Bismillahirrahmanirrahim
Bütün
hamtlar ve övgüler Allahu Teâlâ’ya mahsustur. Kâinat’ın zerresi adedince, Salât
ve selam bütün insanlığın Efendisi, Hz. Muhammed (s.a.v.) ‘e âline ve ashabına
olsun.
Allahumme salli ala Muhammed’in ve ala
ali Muhammed
Değerli okurlarım! Allahü Telalanın bütün dünyadaki insanlar arasında, her bakımdan, en
üstün, en güzel, en şerefli olarak yarattığı ve bütün insanlara seçip
gönderdiği, son ve en üstün peygamber.
Her şey O’nun hürmetine
yaratıldı.
O, Allahü Teâlânın Resûlü,
son peygamberidir.
Allahü Teâlâ bütün
peygamberlerine ismi ile hitap ettiği hâlde, O’na Habîbim (sevgilim) diyerek
hitap etmiştir..
Bütün mahlûkatı O’nun
şerefine yaratmıştır.
Allahü Teâlâ kullarına râzı
olduğu yolu göstermek için çeşitli kavimlere zaman zaman peygamberler
göndermiştir.
Güzellerin en güzeli (s.a.v.)
ise son Peygamber olarak bütün insanlara ve cinlere gönderdi. Bunun için
Peygamberimiz (s.a.v.) “Hatem-ül-enbiyâdır.”
Her peygamber, kendi
zamanında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden her bakımdan üstündür.
Sevililer sevgilisi her
zamanda, her memlekette, yani dünya yaratıldığı günden, kıyamet kopuncaya
kadar, gelmiş ve gelecek bütün varlıkların her bakımdan en üstünü, en
faziletlisidir.
Hiçbir kimse hiç bir
bakımdan O’nun üstünde değildir. Efendimiz (s.a.v.) hâdis-i şerifte şöyle buyurdu:
Ben, Abdullah, Abdülmuttalib, Hâşim, Abdü Menaf,
Kuseyy, Kilâb, Mürre, Kâ’b, Lüveyy, Gâlib, Fihr, Mâlik, Nadr, Kinâne, Huzeyme,
Müdrike, İlyâs, Mudar, Nizâr, Me’âdd, Adnan oğlu Muhammedim.
Mensûb olduğum topluluk, ne zaman
ikiye ayrılmış ise, Allahu Teala beni muhakkak onların en hayırlı olan
tarafında bulundurmuştur.
Ben cahiliye, ahlâksızlıklarından hiçbir şey
bulaşmaksızın ana ve babamdan meydana geldim.
Ben, Âdemden babama ve anneme gelinceye kadar, hep
nikâhlı anne babadan meydana geldim.
Ben
ana ve baba itibariyle en hayırlınızım.” Başka bir hâdis-i
şerifte de, “Allahü teâlâ, İbrahim oğullarından İsmail’i seçti. İsmail oğullarından
Kinâneoğullarını seçti. Kinâneoğullarından Kureyşi seçti.
Kureyşten
Haşim oğullarını seçti. Haşim oğullarından Abdülmuttaliboğullarını seçti.
Abdülmuttaliboğullarından da beni seçti.” buyurdu.
Efendimiz
(s.a.v.) Kureyş kabilesinin Hâşimoğulları kolundandır. Babam Abdullah’dır.
Abdullahın babası Abdülmuttalib, annesi de Fâtımâ
binti Amr’dır.
Sevgilinin dedesi Abdülmuttalib, Mekke-i Mükerreme’i
Mükerreme’nin hakimi ve Arapların şeref itibariyle en üstün kabilesi olan
Kureyş kabilesine mensûbtu.
Abdülmuttalib’in alnında Hz. Muhammed (s.a.v.) nuru
parladığından Kureyş kavmi onunla bereketlenirdi.
Peygamberimizin (s.a.v.) dedesi Abdülmuttalib,
oğulları arasında en çok Abdullah’ı severdi.
Çünkü onun alnında Hz. Muhammed aleyhisselâmın nuru
parlıyordu.
Abdullah
babası Adülmuttalib’e şöyle derdi:
“Babacığım, her nereye gitsem belimden bir nûr çıkıyor. Sonra toplanıp, başımın üstünde bulut
gibi duruyor. Tekrar gelip belime
giriyor.
Ne zaman bir yere otursam yer bana diyor ki:
Ey Abdullah,
sana selâm olsun. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) nuru sende
emanettir.
Ne zaman bir kuru ağaç altına otursam, derhal yeşerip
bana gölge oluyor.
Kalkıp gidince de yine kuru oluyor. Ey babacığım bu hal nedir?