BİR FATİHA DA SENDEN OLSUN
KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ? TIKLA DA GÖR
Allah (cc), Kuran-ı Kerim’de Ankebut suresi 55. ayetinde:” Her canlı ölümü tadacaktır.”diyor. Bizler ve bu yazıyı siz...
30 Mayıs 2011
Kur’ân’daki Peygamber Kıssalarını Nasıl Okumalıyız?
Kur’ân neden kıssalar anlatır?
Onu, uslubuna ve konularına alışık bir gözle değil de ilk kez okuyanlar bu kadar sık kıssa anlatan ve üstelik de aynı kıssayı bazen defalarca anlatan bir kitapla karşılaştıklarında neler hisseder?
Allah’ın insanlığa indirdiği en son mesajı okurken kendi hayatı ile ilgili ilahî beklentileri bulmak isteyen biri yoğun bir şekilde binlerce yıl öncesinin kıssalarını bulunca ne düşünür?
Evrensel bir ilahî metinde, üzerinde fazlaca düşünmeye zaman ayırmadan bugüne ve kendi sorunlarına doğrudan mesajlar bulmak isteyen günümüz insanının binlerce yıl öncesinin olaylarını anlatan bir kitapla karşılaşması onu nasıl şaşırtır ve sukut-u hayale uğratır.
Günümüz insanının en önemli özelliği, düşünerek sonucu kendisinin çıkaracak kadar vaktinin olmamasıdır. O hep kendi ürettiği sorunlara sizin paket sonuçlarla çözüm bulmanızı ister. Bir sorun karşısında iki ya da daha fazla seçeneğin önüne konması bile onu zor durumda bırakır. Çünkü bu durum onun kararlarını kendisinin almasına ve bu kararın sorumluluğunu da bizzat kendisinin üstlenmesine neden olur. Özellikle dinî konularda danışan insanların onları bir kaç seçenek karşısında serbest bırakmanız durumunda ne kadar şaşırıp bocaladıklarını kendi tecrübelerimizle biliyoruz. İnsanlar ne kadar aksini iddia etseler de aslında hayatlarına dair kararlarını kendileri almaktan son derece ürkmekteler. Erich Fromm’un dediği gibi özgürlük sorumluluk demek olduğundan aslında çoğu insan özgürlükten kaçmakta ve bağımlılığın güvenli kucağına koşmaktadır.
“Kur’ân neden kıssalar anlatır?” sorusu Kur’ân’ın yetiştirmek istediği insan tipiyle alakalıdır. Bu soruya doğru cevap verebilmek için önce “Kur’ân nasıl bir insan yetiştirmek istiyor?” sorusunu cevaplamamız gerekmektedir.
Kur’ân bizi nasıl görmek istiyor? Yalnızca inancımız, ibadetlerimiz ve dindarlığımız açısından değil; aynı zamanda kişiliğimiz, karakterimiz, dünyaya bakışımız, insanlığımız ve bütün bir halet-i ruhiyemiz açısından bizi nasıl görmek istiyor? Sağlam iman, güzel ibadet, samimi dindarlık hep bu karakterin üzerine bina edilecektir. İnsani değerler açısından Allah’ın istediği gibi olamayan dinî değerler açısından Allah’ın istediği gibi olabilir mi? Allah’ın istediği gibi olmak derken sadece davranışlardan bahsetmiyoruz; aksine davranışlarımızın kaynağı olan düşünce ve duygularımızın Allah’ın istediği gibi olmasından bahsediyoruz. Zihnen ve kalben salim olmayan birinin salim davranışlar gösterebilmesi mümkün mü? Gönlünden geçenlerin aksine davranabilmeyi insan ne kadar sürdürebilir ki? İnsan davranışları üzerine çalışanlar bunun ancak kısa süreli ilişkiler için mümkün olabileceğini söylüyorlar. Hayatımızın asıl kalitesini belirleyen uzun süreli ilişkilerdeyse sürekli rol yapabilmemiz neredeyse imkansız. Hep -mış gibi- yaparak yaşamak insanlardan çok daha önce kendini kandırmak ve kendi biricikliğine ihanet ederek sıradanlaşmaya yol açar. Bütün benliği ile Müslümanlaşamayan birisinin yalnızca görüntü olarak Müslümanlaşması yani bir nevi -mış gibi- yapması hiç yoktan iyi gibi gözükse ve hepten boşvermeye tercih edilecek takdire şayan bir gayret olarak algılanması gerekse de Allah’ın bizden asıl istediğinin bu olmadığı açıktır.
Benlik, kişinin kendisini algılama biçimi, insanın bizzat kendisi hakkındaki kanaatlerinin toplamı ve varoluşuna yönelik değer yargılarının bütünü ise günlük yaşantımızda bize en önemsiz ve basit gelen küçük bir davranışımızın dahi aslında benlik algılayışımız hakkında nasıl önemli ipuçları içerdiğini görebiliriz. Bu açıdan bakmadığımızda önemsiz olan hiçbir şeyin olmadığını yerken, içerken, giyinirken, kazanır-harcarken, alışveriş yaparken, misafir olur ve misafir ağırlarken, çocuklardan bahsederken, para edinirken, dostlarımızı dinler ya da onlara bir şeyler anlatırken, okumak için bir kitap seçerken, birine rastladığımızda yüzümüzdeki ilk ifadeyi takınırken, aslında bunların ve daha fazlasının bizim temel insani yapımızın bariz dışavurumları olduğunu göremeyiz. Karşımızdaki insanın ve hayatın bize davranışını bizim tetiklediğimizi, bizden gelen uyaranı kendi benlik düzeyinde yorumlayarak bize yansıttığını görmek yerine, hep haksızlığa uğradığımızı düşünüp kendimize acıyarak mutlu olmayı seçeriz. Başarısızlığımızın sebepleri arasında bizim dışımızda ve engelleyemeyeceğimiz bir tanesi hep orada bir yerde yeri gelince kullanılmak üzere hazır bekler.
İşte Kur’ân’ın yetiştirmek istediği insan tipi hayatın şartlarını gerekçe göstererek kendi sıradanlığını, başarısızlığını, itilip-kakılmasını ve daha da önemlisi ilkelerine göre bir hayat ortaya koyamamasını mazur gören ve gösteren biri olamaz. Çünkü Kur’ân’ın bize anlattığı kıssalarda olumlanan ve âlemlere örnek olarak sunulan insanlar hemen her zaman bizlerden daha olumsuz toplumsal şartlarla karşılaşmışlar, ama hiç bir zaman o şartların mahkumu olmamışlardır. Hep dönüştüren insanlar olmuşlar; dönüştüremedikleri durumlarda dönüşen olma rahatlığını da seçmemişlerdir.
“Kur’ân neden kıssalar anlatır?” sorusunun cevabını ararken genellikle “örnek sunma” açıklaması çıkar karşımıza. Bu o kadar açık bir sebeptir ki bizi tatmin etmez. İnsan cinsinin hayatının her döneminde müsbet-menfi örnek şahsiyetlerle tanışma ve onları model alma davranışı bugün beşeri ilimlerle azıcık ilgilenen herkesin malumudur. Dahası aklın muktezasıdır.
Kur’ân kıssaları elbette ve kesinlikle insanın bu ihtiyacına cevap verir. Ama bunun da ötesinde Kur’ân, kıssalar anlatarak inşai âyetlerinin insanoğlunun nefsani dürtüleri doğrultusunda yorumlanmasını engeller. Bir konuyu insanlara gerek ders verme, gerek öğüt ve nasihat yoluyla, gerekse de ilmî bir konferans usulüyle sunan kişiler anlattıkları konunun muhatapları tarafından yanlış anlaşılmasını engellemek, daha anlaşılır ve akıllarda kalır hale getirebilmek ya da mevzunun -özellikle ahlaki bir konu ise – yaşanabilirliğini gösterebilmek amacıyla yaşanmış ya da muhayyel örnekler verirler. Bu bir eğitim metodudur. Muhatabımızın zihnindeki şüpheleri bertaraf eder. Aynı zamanda elbette bir model sunmuş olur. Kur’ân kıssaları da aynen bu şekilde Kur’ân’ın kıssalar dışındaki âyetlerinin doğru anlaşılmasını ve hep hazırda bekleyen mazeretler üretme mekanizmasının devre dışı kalmasını sağlar.
Daha bunun gibi sayısız hikmete mebni anlatılan Kur’ân Kıssaları her zaman muhataplarının hayatlarının içinde olmaya devam edecek ve onlara, ötelerden, kişiye özel mesajlar taşımayı sürdürecektir. Elbette onları öyle okumaya niyet edenlere…
Onu, uslubuna ve konularına alışık bir gözle değil de ilk kez okuyanlar bu kadar sık kıssa anlatan ve üstelik de aynı kıssayı bazen defalarca anlatan bir kitapla karşılaştıklarında neler hisseder?
Allah’ın insanlığa indirdiği en son mesajı okurken kendi hayatı ile ilgili ilahî beklentileri bulmak isteyen biri yoğun bir şekilde binlerce yıl öncesinin kıssalarını bulunca ne düşünür?
Evrensel bir ilahî metinde, üzerinde fazlaca düşünmeye zaman ayırmadan bugüne ve kendi sorunlarına doğrudan mesajlar bulmak isteyen günümüz insanının binlerce yıl öncesinin olaylarını anlatan bir kitapla karşılaşması onu nasıl şaşırtır ve sukut-u hayale uğratır.
Günümüz insanının en önemli özelliği, düşünerek sonucu kendisinin çıkaracak kadar vaktinin olmamasıdır. O hep kendi ürettiği sorunlara sizin paket sonuçlarla çözüm bulmanızı ister. Bir sorun karşısında iki ya da daha fazla seçeneğin önüne konması bile onu zor durumda bırakır. Çünkü bu durum onun kararlarını kendisinin almasına ve bu kararın sorumluluğunu da bizzat kendisinin üstlenmesine neden olur. Özellikle dinî konularda danışan insanların onları bir kaç seçenek karşısında serbest bırakmanız durumunda ne kadar şaşırıp bocaladıklarını kendi tecrübelerimizle biliyoruz. İnsanlar ne kadar aksini iddia etseler de aslında hayatlarına dair kararlarını kendileri almaktan son derece ürkmekteler. Erich Fromm’un dediği gibi özgürlük sorumluluk demek olduğundan aslında çoğu insan özgürlükten kaçmakta ve bağımlılığın güvenli kucağına koşmaktadır.
“Kur’ân neden kıssalar anlatır?” sorusu Kur’ân’ın yetiştirmek istediği insan tipiyle alakalıdır. Bu soruya doğru cevap verebilmek için önce “Kur’ân nasıl bir insan yetiştirmek istiyor?” sorusunu cevaplamamız gerekmektedir.
Kur’ân bizi nasıl görmek istiyor? Yalnızca inancımız, ibadetlerimiz ve dindarlığımız açısından değil; aynı zamanda kişiliğimiz, karakterimiz, dünyaya bakışımız, insanlığımız ve bütün bir halet-i ruhiyemiz açısından bizi nasıl görmek istiyor? Sağlam iman, güzel ibadet, samimi dindarlık hep bu karakterin üzerine bina edilecektir. İnsani değerler açısından Allah’ın istediği gibi olamayan dinî değerler açısından Allah’ın istediği gibi olabilir mi? Allah’ın istediği gibi olmak derken sadece davranışlardan bahsetmiyoruz; aksine davranışlarımızın kaynağı olan düşünce ve duygularımızın Allah’ın istediği gibi olmasından bahsediyoruz. Zihnen ve kalben salim olmayan birinin salim davranışlar gösterebilmesi mümkün mü? Gönlünden geçenlerin aksine davranabilmeyi insan ne kadar sürdürebilir ki? İnsan davranışları üzerine çalışanlar bunun ancak kısa süreli ilişkiler için mümkün olabileceğini söylüyorlar. Hayatımızın asıl kalitesini belirleyen uzun süreli ilişkilerdeyse sürekli rol yapabilmemiz neredeyse imkansız. Hep -mış gibi- yaparak yaşamak insanlardan çok daha önce kendini kandırmak ve kendi biricikliğine ihanet ederek sıradanlaşmaya yol açar. Bütün benliği ile Müslümanlaşamayan birisinin yalnızca görüntü olarak Müslümanlaşması yani bir nevi -mış gibi- yapması hiç yoktan iyi gibi gözükse ve hepten boşvermeye tercih edilecek takdire şayan bir gayret olarak algılanması gerekse de Allah’ın bizden asıl istediğinin bu olmadığı açıktır.
Benlik, kişinin kendisini algılama biçimi, insanın bizzat kendisi hakkındaki kanaatlerinin toplamı ve varoluşuna yönelik değer yargılarının bütünü ise günlük yaşantımızda bize en önemsiz ve basit gelen küçük bir davranışımızın dahi aslında benlik algılayışımız hakkında nasıl önemli ipuçları içerdiğini görebiliriz. Bu açıdan bakmadığımızda önemsiz olan hiçbir şeyin olmadığını yerken, içerken, giyinirken, kazanır-harcarken, alışveriş yaparken, misafir olur ve misafir ağırlarken, çocuklardan bahsederken, para edinirken, dostlarımızı dinler ya da onlara bir şeyler anlatırken, okumak için bir kitap seçerken, birine rastladığımızda yüzümüzdeki ilk ifadeyi takınırken, aslında bunların ve daha fazlasının bizim temel insani yapımızın bariz dışavurumları olduğunu göremeyiz. Karşımızdaki insanın ve hayatın bize davranışını bizim tetiklediğimizi, bizden gelen uyaranı kendi benlik düzeyinde yorumlayarak bize yansıttığını görmek yerine, hep haksızlığa uğradığımızı düşünüp kendimize acıyarak mutlu olmayı seçeriz. Başarısızlığımızın sebepleri arasında bizim dışımızda ve engelleyemeyeceğimiz bir tanesi hep orada bir yerde yeri gelince kullanılmak üzere hazır bekler.
İşte Kur’ân’ın yetiştirmek istediği insan tipi hayatın şartlarını gerekçe göstererek kendi sıradanlığını, başarısızlığını, itilip-kakılmasını ve daha da önemlisi ilkelerine göre bir hayat ortaya koyamamasını mazur gören ve gösteren biri olamaz. Çünkü Kur’ân’ın bize anlattığı kıssalarda olumlanan ve âlemlere örnek olarak sunulan insanlar hemen her zaman bizlerden daha olumsuz toplumsal şartlarla karşılaşmışlar, ama hiç bir zaman o şartların mahkumu olmamışlardır. Hep dönüştüren insanlar olmuşlar; dönüştüremedikleri durumlarda dönüşen olma rahatlığını da seçmemişlerdir.
“Kur’ân neden kıssalar anlatır?” sorusunun cevabını ararken genellikle “örnek sunma” açıklaması çıkar karşımıza. Bu o kadar açık bir sebeptir ki bizi tatmin etmez. İnsan cinsinin hayatının her döneminde müsbet-menfi örnek şahsiyetlerle tanışma ve onları model alma davranışı bugün beşeri ilimlerle azıcık ilgilenen herkesin malumudur. Dahası aklın muktezasıdır.
Kur’ân kıssaları elbette ve kesinlikle insanın bu ihtiyacına cevap verir. Ama bunun da ötesinde Kur’ân, kıssalar anlatarak inşai âyetlerinin insanoğlunun nefsani dürtüleri doğrultusunda yorumlanmasını engeller. Bir konuyu insanlara gerek ders verme, gerek öğüt ve nasihat yoluyla, gerekse de ilmî bir konferans usulüyle sunan kişiler anlattıkları konunun muhatapları tarafından yanlış anlaşılmasını engellemek, daha anlaşılır ve akıllarda kalır hale getirebilmek ya da mevzunun -özellikle ahlaki bir konu ise – yaşanabilirliğini gösterebilmek amacıyla yaşanmış ya da muhayyel örnekler verirler. Bu bir eğitim metodudur. Muhatabımızın zihnindeki şüpheleri bertaraf eder. Aynı zamanda elbette bir model sunmuş olur. Kur’ân kıssaları da aynen bu şekilde Kur’ân’ın kıssalar dışındaki âyetlerinin doğru anlaşılmasını ve hep hazırda bekleyen mazeretler üretme mekanizmasının devre dışı kalmasını sağlar.
Daha bunun gibi sayısız hikmete mebni anlatılan Kur’ân Kıssaları her zaman muhataplarının hayatlarının içinde olmaya devam edecek ve onlara, ötelerden, kişiye özel mesajlar taşımayı sürdürecektir. Elbette onları öyle okumaya niyet edenlere…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
ERZURUM'DA HALI YIKAMA SİZE BİR TELEFON KADAR YAKIN
TOMURCUK HALI YIKAMA
0442 214 19 34
0533 371 19 33
IŞILTI HALI YIKAMA
0442 242 05 97
0530 175 3414
POLAT HALI YIKAMA
0534 334 59 08
0 507 046 83 47
BURSADAKİ TORTUM DEMİRCİLER KÖYLÜLERİNİ MİLLETÇE ALKIŞLIYORUZ
Bursa'da yaşayan köylülerimiz ayda bir 27 hane reisi olarak toplanıyor. Kuranı Kerim okuyor, dua ediyor, birbirlerinden haberdar oluyor.
FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ
FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder