 saat sonra kriz aşıldı. Teslim alacak heyet ile PKK'lılar bir araya geldi, durum değerlendirmesi yapıldı. Saat 11.00'de kamu görevlileri heyete teslim edildi.
BDP'li Hüsamettin Zemberlioğlu, AFP'ye yaptığı açıklamada rehinelerin sorunsuz bir şekilde teslim alındığını açıkladı.
PKK'nın elinde bulanan rehineler serbest bırakılmadan önceki duygularını ANF'ye şöyle dile getirdi:
Kaymakam adayı Kenan Erenoğlu: Gelirken farklı bir süreç başlamıştı, giderken farklı bir süreç başladı. Hoş bir süreçteyiz. Olumlu gittiğini gözlemlediğimiz bir süreçteyiz. Biz üzerimize düşeni yaptık. Bizimle birlikte kritik bir süreç başlamıştı. Şimdi daha hoş bir hava ile ayrılıyoruz. Aileme kavuşacağımız için mutluyum.
Astsubay Abdullah Söpçeler: Ailemle buluşacağım için mutluyum. Sonuçta yaşanması gereken yaşandı. Herkes için hayırlı olsun.
Polis memuru Nadir Özgen: Sürecin iyi olmasını bekliyorum. Süreç için hayırlı olmasını bekliyorum. Gelişmeleri radyoda dinledik. Süreç inşallah iyi olur.
Er Hadi Gizli: Uzun bir süre oldu. Hayırlı olmasını diliyorum
Er Ramazan Başaran: Süreç inşallah iyi olur.
Er Reşat Çeçen: Dilerim barış olur.
Uzman çavuş Kemal Ekinci: Süreç güzel işliyor. Hayırlısı olsun. Doğmamış bir çocuğum vardı inşallah onun göreceğiz. Aileme kavuşacağım için mutluyum.
Uzman çavuş Zihni Koç: ben de diğer arkadaşlarım gibi mutluyum.
PKK’LILARIN ELİNİ SIKMADILAR
Mazlum-Der Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal ile İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da bir konuşma yaparak, atılan adımların çözüm süreceği için olumlu olduğunu ve desteklenmesi gerektiğini söyledi.
Konuşmaların ardından PKK’lılarla, Türkiye’den giden heyet, Amadiye Kaymakamı ve Emniyet Müdürü, 8 kamu görevlisinin teslim alındığına dair tutanakları imzaladı. İmzaların ardından heyet üyeleri kamu görevlileriyle öpüşüp, tokalaştı.
Teslimden sonra PKK’lı grubun lideri 'Baver Dersim' kod adlı Süleyman Şahin, kamu görevlilerinin yanına gidip, "Geçmiş olsun, bitti bu iş" diyerek ellerini sıkmak istedi. Ancak kamu görevlileri, "Biz daha önce arkadaşlarla konuşmuştuk" diyerek, PKK’lı Süleyman Şahin’in elini sıkmadı. Bunun üzerine PKK’lı Şahin, bir kamu görevlisinin omzuna dokunup "Gözünüz aydın" dedi.
DÖNDÜLER
Heyet üyeleri daha sonra 8 kamu görevlisini alarak bindirdikleri ciplerle Irak’ın Türkiye’ye açılan ve Habur Sınır Kapısı’nın karşısında yer alan İbrahim Halil Gümrük Kapısı’na doğru yola çıktı. Heyet ve 8 kamu görevlisi saat 13.30’da Halil İbrahim Sınır Kapısı’ndan geçiş yaptı.
HEYETTE KİMLER VAR?
Kaçırılan kamu görevlilerinin teslim alınması için oluşturulan heyette, MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, Genel Başkan Yardımcısı Selahattin Çoban, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, BDP Hakkari Milletvekili Adil Kurt ve Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu da bulundu.
HABUR'DA HAREKETLİ SAATLER
Sabah saatlerinden itibaren Habur'da hareketli saatler yaşandı. Çok sayıda çevik kuvvet ekibi ve panzerler Habur Sınır Kapısı'ndan içeri girdi. Basın mensuplarının içeri alınmadığı sınır kapısında sadece ticari araçların geçişlerine izin verildi.
Aileler ise Silopi Emniyet Müdürlüğü'nde bekletildi. Kuzey Irak’tan gelecek habere göre aileler güvenlik tedbirleri altında Habur’dan Kuzey Irak’a geçecekleri bildirildi.
Çevik Kuvvet ve Özel Harekat personelini taşıyan minibüs ile 9 akrep ve 3 TOMA aracı sınıra geldi.
Sabahın erken saatlerinde de 2 askeri helikopterin Hac Konaklama Tesisleri'ne indiği gözlendi. Güvenlik güçlerinin gümrük sahası çevresine konuşlandırıldığı görüldü.
Habur'daki çalışmaları organize eden Müsteşar Yardımcısı Ahmet Hamdi Nayır, Şırnak Vali Vekili Deniz Zeyrek ile Habur Mülki İdare Amiri Turgay İlhan, bu sabah saatlerinde toplantı yaptı.
SAVCI KARŞILAYACAK
PKK’nın kaçırdığı 8 kamu görevlisini teslim almak için 6 kişilik bir heyet dün Kuzey Irak’a geçmişti. Heyette şu isimler var: MAZLUMDER Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, Genel Başkan Yardımcısı Selahattin Çoban, İHD Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, BDP Hakkari Milletvekili Adil Kurt ve Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu.
Türkiye’ye giriş yapacak görevlilileri Habur Sınır Kapısı’nda bir heyet karşılayacak. Heyette, İçişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı başkanlığındaki heyette savcı ve sağlık personeli de yer alacak.
Yasal prosedürlerin tamamlanmasının ardından görevliler aylar sonra ailelerine kavuşacak.
PROPAGANDAYA ÖNLEM
Öte yandan, açıklama yapan İçişleri Bakanı Muammer Güler, Habur’da herhangi bir sıkıntı yaşanmayacağını düşündüğünü söyledi.
Sınırda tedbirler aldıklarını belirten Güler, “Örgüt propagandasına yönelik hareket olmaması için önlem aldık” diye konuştu.
PKK'nın kaçırdığı görevlilerin isimleri ve kaçırıldığı tarihler şöyle;
Erler Reşat Çeçan, Hadi Gizli ve Ramazan Başaran: Diyarbakır-Bingöl karayolunda (6 Ağustos 2012)
Polis memuru Nadir Özgen: Van’ın Çatak ilçesinde (10 Eylül 2011)
Kaymakam adayı Kenan Erenoğlu: Muş-Diyarbakır arasında (12 Ağustos 2011)
Astsubay Abdullah Söpçeler: Diyarbakır-Lice karayolunda (9 Temmuz 2011)
Kemal Ekinci: Şırnak’ta (1 Ekim 2011)
Uzman Çavuş Zihni Koç: Diyarbakır’ın Lice ilçesinde (9 Temmuz 2011)
BEDİR GAZVESİ
Bedir gazvesi Peygamberimizin hicretinin ikinci senesi Ramazân-ı Şerif’inde olmuştur.
Peygamber-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.), Mekkelilerin Şam'dan gelen bir ticâret kafilesini elde etmek üzere üç yüz beş zât ile Medîne-i Münevvere’den çıkmıştı. Kafile bunu haber alıp başka bir yoldan savuşup gitmiş, vaziyet hakkında Mekkelilere haber göndermişti. Mekkeliler dokuz yüz elli kişilik bir ordu ile kafileyi kurtarmaya koştular. Kafilenin savuşup kurtulmuş olduğunu haber aldıkları halde, sırf Ebû Cehil’in teşvik etmesiyle geri dönmediler, Bedir'e kadar geldiler. Müslümanlar ile savaşmak istiyorlardı.
Peygamber Efendimiz düşmanın bu hareketini haber aldı. Ashâb-ı kirâmıyla müşavere etti: “Yâ Resûllallah!. Biz sana tâbiiz, sen ne tarafa yürür isen biz de seninle beraberiz, denizlere atılacak olsan biz de beraber atılırız.” dediler. Resul-i Ekrem'e olan bağlılıklarını isbât ettiler. Artık İslâm kuvveti Bedir’e doğru yürüdü, Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) mübarek elleriyle “Burası Kureyş’ten filanın, şurası da falanın ve falanın öldürüleceği yerdir!” diyerek işaret buyurdu, sonra da hep buyurdukları gibi oldu.
Savaş başlamıştı. Nebiyy-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) “Yâ Rabbi! İslâm’a nusret et! Eğer bugün bu İslâm cemâatini helak edersen yeryüzünde sana ibâdet edecek kimseler kalmayacaktır!” diye dua etti. Nihayet, düşman ordusu fena halde bozuldu. Hâin Ebû Cehil iki genç İslâm mücâhidi tarafından öldürüldü. Düşmandan yetmiş kişi öldürülmüş, yetmiş kadar da esir alınmış idi. Müslümanlar ise ondört şehid vermişlerdi.
Bedir gazvesinde hazır bulunan ashâb-ı kiram ile mazeretlerinden dolayı hazır bulunmayan sekiz zâta ashâb-ı Bedir denir, ki tamamı üç yüz on üç zâttır. Bunların mertebeleri ashâb-ı güzîn arasında pek yüksektir. Allah Teâlâ Hazretleri cümlesinden razı olsun!
Peygamber-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.), Mekkelilerin Şam'dan gelen bir ticâret kafilesini elde etmek üzere üç yüz beş zât ile Medîne-i Münevvere’den çıkmıştı. Kafile bunu haber alıp başka bir yoldan savuşup gitmiş, vaziyet hakkında Mekkelilere haber göndermişti. Mekkeliler dokuz yüz elli kişilik bir ordu ile kafileyi kurtarmaya koştular. Kafilenin savuşup kurtulmuş olduğunu haber aldıkları halde, sırf Ebû Cehil’in teşvik etmesiyle geri dönmediler, Bedir'e kadar geldiler. Müslümanlar ile savaşmak istiyorlardı.
Peygamber Efendimiz düşmanın bu hareketini haber aldı. Ashâb-ı kirâmıyla müşavere etti: “Yâ Resûllallah!. Biz sana tâbiiz, sen ne tarafa yürür isen biz de seninle beraberiz, denizlere atılacak olsan biz de beraber atılırız.” dediler. Resul-i Ekrem'e olan bağlılıklarını isbât ettiler. Artık İslâm kuvveti Bedir’e doğru yürüdü, Resul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) mübarek elleriyle “Burası Kureyş’ten filanın, şurası da falanın ve falanın öldürüleceği yerdir!” diyerek işaret buyurdu, sonra da hep buyurdukları gibi oldu.
Savaş başlamıştı. Nebiyy-i Zîşân Efendimiz (s.a.v.) “Yâ Rabbi! İslâm’a nusret et! Eğer bugün bu İslâm cemâatini helak edersen yeryüzünde sana ibâdet edecek kimseler kalmayacaktır!” diye dua etti. Nihayet, düşman ordusu fena halde bozuldu. Hâin Ebû Cehil iki genç İslâm mücâhidi tarafından öldürüldü. Düşmandan yetmiş kişi öldürülmüş, yetmiş kadar da esir alınmış idi. Müslümanlar ise ondört şehid vermişlerdi.
Bedir gazvesinde hazır bulunan ashâb-ı kiram ile mazeretlerinden dolayı hazır bulunmayan sekiz zâta ashâb-ı Bedir denir, ki tamamı üç yüz on üç zâttır. Bunların mertebeleri ashâb-ı güzîn arasında pek yüksektir. Allah Teâlâ Hazretleri cümlesinden razı olsun!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
ERZURUM'DA HALI YIKAMA SİZE BİR TELEFON KADAR YAKIN
TOMURCUK HALI YIKAMA
0442 214 19 34
0533 371 19 33
IŞILTI HALI YIKAMA
0442 242 05 97
0530 175 3414
POLAT HALI YIKAMA
0534 334 59 08
0 507 046 83 47
BURSADAKİ TORTUM DEMİRCİLER KÖYLÜLERİNİ MİLLETÇE ALKIŞLIYORUZ
Bursa'da yaşayan köylülerimiz ayda bir 27 hane reisi olarak toplanıyor. Kuranı Kerim okuyor, dua ediyor, birbirlerinden haberdar oluyor.
FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ
FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ