Erzurum denildiğinde tarihi eserleri, kültürü, folkloru, önemli şahsiyetleri akla gelir. Bu önemli kişiliklerden biri de Naim Hoca'dır.
Naim Hoca, gençliğinden itibaren gerek arkadaşları arasında, gerek dini vazifesinden dolayı cami cemaati arasında ve gerekse esnaflığından dolayı ticaret erbabı arasında sevilen, sayılan bir şahsiyetti. O, kendisine olan saygısından ve değer vermesinden dolayı başkalarına da saygı duyan ve değer veren, kendisinden büyüklere saygı, küçüklere sevgi duyan, insanları iyiliğe yönelten, kötüden ve kötülükten uzaklaştırmaya uğraşan, yerine göre insanları iyilikle ve kırmadan uyaran bir şahsiyetti.
Naim Hocanın böyle bir kişiliğe sahip olmasının temelinde yapmacık tavırlarının bulunmaması, son derecede doğal olması, içindeki duygularını dışına aksettirmesi, kalbinin güzelliğini yüzüne yansıtması sayılabilir. Yapmacık tavırları bulunmayan Naim Hoca, fevkalade tabii hareket ettiği ve konuştuğu için de herkes tarafından sevilirdi.
Mütevaziliğinden dolayı kendisini sık sık tenkit eder ve "benden hoca olmaz, benim hocalığım hocaların olmadığı yerde olur" derdi. Bir gün Lala Paşa Camii'nde vaaz ederken "Müslüman aklın başan sesle, burdan kimler geldi kimler geçti, şimdi Solakzade içeri girse, baksa ki berber Naim Lale (Lala) Paşa kürsüsünden vaaz edir, he eyvah ey; dudular, gumrular, bülbüller getti, gargalara galan dünya" diye kendisinin ilimde üst düzey bir hoca olmadığını söyleyebilecek kadar tevazu sahibiydi. Alçak gönüllü bir insan olan Naim Hoca, imamlıktan önceki asıl mesleği berberliği hiçbir zaman inkâr etmeyerek sık sık "kargalara kalan dünya, hele hâle bakın ki asıl hocalar aşağıda oturir, berber Naim kürsüye çıkmış vaaz verir! Berber Naimden hoca olursa, artık gerisini siz düşünün!" şeklinde özeleştiride bulunmaktan geri durmazdı.
Vaaz ederken camide kendisinden daha bilgili olduğunu bildiği biri varsa, o zaman "ben hoca değilem, hoca orda" derdi.
Yapmacıklı tavırlardan uzak durur, olduğu gibi davranır ve konuşurdu. Bu doğal davranışları, onu sevenlerin sayısını her geçen gün arttırır, dinleyenlerin çoğu ona bağlanır ve sık sık gelip onun vaazlarını dinlerlerdi. Devlet yetkilileri de onun bu tabii tavırlarından dolayı ona itibar eder ve görüşlerinden istifade ederlerdi.
Naim Hoca'nın gerek arkadaşları ve dostlarıyla yaptığı gündelik konuşmalarında gerek vaazlarında ve gerekse devlet erkânıyla olan diyaloglarında çekinmeksizin telaffuz ettiği kendine özgü kavram ve söyleyişleri vardı. Bunlardan bazıları 'ola uşah Allah görir bilir', 'digget et Müslüman!', 'ellem gullem yoh', 'dalgayi değiş!', 'benim bir halım var', 'ola Müslüman buraya bak , 'digget et möhterem cemaat', 'Allah Allah, eşhedü en la ilahe illallah' 'Allah her yerde hazır nazırdır', 'ahlın başan sesle', 'mehebbetim geldi'idi.
Naim Hoca'nın Hayatı
Naim Gölleroğlu'nun ailesi, tarihe 93 Harbi olarak geçen 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi sırasında veya sonrasında Ahıska taraflarından Kars ve Hasankale yoluyla Erzurum'a gelmişlerdir. Erzurum'un Mehdi Efendi Mahallesi Gümüşgöz sokağına yerleşen bu yoksul ailenin ikinci kuşağı sayılan Sabri Efendi ile Nuşire Hanınım ikinci çocuğu olan Naim, 1925 (rumi 1341); yılında bu mahallede doğdu. Sabri Efendi, geçimini sağlamak için evlerin damlarına çekilecek olan toprağı öküz arabasıyla getirip ev sahiplerine satardı; bu nedenle Arabacı Sabri olarak tanınmıştı.
Ailenin ilk çocuğu olan Salih, okula gitmesine rağmen, evlerinin tek geçim kaynağı olan babaları Sabri Efendinin ölümü nedeniyle Naim okula gönderilemedi. Dokuz yaşma gelen Naim, ailenin geçimine katkıda bulunabilmesi amacıyla, Tebrizkapı'da berberlik yapan ve mahalleden de komşuları olan Mustafa Usta'nın yanına çırak olarak verildi.
Berberde çıraklık yaparak ailesinin geçimine katkı sağlamaya çalışan ve gençlik merdivenlerini henüz tırmanmaya başlayan Naim'in hayat çizgisi, 1939 yılında Alvar İmamı Muhammet Lütfi Efendi yi tanımasıyla belki de hayal bile edemeyeceği şekilde değişmiştir.
Alvarlı Efe Hazretleri'nin Erzurum'a yerleşmesinin ardından ilk saç tıraşını Naim Gölleroğlu yapar
Alvar'da imamlık yaptığı sırada rahatsızlığından dolayı sürekli kontrol altında olmak maksadıyla oradaki görevini bırakıp Erzurum'a yerleşme kararı alan Efe Hazretleri, Mehdi Efendi mahallesinde bir ev kiralayınca, Nuşire Hanım ve çocuklarına komşu olmuştur. Alvarlı Efe Hazretleri bu mahalleye yerleştiği sırada Naim Gölleroğlu, 14 yaşındadır ve berberlik mesleğine gireli de 6 yıl olmuştur. Erzurum ve çevresinde herkes tarafından tanınıp bilinen, kendisine çok hürmet edilen Alvarlı Efe, yerleştiği mahalledeki ilk saç tıraşını Naim Gölleroğlu'nun çalıştığı berberde bizzat Naim'e yaptırmıştır. Bu tıraş sırasında Alvarlı Efenin gönlü Naim Gölleroğlu'na, onun gönlü de Efe Hazretlerine ısınmıştır. O günden sonra Naim Gölleroğlu iş saatleri dışında komşuları Alvarlı Efe Hazretlerinin evine gidip ondan feyz almış, hocasının tıraş zamanı geldiğinde de berber malzemelerini yanma alıp tıraşını onun kendi evinde bizzat yapmıştır. Yeni usulle eğitim alamayan Naim Gölleroğlu, eski usulle ilk eğitimini ve bu meyanda dini bilgilerini Alvarlı Efe Hazretlerinden almaya, Kur'an okumayı öğrenmeye başlamıştır. Naim Gölleroğlu, sempatik tavırları ve zekâsıyla kısa sürede Efe Hazretlerinin gönlünü ve takdirini kazanmış, ona saygıda kusur etmeyerek Efe'nin hayatta olduğu süre içinde hayır duasını almıştır.
Askere giden Naim Gölleroğlu'na Alvarlı Efe Kerameti
Zamanını, bir taraftan berberlik yaparak, bir taraftan da Alvarlı Efenin iki küçük odadan ibaret evindeki sohbet ve zikirlerini dinleyerek değerlendiren Naim Gölleroğlu, askerlik vakti geldiğinde maddi sıkıntıdan dolayı ailesinin nasıl geçineceğine dair düşüncelere dalmışsa da "rızkı veren Allah'tır" düsturunun gereğini yerine getirerek askerliğe başlamıştır. Naim Gölleroğlu, 1944-47 yılları arasında önce üç aylık acemiliğini, sonra Alvarlı Efe'nin de girişimleriyle usta askerliğini Erzurum'da, daha sonraları Silah Fabrikası olarak da isimlendirilen Ağır Bakım'da Harp Sanayii askeri olarak yapmıştır. Üstelik o günkü şartlarda, bu Harp Sanayii askerliğinden dolayı askeriyeden oldukça iyi bir maaş almaya başlayınca yüzü gülmüş ve sıkıntılar içinde bulunan ailesinin geçimine daha fazla katkıda bulunmuştur.
Bir gönül adamı olan Alvarlı Efe Hazretlerinden aldığı feyzle Naim Gölleroğlu da gönül ehli olma yolunda ilk adımları bu fabrikadaki makinaların seslerinden çıkardığı anlamlarla ortaya koymaya başlamıştır. Makine ve torna kısımlarına gittiği zamanlarda oralardaki makinaların çıkardığı sesleri Alvarlı Efe nin dergâhındaki zikirlere benzeterek makinaların seslerine "Ya Allah, Ya Allah, Ya Allah..." şeklinde eşlik eden Naim Gölleroğlu, bu hususta kendisine soru soranlara, âlemde sadece canlı varlıkların değil, cansız varlıkların bile kendi lisanlarıyla Allah'ı zikrettiklerini söylermiş.
Okuma ve öğrenmeye çok meraklı olan Naim Usta
Askerlik sonrası kendine ait berber dükkanı açan, okuma ve öğrenmeye çok meraklı olan Naim Usta, kendine ait bir dükkânı olunca, berber dükkânında da bu konuda bir şeyler yapmayı kafasına koymuştur. Öncelikli hedefi, okumayı öğrendiği Kur'an'ı ilerletip daha iyi okumakmış. Nitekim dükkânda müşteri olmadığı kısa anlarda bir gazetenin arasına, kopardığı Kur'an yapraklarından koyup onları okumaya çalışırmış.
Yeni harflerden oluşan Türk alfabesini ise okula gitmediği için, kendi başına öğrenmeye çalışıyormuş. Okumayı tam sökemediğinden dolayı da bazen gazeteyi ters tutarak arasına Kur'an sayfalarını koyduğu oluyormuş. Bu yüzden dükkâna gelen okuma yazma bilenler 'Yav Naim Usta, gazeteyi ters tutmuşsun!' diye uyarırlarmış. Naim Usta'nın böyle yapmasının nedeni, o yıllarda yaşanan bazı sıkıntılardan dolayı herkesin istediği gibi dini eğitim alamamasıymış. Kendi okumasını ilerletmek için; müşterisi bulunmadığı zamanlarda sık sık dükkânım terk edip, Bakırcı Camiine ve Taş Cami'ye giderek buraların hocalarından dersler almıştır. Hatta daha iyi çalışabilmek için bazı geceler bu camilerin medreselerinde sabahladığı da olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder