Bismillahirrahmanirrahim.
Bizleri Müslüman olarak
yaratan, peygamber ve sahabe sevgisiyle donatan, Mevla Tealaya sonsuz hamd
olsun. Âşıkların gözyaşları adedince,
denizlerin damlaları adedinde, Salât ve selam Hz. Muhammed (s.a.v.) ‘e âline
olsun.
Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala ali Muhammed
Değerli
okurlarım! Sevgililer sevgilisi (s.a.v.)
Mekke-i Mükerreme’de Hira Nur dağında
ilahi vahyi telakki etmekle yalnız Hicaz bölgesine değil bütün dünyanında dini,
ahlaki, içtimai çehresini değiştirmek gibi ağır ve çetin bir vazifeyi tek
başına yüklenmiş oluyordu.
Efendimiz
(s.a.v.) ilk önce doğru yola kılavuzlayacağı Arabistan ülkesi, çeşitli
din ve mezheplerin, kötü geleneklerin, hurafelerin, her türlü ahlaksızlıkların
dalgalandığı bir ülke idi.
Orada içki, kumar, hırsızlık, vurgunculuk önlenemez
bir hale geldiği gibi yetimlerin, dulların, öksüzlerin, acizlerin mallarını
ellerinden almak, zengin ve güzel kadınları kaçırmak gibi zorbalıklar vardı.
Kız çocuğu dünyaya getirmek
yüz karası sayılırdı, kız çocuğu olan
baba kızı olduğu için cahiliye döneminde yüz karası sayılır, başını yerden
kaldırıp insanların yüzüne bakamazdı.
Kızın babası kız çocukları “dört beş” yaşına
gelince babası annesine kızımı dayısına götüreceğim onu yıka güzel kokular sür,
temiz elbiselerini giydir derdi.
Çaresiz anne de bu kelimenin ne anlama geldiğini çok
iyi bilir ancak yapacağı bir şey yoktur. Sessizce ağlar, ağlar ve gözyaşlarını
içine gömer.
Anne ciğer paresi yavrusunu yıkar temizler, baba
kızının elinden tutarak evden uzaklaşır daha önce kazdığı bir çukurun yanına
kadar ciğer paresi kızını götürür.
Baba kızına bir tekme vurarak diri diri toprağa gömer,
kızın çığlık sesleri onlara mey sesi gibi gelirdi. Veya ellerinden tutulup su
kuyularına atılır, onların boğulup gitmelerine karşı hissiz kalınırdı.
Darimi’nin Sünen’inde bildirildiğine göre bir gün
Güzeller Güzeli’ne (s.a.v.) bir adam gelip “Ya Rasulallah ! Biz
cahiliyet devrinde yaşamış insanlarız.
Putlara tapar, çocuklarımızı öldürürdük. Benim bir
kızım vardı. Çağırdığım zaman yanıma sevinerek gelirdi.
Bir gün yine onu çağırmıştım. Koşarak geldi, arkama
düştü. Onu evimize uzak olmayan bir kuyumuza kadar götürdüm. Elinden tutup kuyuya atıverdim onun bana son
sözü ‘babacığım babacığım!’ beni kuyuya niye