BİR FATİHA DA SENDEN OLSUN

KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ? TIKLA DA GÖR

             Allah (cc), Kuran-ı Kerim’de Ankebut suresi   55. ayetinde:” Her canlı ölümü tadacaktır.”diyor. Bizler ve bu yazıyı siz...

30 Ocak 2013

AVRUPA' DA YÜZDE 21 TÜRKİYE' DE ON BİNDE 1


Televizyon izliyor, internete giriyor ama okumuyoruz. UNESCO tarafından yapılan araştırmaya göre, Türkiye'de okuma alışkanlığı yok denecek kadar az. Avrupa'da yüzde 21 olan kitap okuma oranı, Türkiye'de sadece on binde bir.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu UNESCO, dünyadaki okuma alışkanlıklarını rapor haline getirdi. Rapora göre, Türkiye, kitap okuma oranında dünya ülkeleri arasında 86'ncı sırada yer alıyor.

Avrupa'da yüzde 21 olan kitap okuma alışkanlığı Türkiye'de yok denecek kadar az.

"Genelde aşk kitapları okuyoruz"

Konuyla ilgili açıklama yapan Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Gülmira Kuruoğlu, "Türkiye'de on binde bir kişi kitap okuyor yılda. Yani bizim çok geride olduğumuzu çevremize baktığımızda da görüyoruz. Okuma türlerine baktığımızda da genelde aşk kitapları okunuyor" dedi.

Yılda kitaba ayrılan süre bir günlük TV izleme süresiyle aynı: 6 saat

Araştırmaya göre, günde ortalama 6 saat televizyon izleyip 3 saat internette gezinen Türk halkı ne yazık ki, kitap okumaya yılda sadece 6 saatini ayırıyor.

TRT Haber'in mikrofonlarını uzattığı vatandaşların çoğu ise son okuduğu kitabın ismini bile hatırlamıyor.

İhtiyaç listesinde 235. sırada

Kitap Türkiye'deki ihtiyaç maddeleri listesinde 235'nci sırada yer alıyor.

Bir vatandaş, "Okuyucu kitlesi maalesef yok. Artık herkes televizyonda geçiriyor, internette geçiriyor vaktini. kitaba ilgi maalesef yok" diyor.

Kitap beyin gelişimi açısından oldukça önemli

Oysa kitap okumak kişisel gelişimin yanı sıra beyin gelişimi açısından da oldukça önemli.

Dokuz Eylül Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Gülmira Kuruoğlu, bu konuda şunları söyledi:

"Beynimiz sağ ve sol hemisferlerden oluşmaktadır ve kitap okurken biz ağırlıkla sol hemisferimizi geliştirmekteyiz. Bu da mantıksal matematiksel ve sözel hemisferdir ama televizyon izlerken biz sadece sağ hemisferi geliştirmekteyiz. Yani sol hemisfer bayağı geride kalmaktadır. Bu da beynin tüm olarak gelişmesini, oluşumunu etkilemektedir."

Uzmanlar, özellikle çocuklara mutlaka kitap okuma alışkanlığının kazandırılması gerektiğini belirtiyor.

29 Ocak 2013

İffetli Evler, Çıplak Evler

Yaşlı kadın, usulca odasından çıktı. Salondan torunu ile gelinin sesleri geliyordu:
"-Oğlum, sofra hazır, çorbanı koydum; haydi gel de soğutmadan ye!.."

Salonun en kuytu yerine geçti, yerde kendine ait köyden getirdiği minderin üzerine oturdu. Çocuk, babaannesini görünce:

"-Babaanneciğim, gel beraber yiyelim!.." dedi.

Yaşlı kadın mânidâr bir şekilde iç çektikten sonra:

"-Evin erkeği gelmeden akşam sofrasına oturulmaz. Hele babanız gelsin, beraberce yeriz inşaâllah!" dedi.

Evin gelini:

"-Aman anneciğim, eskidenmiş onlar!.. Şimdi acıkan yemek sofrasına oturur, o da gelince yer." dedi. Yaşlı kadın:

"-Kızım, nasıl insanların bir edebi, hayâsı, iffeti varsa, evlerin de iffeti ve edebi vardır."

Torunu dayanamayarak alaycı bir tavırla söze karıştı:

"-Yaa babaanne, neymiş bu evlerin iffeti... Anlat bakalım, merak ettim!.." dedi.

Yaşlı kadın söze başladı:

"-Biz küçükken annelerimizden önce babalarımızın karşısında edepli oturmayı öğrenirdik. Evde babamız, annemiz varken ayağımız uzatıp oturmaz, büyüklerimiz konuşurken söz hakkı verilmedikçe söze dâhil olmazdık. Büyüklerimiz odaya girdiğinde hemen toparlanır, kalkıp onlara oturmaları için yer verirdik. Aslâ babamız sofraya oturmadan sofraya el uzatmazdık.

Babamız gelir, «Besmele» çeker, «Haydi buyurun.» derdi. Huzurla hepimiz başlardık yemeğe... Sonunda da sofra duâsını kardeşlerimiz aramızda sıra ile okurduk. Hiç âilece yenen yemek kadar lezzetli yemek olur mu? Bu sofranın edebidir, yavrum!.."

Torunu:

"-Bu kadar baskı karşısında depresyona girmez miydiniz babaanneciğim!" dedi.

"-Hayır, yavrum bizim zamanımızda saygı olduğu için sevgi hep bâkî kalırdı. Sevgi var oldukça da hiç depresyona giren olmazdı. Yemekler lezzetli, uykular dinlendiriciydi. Biliyor musun? Ben depresyon kelimesini ilk defa burada duydum, hattâ köyümüzde bir tane akıldan mahrum birisi vardı, «Deli İbram» derlerdi. Vallahi, o bile o kadar mutluydu ki, anlatamam. Akşama kadar sokakta çocuklarla oynar, acıkınca bir kapıyı tıklatır; «Aba acıktım, aba su ver!» derdi. Hangi kapıyı çalsa, boş çevrilmezdi. Berber saçları uzadıkça tıraş eder, hamamcı arada yıkardı. Cumaları esnaf elinden tutar, namaza bile götürürlerdi. Yani hiç kimse onu dışlamazdı..

Şimdi hiçbir şeye saygı kalmadı. Bak evlere bile saygı yok bu şehirde! Herkes akşam olduğu hâlde perdelerini örtmemiş, bütün evlerin içi görünüyor, ama kimse utanmıyor. Biz daha hava kararmaya başlamadan kalın perdelerimizi çeker, ondan sonra evin ışıklarını yakardık. Hattâ perde kapalıyken üzerimizi değiştirmeye edep eder; ışığı söndürür, yere çömelir öyle üzerimizi değiştirirdik. Gölgemizin bile dışarıdan görünebileceğini düşününce yüzümüz kızarırdı."

Bu sırada gelini, oturduğu yerden kalktı, mahcup bir edâ ile salonun perdelerini çekti.

"-«Evin edebi, önce perdesinin çekilip çekilmediğinden belli olur.» derdi büyüklerimiz... Evler, kocaman duvarlarla çevrilmiş avluların içinde olduğu hâlde hiç kimse iç çamaşırlarını ulu orta asmazdı, ev ahâlisinden bile edep ederlerdi. Ben daha küçükken giydiğim şalvarı en ön ipe asmışım, hemen anam gelip; «Kız, baban bugün avluya çıktı, senin şalvarın asılı idi, utancımdan yerin dibine girdim. Bir daha öyle ortaya asma, çamaşırların en arkasındaki ipe as!.. Üstüne uzun bir tülbent ört, sonra mandalla... Altında ne olduğu görünmesin!.. İffetimiz, edebimiz bir giderse, ortada îmanımız kalmaz!..» dedi. Tabiî ben 12 yaşlarındaydım, annem bunları bana söylerken ben yerin dibine girdim. Şimdi öyle mi? Geçende bir nefes alayım diye balkona çıktım, karşı komşu, bütün çamaşırları asmış uluorta, ben utancımdan hemen içeri girdim.

Bugün yemekler dışarıda yeniyor, «göz hakkı» oluyor, kimse umursamıyor. Çarşı pazardan alınanlar şeffaf poşetlerde eve geliyor; alan var, alamayan var. Göz hakkı, kıskançlık oluyor bu yenenlerde... Hiç şifâ olur mu yavrum? Bizim Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, «Yemeğinizin kokusu ile komşunuza eza etmeyiniz.» buyuruyor. Bugün kokuyla, gösterişle çevredekilere hep ezâ veriliyor. Tabiî ki yenilenler içinize sıkıntı veriyor. Sonra da «depresyon» diye diye doktorlara gidiliyor.

Evin bir edebi daha vardır ki, en önemlisi de budur herhalde... Evin içinde yaşananlar, aslâ dışarıda anlatılmaz; yenenler, içilenler, muhabbetleşmeler, kavgalar... Bu da evin iffetinden sayılır ve hiç kimseye anlatılmazdı. Bu yüzden problemler ev içinde kolaylıkla çözülürdü. Zaten Peygamberimiz de özellikle karı-koca arasında olanların etrafa yayılmasının ne büyük bir günah olduğunu hep hadislerinde anlatıyor, değil mi Leylâcım!.." dedi gelinine... Leylâ mahcup bir şekilde:

"-Evet anneciğim." diyebildi.

Torunu:

"-Babaanneciğim, şimdi facebook diye bir şey var; insanlar gittikleri lokantalarda yedileri şeylerin fotoğrafını çekip binlerce kişiye gösteriyorlar!.."

"-Aayy ne ayıp... İnsan hiç yediğini söyler mi?"

"-Âh anneciğim, her hâllerinin fotoğrafları var. Gezdikleri yerlerin, yedikleri yiyecek-içeceklerin, aldıkları eşyâ ve kıyâfetlerin, hattâ beylerinin aldığı çiçekleri üzerinde yazdıkları notlarla paylaşıyor insanlar..."

"-Yavruuum, sen neler diyorsun? Kıyamet koptu kopacak desene... Evler çırılçıplak kaldı desene..." dedi gözyaşları içinde anlatmaya devam etti:

"-Biz beylerimizle yan yana yürümeye ar edinirdik; dul kalanlar var, evlenemeyenler var. Onların gönül yaralarına tuz basmayalım diye, beylerimizin bir adım gerisinden yürürdük... Şimdi kavgalar ortada, sevmeler ortada... Tabiî ki, hiç mahremiyet kalmayınca samimiyet de kalmıyor. Evin bereketi, büyüklere saygıdadır. Evin iffeti, örtülen perdedir. Sevginin iffeti, gizliliktedir. Gözün iffeti, göz kapaklarındadır. Bedenin iffeti, tesettürdedir. Unutma, hayâ, îmandan bir şûbedir. Bakın size, benim annemin anlattığı bir hikâyeyi anlatayım. Hikâye dedimse, adı hikâye... Aslında bir hadîs, hadîs-i kudsî hem de... Yani mânâsını Allâh'ın Peygamber Efendimize haber verdiği, sözlerini ise Peygamberimizin kendi sözleriyle ifade ettiği bir hadis... Bu hadîs-i kudsîye göre:

"Allah Teâlâ, Âdem -aleyhisselâm-'ı yarattığı vakit Cebrâil -aleyhisselâm- ona üç hediye getirdi: İlim, hayâ, akıl. Ona dedi ki: «Ya Âdem!.. Bunlardan dilediğini seç!..»

Âdem -aleyhisselâm- aklı tercih etti. Cibrîl -aleyhisselâm- hayâ ve ilme, makamlarına dönmelerini emretti. Hayâ ve ilim dediler ki:

"-Biz, âlem-i ervâhta (ruhlar âleminde) hep beraber idik. Birbirimizden aslâ ayrılmayız. Ruhlar cesetlere girdikten sonra da aynı şekildedir. Ve akıl nerede olursa, biz ona tâbî oluruz. Cibrîl -aleyhisselâm- da öyle ise yerlerinize yerleşin!.." diye emretmekle akıl dimağda, ilim kalpte, hayâ da gözde yerleşti."(Mahmud Sami Ramazanoğlu, Musâhabe)

İşte bu hadîs-i kudsîde de anlatıldığı gibi, hayânın makamı gözdür. Bu yüzden hem gözümüzü korumak önemlidir, hem de göze hitâp eden şeyleri kontrol altında tutmak..."

Gelini:

"-Haklısın anneciğim, biz iffetimizi kaybettikçe buhranlarımız arttı." dedi.

Torunu kaşığı sessizce bırakıp:

"-Ben babam gelince yemeğe başlayacağım, anneciğim!" dedi.

Babaanne de söylediklerinin evlatları üzerindeki tesirini görünce sessiz bir şekilde Allâh'a hamd etti.

28 Ocak 2013

ALLAH( cc) ŞİFA VERSİN

Köyümüz sakinlerinden Musa KALMIŞ Yakutiye Araştırma Hastanesi'nde  ameliyat olmuş. Ürolojide yatıyor. Allah (cc) şifa versin.

MÜ’MİN KORKU İLE ÜMİT ARASINDADIR

Hz. Ebû Bekr-i Sıddîk (r.a.) buyurdular:

‘Cennete ancak bir kişi girecek’ diye gökten nida edilse, o bir kişinin ben olduğumu ümid ederim.

Yine ‘cehenneme ancak bir kişi girecek’ diye gökten nida olunsa o bir kişinin ben olduğumu düşünerek korkarım.’

İşte, en büyük korku ve en büyük ümid budur.

15 YILDA 13 ÇOCUK DOĞURDU ANCAK ...


Erzurum'un merkez Aziziye ilçesine bağlı Başçakmak Köyü'nde yaşayan 15 yıllık evli Sara- Köksal Bayanka çiftinin dünyaya getirdiği biri kız 13 çocuğu yaşını doldurmadan öldü.

"Annem 23 doğum yapmış, 6'sı yaşadı"

Her yıl ölen bir çocuklarını köy mezarlığına defneden anne Bayanka 14'üncü çocuğuna 2 aylık hamile. Bu çocuğunun yaşaması için Allah'a dua ettiğini söyleyen 39 yaşındaki Sara Bayanka, "Annem Hatice 23 doğum yapmış, bunlardan sadece altısı yaşamış. Ben de 13 çocuk doğurdum. Hepsi yaşını doldurmadan öldü. Doktorlar bunun nedenini bulamadı. Tek isteğim her kadın gibi anne olmak" dedi.

Yazın inşaatlarda çalışan Köksal Bayanka ise "Çocuklarım dünyaya sapasağlam geliyor. Ancak ilerki aylarda çeşitli nedenlerden dolayı bir yaşına girmeden ölüyor. Köyün mezarlığında 13 tane evladım var" diye konuştu. (DHA)

İŞTE GRİBİN EN ETKİLİ VE DOĞAL İLACI

Bağışıklık sistemini kuvvetlendirici özelliği ile vücut direncini arttıran şalgam suyu tam da bu anda ihtiyaç duyulan doğal şifa kaynağı.

Yüzyıllardır Anadolu’da yemeklerin, özellikle de etlerin yanında hazmettirici olarak tüketilen şalgam suyu vücut direncini arttırarak hastalıklara karşı koruyucu ve iyileştirici özellikler sunuyor. İçeriğindeki A-B-C grubu vitaminlerle kalp-damar hastalıklarının yanında boğaz iltihabına da iyi gelen şalgam suyunun faydaları saymakla bitmiyor. Soğuk algınlığının ilerleyip boğaza hatta ciğerlere indiği durumlarda en iyi bitkisel çözüm; göğsü yumuşatıp, akciğer ve bronşları temizleyen şalgam suyu.

ÇOCUKLARA “ANTİBİYOTİK YERİNE ŞALGAM”

Vücuttan toksinleri atmaya yarayan ve kansızlık için ideal bir ilaç olan şalgamın yaprakları da kökü gibi kalsiyum, demir, bakır ve iyot içeriyor. Çocuklarının gazlı içecekler içmesi konusunda endişe duyan aileler, bitkisel bazlı bu içeceği onların günlük demir, bakır ihyiyaçlarının karşılanması açısından da oldukça önemsiyorlar. Anti-enfeksiyon olarak bilinen bu doğal içecek, annelerin grip mikrobuna maruz kalmış çocuklarına gönül rahatlığıyla içirebilecekleri ender ürünlerden.

Aileler, küçük yaşlarda sık sık hasta olan çocuklarını mümkün olduğu kadar antibiyotikten uzak tutmaya çalışıyorlar. Böyle durumlarda alternatif tıbbı ve bitkisel çözümleri arayanlara fiyatının uygunluğuyla da dikkat çeken şalgam suyu oldukça cazip geliyor.

K.B.B. Mütehassısı Op. Dr. M. Sezai Yavaşça: Şalgam (Brassica napus) kökleri sebze olarak yenilebilen turpgillerden bir bitkidir. 100 gr şalgam içerisinde 23 kalori, 0.2gr yağ, 24mg fosfor, 35mg kalsiyum, 188mg magnezyum, yanında B1, B2, B3 ve C vitaminleri ihtiva eder. Havuç (Davas carota) maydanozgiller familyasından etli kökleri için yetiştirilen bir bitki olup,A, B, C, D ve E vitaminleri yönünden zengindir. Adana ve Mersin yöresinde bu iki mucize sebzenin bulgur ile fermente edilmesi suretiyle hazırlanan şalgam suyu tamamen organik bir karışım olup, hiçbir kimyasal katkı içermez.

Yıllardır çok sevilerek içilen ve güney illerimizin vazgeçilmezi olan şalgam suyu, bu gün tüm dünyada ciddi araştırmalara konu olmaktadır. Özellikle Çin’de yaşanan SARS GRİBİ sırasında Çinli araştırmacılar tarafından ısrarla tüketilmesi önerilmiş ve ülkemizden Çin’e Şalgam suyu ihraç edilmiştir. Kışın yaşanacak gripal enfeksiyonlardan korunmada ihtiva ettiği C vitamini ve prebiyotik etkisinden dolayı şalgam suyu içilmesi şiddetle tavsiye edilmektedir.

İhlas Haber Ajansı

25 Ocak 2013

TORTUM DEMİRCİLER KÖYÜNDE RAHMETLİ OLDU


الَّذِينَ إِذَا أَصَابَتْهُم مُّصِيبَةٌ قَالُواْ إِنَّا لِلّهِ وَإِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعونَ
O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler (Ali imran 156)
Aslen köyümüz olan Avni YILDIZ'ın oğlu Enver YILDIZ 25 Ocak 2013'te rahmetli oldu. 26 Ocak 2013 Cumartesi günü İstanbul'dan öğlen kaldırılacaktır.Allah(cc) rahmet eylesin.Yakınlarına da sabır versin
Merhumeye ve cümle geçmişlerimize bir fatiha okumayı unutmayalım.
Enver YILDIZ kimdir?
MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ'NDE ÖĞRETİM ÜYESİYDİ


Ad soyadENVER YILDIZ

UnvanYrd.Doc.Dr.
Doğum Tarihi22.02.1951
E-Postaeyildiz@mku.edu.tr
Telefon4433











ÖĞRENİM DURUMU
DERECEBÖLÜM / PROGRAMÜNİVERSİTEYIL
LİSANSMakina MühendisliğiGazi Üniversitesi21.05.1979
Y. LİSANSTarım Makinaları100. Yıl Üniversitesi24.09.1992
DOKTORAMakine EğitimiGazi Üniversitesi01.07.2005

Y. Lisans Tez BaşlığıTarım Traktörlerinde Hava Filtresi Kirlenmesinin Otomatik Kontrolu
Y.Lisans DanışmanYrd.Doç.Dr. Mehmet YILMAZ
Doktora Tez BaşlığıBenzin ve LPG Çevrim Analizinin Matematiksel Model İle Teorik ve Deneysel Olarak Karşılaştırılması
Doktora DanışmanProf.Dr. Mustafa BALCI

GÖREVLER
GÖREV UNVANIGÖREV YERİYIL
Yrd.Doc.Dr.M.K.Ü. Müh.Fak. Mak.Müh.2008--

Yönetilen Yüksek Lisans Tezleri:
PLC Kontrollü, Elektro Manyetik Güç İle Çalışan Vakum Sistemli Kurutma Fırını Tasarım ve İmalatı
Manyetik Alan Kuvveti İle İleri-Geri Doğrusal Hareket Yapan Bir PLC Kumanda Sisteminin SCADA İle Kontrolü

Yönetilen Doktora Tezleri:

Projelerde yapmış olduğu görevler:

İdari Görevler:
Görev AdıYIL

Bilimsel Kuruluşlara Üyelikler :

Ödüller :

Son iki yılda verdiği lisans ve lisansüstü düzeydeki dersler
Akademik YılDönemDersin AdıTeorikUygulamaÖğr. Sayısı
2009-2010BAHARAlt. Enerji Kaynakları3040
2009-2010BAHARYanma Teorisi3038
2009-2010BAHARMotorlu Taşıtlar3038
2009-2010BAHAREnd. Otomasyon Sitemletri3035

ESERLER
A.Uluslararası hakemli dergilerde yayımlanan makaleler:YIL
2. Aybek, A. , Arslan S. , Yıldız E., Atik. K. 2000. A comparison of heat and mechanical power of a heat pump-wind turbine system. Wind Engineering, 24(6), 437-441, Multi-Science2000
1. Arslan, S., Yıldız, E., Aybek, A. 2008. Assessing an LPG engine performance through mathematical modelling and simulation. Journal of Mechanical Engineering, 58 (5–6): 241-248.2008

B.Uluslararası bilimsel toplantılarda sunulan ve bildiri kitabında (Proceedings) basılan bildiriler :YIL

C.Yazılan uluslararası kitaplar veya kitaplarda bölümler:YIL

D.Ulusal hakemli dergilerde yayımlanan makaleler :YIL
Yıldız, E., Yılmaz, M., 1991. Tarım Traktörlerinde Hava Filtresi Kirlenmesinin Otomatik Kontrolü. YYÜZF. Dergisi, ½ (132-137), Van.1991
Yılmaz, M., Yumak, H., Yıldız, E., Tekelioğlu, O., Uçar, T., 1991. Pnömatik Tekdane Ekim Makinelerinin Meyve Tohumlarının Ekiminde Kullanılmaları ve Teknik Başarıları Üzerinde Bir Araştırma. YYÜZF. Dergisi ½ (163-167) , Van.1991
Yıldız, E., Yılmaz, M., 1993. Tarım Traktörlerinde Hava Filtresi Kirlenmesinin Otomatik Kontrolü Üzerine Bir Araştırma. YYÜZF. Dergisi, 2(1) (51-60), Van.1993
Aybek, A., Arslan, S., Yıldız, E, Atik, K., 2000. Kahramanmaraş’ta Rüzgar Enerjisi Potansiyeli ve Yörede Kurulan Bir Rüzgar Türbininden Elde Edilen Mekanik Enerji ve Isı Enerjisinin Karşılaştırılması. KSÜ Fen ve Mühendislik Dergisi, 1(2), 95-107, Kahramanmaraş.2000
Yıldız, E., Arslan, S., Aybek, A., 2004. Bir Benzin Motoru Çevrim Analizinin Matematiksel Modellemesi. Mühendis ve Makina Dergisi, Makine Mühendisleri Odası Yayını, Sayı.535, S.35-45, Ankara.2004
Özdin, K., Mutlu, İ., Öner, C., Yıldız, E., 2006. SiC Partikülleriyle Takviyelendirilmiş AI-2011 Matrisli Kompozitin Zımpara ile Sulu Kayma Aşınmasının İncelenmesi. Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları Dergisi, Fırat Üniversitesi Yayını, S.118-121, Elazığ.2006
Mutlu, İ., Öner, C., Özdin K., Yıldız E., 2006. Elyaf Katkılı Asbestsiz Disk Fren Balatalarında Sürekli Firenleme Veriminin İncelenmesi. Doğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları Dergisi, Fırat Üniversitesi Yayını, S. 98-102, Elazığ2006
Atik, K., Deniz, E., Yıldız E., 2007 Meteorolojik Verilerin Yapay Sinir Ağları İle Modellenmesi. KSÜ Fen ve Mühendislik Dergisi, Cilt 10 sayı 1, Kahramanmaraş.2007


E.Ulusal bilimsel toplantılarda sunulan ve bildiri kitaplarında basılan bildiriler:YIL
4.Yıldız, E., Demir, L., Elmas, C., 1995. Tarım Traktörlerinde Mekanik ve Hidrostatik Hız Kutularının Karşılaştırılması Üzerine Bir Çalışma. Tarımsal Mekanizasyon 16. Ulusal Kongresi, (198-203), Bursa.1995
1.Yıldız, E., Atik, K., 1997. Hibrid Taşıtlarda Frenleme Enerjisinin Geri Kazanılması Üzerine Bir Araştırma. 11. Ulusal Isı Bilimi ve Tekniği Kongresi, (834-837), Edirne.1997
2. Atik, K., Yıldız, E., 1997. Hava Şartlandırıcılarda Toprak Altı Isısının Sıcak ve Soğuk Kaynak Olarak Kullanılması Üzerine Bir Araştırma. 11. Ulusal Isı Bilimi ve Tekniği Kongresi, (63-66), Edirne.1997
3.Aybek, A., Arslan, S., Atik, K., Yıldız , E., 2000. Isı Enerjisi Üretimi İçin Bir Rüzgar Türbini-Isı Pompası Prototipinin Geliştirilmesi. Tarımsal Mekanizasyon 19. Ulusal Kongresi Bildiri Kitabı, 412-418, Erzurum.2000
6.Yıldız, E., Arslan, S., Aybek, A., 2004. Bir Benzin Motoru Çevrim Analizinin Matematiksel Modellemesi. Mühendis ve Makina Dergisi, Makine Mühendisleri Odası Yayını, Sayı.535, S.35-45, Ankara.2004

2013' TE SAATLER NE ZAMAN İLERİ NEZAMAN GERİ ALINACAK?


Gün ışığından daha fazla yararlanılması amacını taşıyan, saatlerin bir saat ileri alınması uygulaması 31 Mart Pazar günü gerçekleşecek.

Bakanlar Kurulu'nun konuya ilişkin kararı, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlandı.

Buna göre, gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla bütün yurtta saatlerin, 31 Mart 2013 Pazar günü saat 03.00'dan itibaren bir saat ileri alınması, 27 Ekim 2013 Pazar günü saat 04.00'dan itibaren de bir saat geri alınması kararlaştırıldı

24 Ocak 2013

9-20 Ocak 2013 Tarihli Açık Öğretim Liseleri 1.Dönem Sınavı Soru ve Cevap Anahtarları


İNDİRMEK İÇİN ÜZERİNE GELİP TIKLAYINIZ

İBADETTEN DE TUZAK OLUR


Allah’ın emirlerine teslim olmak, farzı farz olarak görmek, nafileyi nafile olarak görmek imanın gereğidir. İmandan sonra, mükellef olduğumuz emir ve yasakların oldukları gibi anlaşılması, farzın farz düzeyinde, nafilenin de nafile düzeyinde tutulması, haramın haram olarak mekruhun da mekruh olarak bilinmesi, yine o imanın bir uzantısıdır.
Nafilenin farz işlemi görmesi, farzın da nafile işlemine tabi tutulması kulluk açısından kabul edilebilir değildir. Kul, teslim olmuş insandır. Bu teslimiyet İslam’ın bütününe karşı teslimiyet olduğu kadar, iç ayrıntılarına da teslim olmaktır.
Aynı şekilde, insan olmanın getirdiği zafiyetleri yok saymak da mümkün değildir. Uykuya, yemeğe, çevreye, şehveti tatmine ihtiyacı olan bir insanın, tamamen fıtrî olan bu ihtiyaçlarını yok saydığı bir programla İslam’ı yaşamaya kalkışması hadislerdeki ifadesiyle ‘sünnetten yüz çevirmektir.’
Erkeklerin kadın düşmanı, kadınların erkek düşmanı olarak yaşamaları, şeytanın tuzaklarından bir tuzağa yakalanmış olmalarıdır. Bu arada maksadın daha takva, daha iyi bir din yaşamak şeklinde belirlenmesi, sonucu değiştirmez. Daha iyi, daha muttaki bir hayat, Peygamber aleyhisselamın yaşam tarzını aşarak elde edilemez.
Resulûllah sallallahu aleyhi ve sellem onca titizliğine ve onca Allah korkusu eksenli yaşamasına rağmen dünya lezzetlerini kendine haram ederek yaşamadı. Evi olmayan, mescidinde sabahlayan bir kimlik sahibi değildi. Cihat meydanlarına çıktığı yolculuğu esnasında hanımlarını yanına alması düşündürücüdür. Onun sünnetinde hayata küsmek de yoktur, her şeyi farz/haram düzeyinde görmek de yoktur.
Aksine, bir itidal vardır, her şeyi yerli yerinde görmek vardır. Allah’ın hakkına, kulun hakkına, bedenin hakkına riayet vardır. İslam, her şeyin yerli yerinde durduğu dinin adıdır.
Bilhassa nafileler etrafında daha çok görülen, nafileyi farzdan değerli ve öncelikli hâle getirme temayülü makbul bir iş olmanın ötesinde bir tuzaktır. Belki de fark etmeyerek kendi kendimize kurduğumuz bir tuzaktır. Şeriat’ın ibadetler ve günlük hayat için getirdiği önemli ve öncelikli listesini ihmal etmemizin bir sonucudur bu şüphesiz.
Ef’ali mükellefin olarak ezberleye geldiğimiz Farz, Vacib, Sünnet, Müstehab, Mübah, Haram, Mekruh kavramları arasında sadece alfabetik açıdan bir sıralama varmış gibi davranılması, aslında ibadetin ibadet kıvamından çıkarıldığını, bir tür gelenek ya da nefsanî zevklerin tatminine vasıta hâline getirildiğini göstermektedir.
Ramazan gecelerinin nafilelerden bir nafile ile doldurulup sabah namazının cemaatle eda edilmesine, belki de vaktinde kılınmasına mani hâline getirilmesinin başka türlü izah edilebilecek yönü yoktur. Kur’an’ı şu kadar hızda ve bu kadar günde hatmetmeyi bir çeşit yarış hâline getirenlerin, yürüyen Kur’an olmak gibi bir kavramdan nasıl uzak kaldıklarını da izlemek mümkündür.
Eğer maksat ibadetse, ibadet, onu emredenin emri doğrultusunda ve istediği tarzda yapılmalıdır ki, ibadet kavramının içi doldurulmuş olsun. Yarışma ve kovalamaca mantığıyla yapılan ibadetin şekli ibadet olabilir ama o ibadetten emrediliş maksadının tahakkuk edip etmeyeceği belli olmaz.
İlim tahsilinden zikre, kurban kesmeden hacca ve umreye, cami yaptırmaktan sadaka vermeye varıncaya kadar, farzı ve nafilesi bulunan bütün ibadetlerde farzı kollamak, farzlarda her şeyi yerli yerine oturtmak esas hedef olmalıdır. Ve kesinlikle hiçbir nafile, farzın yerini almamalıdır. Zira farzların yerini alan ya da işgal eden nafilenin, değil o işgal ettiği farz kadar değerli olması, ibadet olması bile mümkün değildir. Cuma namazı saatinde kaç cüz Kur’an okunsa, kaç hatim yapılsa Cuma namazının yerini doldurabilir? Hangi sadaka, hangi hayır Cuma’nın farzının bedeli olabilir?
Sadece Cuma namazı da değildir örnek.
Allah Teâlâ’nın ailemizi ateşten korumamıza dair emri açık bir emirdir. Her mü’min, bütün sosyal hizmetlerden önce kendisini ve ailesini ateşten korumakla mükelleftir. Bu da, Allah’ın kati farzlarından biridir. Kimse kendisini ve ailesini ateşe doğru kayar vaziyette bırakarak insanlığı kurtarma, hayır sahibi olma gibi bir iş peşinde koşamaz. Zira farzı bırakıp nafileye geçmek gibi bir anlayış, İslamî değildir. Bunu cihada da uyarlayabiliriz, Kur’an öğretmeye de. Allah için ne yapılacaksa ondan muhakkak Allah’ın şeriatına dair kurallar tatbik edilecektir.
Eğer bu nokta ihmal edilir ve ibadetler kolayımıza geldiği gibi, hoşlandığımız gibi ya da bize şişiriliş seviyesine göre yapılırsa, bunun ucunda, kendilerine göre bir din ihdas eden eski ümmetlere benzeme tehlikesi vardır.
Bu hususta, insanlara nasihatler eden, vaazlar yapıp ibadete teşvik eden konuşmacıların, yazarların önemli bir etkisi vardır. Mesela, filan geceyi ibadetle geçirmeyi anlatacak birinin, sırf o anlatacağı konu daha ikna edici olsun diye ya da maazallah hitabeti beğenilsin diye, şu kadar tespih, filan sureyi şu kadar okuma gibi amellere sahih naslarda vaat edilenin ötesinde vaatlerde bulunmak hatadır.
Şunu şu kadar yapana/diyene bir vaat varsa o vaat ancak ayette ve sahih hadiste bulunması hâlinde doğrudur. Bir de şu tespihi şu kadar tekrar edene yapılan ecir vaadi, herhâlde o günkü sabah namazını eda etmemiş olsa bile vaat edilmiş değildir. Farzlarda kusuru bulunana vaat değil veîd vardır; o uyarılır, müjdelenmez. Buna rağmen, ipin ucunu kaçırıp, şunu şu kadar yapan/diyen için hicret etmekten, Uhud’da şehit olmaktan, cihattan, hacdan daha büyük sevaplar vaat edilmesinin ne akılla ne de dinle bağlantı kurulabilecek makul bir yönü yoktur.
Allah Teâlâ’nın kitabında övdüğü, amellerine kabul buyurduğunu söylediği ashabı kiramdan ve onların amelleri olan Uhud, hicret, cihat, Kur’an’a hizmet gibi amellerin üstüne çıkacak işler olarak gösterilmeleri, tek bir yönden bile kabullenilebilir tutum değildir. Her şey yerli yerinde durmalıdır. Filan işe Allah Teâlâ’nın verdiği değer ne aşağı çekilmeli ne de yukarı çıkarılmalıdır. Bu husus, dinin kutsiyetini muhafaza etmenin şartlarından biri olsa gerek.
Başka bir şey yapamayanların veya kendilerini tatmin edecek nesne olarak becerebildiklerini abartanların abartmaları, din olmadığı kadar dine zarar da verebilir.
Sekizinci Asırdan Bir Ses
Sekizinci asrın saygın hadis âlimlerinden olan Zehebî, Abdullah bin Amr bin As radıyallahu anha ait bir bilgiyi değerlendirirken, nafile ibadetlerin abartılması konusunu farklı bir açıdan ele almaktadır. Siyeru Â’lami’n-Nübela’da 3. cilt sayfa 83’ten Zehebi’nin tespitlerini izleyebiliriz.
Zehebî burada Kur’an tilavetini abartanlara ait bir tabloyu tahlil etmektedir. Biz bunu, herhangi bir nafile üzerinden ele alabiliriz.
“Abdullah bin Amr diyor ki:
Kur’an’ı ezberledim. Onu bir gecede okudum. Resulûllah sallallahu aleyhi ve sellem: ‘Onu bir ayda oku’ dedi bana. ‘Bana izin ver, gençliğimden ve gücümden istifade edeyim’ dedim. ‘Yirmi günde oku’ dedi. ‘İzin ver, istifade edeyim.’ dedim. ‘Yedi gecede oku’ dedi. ‘İzin ver istifade edeyim’ dedim. Kabul etmedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin, ona üç geceye kadar izin verdiği, üç geceden daha hızlı okumaktan ise nehyettiği bilgisi de vardır. Yalnız bu durum, o zamana kadar inen Kur’an ayetleri içindi. Daha sonra da Kur’an inmeye devam etti. Buradaki nehyin, en azından Kur’an’ın üç günden daha hızlı bir zamanda okunmasının mekruhluğu şeklindedir. Daha hızlı okuyanın, okuduğundan bir şey anladığı da, düşündüğü de yoktur. Bir haftada okusa ve öyle devam etse, faziletli bir amel olurdu. Din kolaydır.
Vallahi, müekked sünnetlere, duha namazına, tahiyyetülmescide,  sünnette sabit olan zikirlere, yatarken ve kalkarken okunan dualara, farzlardan sonra ve seherdeki tesbihata dikkat ederek; ihlâslı bir şekilde faydalı bir ilimle meşgul olarak, emri bilmaruf yaparak, cahilleri irşad edip eğiterek, fasıkların elini tutarak ve benzeri amelleri yaparak; namazları cemaatle huşu içinde, mutmain bir kalple eda etmek, vaciplerin edası/haramların terki, çok dua çok istiğfar, sadaka, sılayı rahim, tevazu… bunların hepsinde ihlasla uygulanan bir programda teheccüdde Kur’an’ın yedide birini yani dört cüzü okumak, büyük ve pek değerli bir iştir.
Bunlar, ashabı yeminin, Allah’ın muttaki kullarının makamıdır. Bunun dışındakiler ise istenen şeylerdir. Kul, her gün bir hatimle meşgul olduğunda kolay ve hanif olana aykırı davranmış olur. Söylediklerimizin çoğunu da yapmamış olur, okuduğunu da tefekkür edemez.
Şu âbid sahabi efendimiz yaşlandığında: ‘Keşke Resulûllah sallallahu aleyhi ve sellemin ruhsatını kabul etseydim’ demiştir.
Yine ona Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, oruç hakkında böyle bir tavsiyede bulunmuş ve: ‘Bir gün tut, bir gün ye; kardeşim Davud aleyhisselamın orucu böyleydi’ demişti. ‘En üstün oruç Davud’un orucudur’ şeklinde buyurduğu da sabittir. Sürekli orucu da nehyetmiştir.
Aleyhisselam Efendimizin, gecenin bir bölümünü uyuyarak geçirmeyi emrettiğini de biliyoruz. Buyurmuştur ki: ‘Ama ben, kalkıyorum, uyuyorum. Oruç tutuyorum, tutmuyorum. Kadınlarla evleniyorum. Et yiyorum. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse o benden değildir.’
Kendisine ibadetlerinde veya evradında sünnete bağlılık ilkesi getirmeyen herkes, pişman olacağı, yalnızlaşacağı ve mizacının bozulacağı bir yola girmiş olur. Mü’minlere pek düşkün ve merhametli, onların hayrını düşünen peygamberinin sünnetine uymakla elde edilecek nice hayrı da kaybeder. Peygamberimiz aleyhisselam, ümmetine en üstün amelleri öğretmektedir.  Onun dininde olmayan evlenmeme ve ruhbanlığı da terk etmeyi emretmektedir. Sürekli orucu, hiç iftar etmeden oruca devam etmeyi, ramazan ayının son on günü dışında gecenin çoğunu uykusuz geçirmeyi, gücü yetenin evlenmemesini yasaklamış, et yememeyi nehyetmiştir. Bunun gibi pek çok emri ve yasağı vardır.
Bunları bilmeden ibadet eden mazur sayılabilir, ecir de kazanır. Muhammedî bilgilere sahip birinin, onları görmezden gelerek ibadet etmesi ise bir aldanış ve daha iyiden mahrum olmadır.  Allah için amellerin en sevimlisi, az da olsa sürekli olandır. Allah bize de size de güzel bir şekilde sünnete uymayı nasip etsin, zevk peşinde ve aykırı olmaktan uzak tutsun.”
İyi Düşünülmesi Gereken Bir Örnek
Müslim bin Mihrak diyor ki:
“Aişe’ye: ‘Ey mü’minlerin annesi! Bazıları Kur’an’ı bir gecede iki veya üç kere hatmediyorlar.’ dedim. Bana şöyle cevap verdi: Onlar okumuş veya okumamış! Resulûllah sallallahu aleyhi ve sellem, gecenin tamamını kıyamda geçirir de Bakara Suresi’ni, Âl-i İmran Suresi’ni ve Nisa Suresi’ni okurdu. Müjdeli bir ayet gelince muhakkak dua eder, etkilenirdi. Azap ayetlerinden bir ayet gelince de muhakkak dua edip Allah’a sığınırdı.” (Ahmed, 23756 )
NURETTİN YILDIZ
MİLLİ GAZETEDEN ALINTIDIR.

Mehmet Görmez'den müthiş açıklama!

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, ''Gönlüm şunu istiyor, sokak çocuklarının bile sığınabildiği yer Allah'ın evleri olsun. Ankara'ya, İstanbul'a gelip otel parası bulamayan kimsesiz, sokakta kalmış insanların sığınacağı yer yine Allah'ın evleri olsun'' dedi.

Görmez, Cemil Meriç Kültür Merkezi'nde Ankara'da bulunan bin 100 cami dernek başkanıyla bir araya geldi. Cami kapılarının namaz vakitlerinde açılıp namaz sonralarında kapatılmasını eleştiren Görmez, ''Allah'ın evinin kapısına kilit vuramayız'' ifadelerini kullandı.

Hiçbir İslam ülkesinde namaz vaktinde açılıp sonrasında kapatılan caminin bulunmadığını vurgulayan Görmez, camilerin sürekli açık kalabilmesi ve ibadet etmek isteyen insanların camiye gittiğinde kapıyı kapalı görmemesi gerektiğini söyledi.
Görmez, şunları söyledi:

''Gönlüm şunu istiyor, sokak çocuklarının bile sığınabildiği yer Allah'ın evleri olsun. Ankara'ya, İstanbul'a gelip otel parası bulamayan kimsesiz, sokakta kalmış insanların sığınacağı yer yine Allah'ın evleri olsun. Camilerin yanı başında, müştemilatında oluşturulacak küçük bir yer sayesinde bir gariban, aç kalmış, susuz kalmış, sığınacak bir yer bulamamış insanlar Allah'ın evlerine sığınma imkanı bulsun. Bu bir hayal gibi görülebilir ancak bu hayali hep birlikte gerçekleştireceğiz. Camileri bütün gün açık hale getirmeliyiz. Hiçbir endişe ve korku camilerin kilitli olmasını haklı kılmaz. Unutulmamalı ki hırsızlık endişesi ile camilerimizi kapalı tutarak yaptığımız hırsızlık, hırsızların camilerden götürdüklerinden daha büyük bir hırsızlıktır.''

''Camilerde seccade tipi halılardan vazgeçmeliyiz''

Görmez, namazda insanların omuzlarının birbirine değerek ruhların kaynaşmasıyla ibadet etmesi gereğine işaret ederek, ''Seccade tipi halı safları kişiselleştirerek aradaki o birliği baltalıyor. Oysa cemaat olmak bedenlerimizin ve ruhlarımızın birlikte olması, kaynaşması ile olur. Seccade tipi halılardan vazgeçmeliyiz. Bizim böyle bir talebimiz olmazsa halı üreticileri de bu tip halıları üretmekten vazgeçerler'' diye konuştu.

''Kocatepe'nin altında bir mağaza olması bana ağır geliyor''

Camilerin her türlü dini ve kültürel faaliyetlerin yaşandığı mekanlar olması gerektiğine dikkati çeken Görmez, gelir sağlama amacıyla camilerin alt kısımlarının iş yerlerine kiraya verilmesini de doğru bulmadığını bildirdi.

Görmez, şöyle devam etti:

''Kocatepe'nin altında bir mağaza olması bana ağır geliyor, kabullenemiyorum. Orada alışveriş yapmayı hiç içime sindiremiyorum. Kocatepe'nin altında sürekli devam eden bir kitap kültür fuarı olmalı, çocuklar, gençler ve kadınlar için ayrı mekanlar olmalı. Orada bir taraftan çocuklar oyunlar oynarken, bir taraftan Kur'an-ı Kerim öğrenmeliler, her türlü kültürel ve ilmi faaliyetin yaşandığı bir mekan olmalı. Gençlerimiz ve çocuklarımız camiye geldiğinde caminin kütüphanesine geçip ödevini yapabilmeli. Orada oturup kitap okuyarak vakitlerini geçirebilmeli. Cami ve kitap kadar birbirine çok yakışan başka bir şey yoktur. Camilerimizde kilitli dolaplar ardına hapsedilen birkaç kitap yerine herkesin kullanımına açık, kolay ulaşılabilen, zengin içerikli kütüphaneler oluşturulmalıdır. Gençler orada oturup sohbetler yaparak, kitap okuyarak, bilgi merkezi olan camilerimizden faydalanabilmeli. Camiler kitap ve kültürle buluşmalı.''

Kadınlar için camiler düzenlenmeli

Camiler inşa edilirken sadece erkeklere göre tasarlandığını kaydeden Görmez, kadınlar için ibadet yerleri oluşturulması konusunda ise henüz istenilen seviyede olunmadığını dile getirdi. Görmez, ''Önceden inşa edilen camilerimizde gereken düzenlemeleri yapmalı, yeni inşa edilecek camilerimizi de kadınların en güzel şekilde ibadetlerini yapabilecekleri, rahatlıkla abdestlerini alabilecekleri ibadet mekanları olarak düzenlenmeliyiz. Osmanlı'da camilerin en güzel yerleri hünkar mahfilleri ile kadınların ibadet edeceği mekanlardır. Biz de aynı estetik anlayışı ile hareket etmeliyiz'' dedi.

Görmez, Türkiye'de yaklaşık 7 milyon engelli vatandaşın yaşadığını belirterek, tüm engelli grupları düşünüldüğünde bu sayının 10 milyona yaklaştığını ifade etti. İnsanların engelli olduklarında ibadet yükümlülüklerinden kurtulmadığını vurgulayan Görmez, ''İslam ibadet yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz, kolaylaştırır sadece. Bir mahallede 3 engelli kardeşimiz olsa sadece onlar için dahi o mahallenin camisini onların kullanımına göre düzenlemek gerekir'' diye konuştu.

Camiler depreme dayanıklı olmalı

Camiler inşa edilirken deprem gerçeğinin gözardı edilmemesi gerektiğini belirten Görmez, ''Evlerimizin depreme dayanıklılık testlerini nasıl yaptırıyor ve ona göre inşasını yapıyorsak ibadet mekanlarımız olan camilerin de bu husus göz önünde bulundurularak yapılması son derece önemlidir. Eğer bir camimiz deprem riski nedeniyle güvenlik açısından tehdit unsuru haline gelmişse uzman raporuyla tespit ettikten sonra onu yıkıp yeniden inşa etmeliyiz'' ifadelerini kullandı.

Kentsel dönüşümde camilerin iyileştirilmesi gerekiyor

Yeni şehirler kurulduğunu hatırlatan Görmez, bu şehirler kurulurken camilerin düşünülmediğini bu nedenle de ''Sığıntı gibi camilerin'' ortaya çıktığını söyledi. Görmez, ''Bunların olmaması lazım. Bugün kentsel dönüşüm kapsamında bütün şehirlerimiz yeni baştan gözden geçiriliyor. Bu kapsamda camilerin de mutlaka hem fiziki, hem de estetik açısından iyileştirilmesi gerekiyor'' görüşüne yer verdi.

Camilerin temizliğine de dikkat edilmesi gerektiğini dile getiren Görmez, yol kenarlarına iyi niyetle yapılan mescitlerin de nezih bir ortam haline getirilmesi gerektiğini vurguladı.

Görmez, camilerin reklam yapılacak mekanlar olmadığına işaret ederek, reklam içeren tabela ve tablolardan mabetlerin arındırılması konusunda çalışma yapılması gerektiğini ifade etti.

Camilerde toplanan yardımlar

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, camilerde toplanan yardımlar konusunda da yeni bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç olduğunu belirterek, camilerde toplanan yardımlar İslam dünyasında önemli hizmetlerde kullanılıyor. Mabedi olmayan bölgeler var. Buralara hizmetin götürülmesi, o bölgelere camiler yapılması son derece önemlidir. Bu hizmetler vatandaşların yardımları sayesinde devam ediyor. Toplanan yardımlar, insanların hayır işlemelerine vesile oluyor. Ancak toplanan yardımlar ihtiyaca binaen toplanmalı'' dedi.

''Minarelerimizdeki baz istasyonlarını temizlememiz gerekiyor''

Minarelerin baz istasyonu olarak kullanılmasını da eleştiren Görmez, ''Minarelerimizdeki baz istasyonlarını temizlememiz gerekiyor. Tevhidin sembolü olan camilerimizi kirli ve çirkin görüntülere bürüyen baz istasyonlarından arındırmak gerekiyor. Minarelerimiz ezanın Allah'a yükseldiği mekanlardır. Minarelerimizi estetikten yoksun baz istasyonları ile çirkin hale getirmek doğru değildir'' ifadelerini kullandı.

Görmez, camilerin modern ses sistemleriyle donatılması gerektiğini belirterek, böylece Kur'an'ın ve ezanın tadına varılacağını kaydetti. Görmez, abdest alınacak mekanlarında İslam'ın ruhuna uygun halde olması gerektiğini bildirdi (AA)

22 Ocak 2013

PROF. DR. MUSTAFA AĞIRMAN HOCANIN MEVLİD KANDİLİ PROGRAMI ÖZETİ

Allah ( cc )' a hamdü sena ve Hz. Muhammet ( SAV)'e salât ve selam olsun. Sohbeti yapan katılan herkesten Allah (cc) razı olsun. Katılım çok yoğundu. Hz. Muhammet ( SAV )' in mübarek annelerini anlattı. Beş tane annesi var.
1. Hz. Amine annemiz
2. Hz. Süveybe annemiz (Hz. Halime annemize verilmeden önceki süt annemiz)
3. Hz. Halime annemiz (Süt annemiz)
4. Hz. Bereke ( Ümmü Eymen ) annemiz.Bu annemiz Peygamberimizin babası Abdullah'ın Amine annemize düğün hediyesidir.Dedesi abdülmüttalip vefat edene kadar Bereke annemiz bakmıştır.
5. Hz. Fatıma annemiz Ebu Talip'in eşidir.Peygamberimize 25 yaşına kadar bakmış ve peygamberimizi Hz. Hatice annemizle evlendirmiştir.
Hz. Fatıma annemize de annesi gibi hürmet göstermiştir.
Süt kardeşleri Şeyma , Enise, Abdullah' tır. Annemizi babamızı ziyaret etmeliyiz. Hastalarımızı akrabalarımızı ziyaret etmeliyiz.Çocuklarımıza şefkatli olmalıyız.Çocuğun en rahatve güvende hissettiği yer anne kucağı olduğu gibi müslümanın da en güvende olduğu yer seccadedir. Namazlarımıza çok ehemmiyet göstermeliyiz.
Her hafta salı günü 18. 30 ' da Kültür Merkezindeki sohbete katılmayı unutmayalım.

MEVLİD KANDİLİ SOHBETİNE DAVETLİSİNİZ

Abdurahmangazi Vakfı tarafından düzenlenen Mevlid Kandili Özel Programı' na  bir mani kederiniz - ölüm ve hastalık - yoksa davetlisiniz.
Program
Tarih : 22 Ocak 2013 Salı bugün
Saat: 18. 30
Açılış 
Kuran- ı Kerim Okuyan: Solakzade Cami  İmam Hatibi Ali Turhan
Konuşmacı: Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN 
Konu: Hz. Peygamberin Anneleri( Bilgi, duygu ve maneviyat dolu bir sohbet.)
Kapanış:
Kuran- ı Kerim Okuyan: Lalapaşa Cami  İmam Hatibi Musa Dağ
YER:Erzurum Büyükşehir Belediyesi Kültür Merkezi Yenişehir / Palandöken (AVM yanı)

21 Ocak 2013

ACIKTIN MI DADAŞIM

Zaman değişir, türli tevür işler olir
Milli olan herşeyimiz sessizce gaybolir

Bu kayıplari ne arayan ne de soran var,
Size eski yemekleri annatimmi gardaşlar.

Davul bile vurur dengi dengine
GEYSEFE nin eyisi her zaman zengine

Mısıri çekerler südünen HAŞIL ederler
Gış gecelerinde HESİR tutmağa giderler

Hestelere yedirirler sari yağli HASITA
Damara gan gele erden ere maksuda

Kerti eymekleri yumurta, soğan ile yayarlar
Acıkmışın önüne CILBIRA yı koyarlar

Epey zahmetlidir inceden YUMURTA PİLAV
Pisik bile görende der ki miyav miyav

Lahananın galınlarından yapılır acılı KAPUSGA
Guşkananın içinde nasılda gasılır haspa

Un gavurmasından yaparlar sıcak olur HERLE
Soyuh alanlara içirilir terle yavrum terle

Yufgadan üç köşeli kesilmiş TATAR BÖREĞİ
Sari yağdan, yoğurtdan görünmir ki göbeği

Tarhınli yaparlar mercimekli KESME ÇORBASI nı
Dadaş yedimi sever gaynanasıni

Soğan yumurta gavurmadan MIHLAMA
Bulgur pilavi var yanında gıg gıldama

SOĞAN ŞALGAM DOLMASİ hep etinden olir
Şalgamların yanına bolca yoğurt gonur

Peşgunun ortasında garışıh turşi durir
Fanusun gölgeside garşi duvara vurir

BULGUR ŞİLESİ , bulunur içinde binbir türli hilesi

Yufgadan keserler degirmi degirmi SİRONİ
Haşmetli tepside sen seyreyle oni

Buğdayi. Arpayi gavururGAVUT ederler
Sari yağli bal şerbetini ortasına töker yerler

Eveliğin yaprağına sarılır LOR DOLMASİ
Yemeklerin h essosu. Alası mı alası

SU BÖREĞİ sofralardan heç eksik olmaz
GEDAYIF DOLMASI'nın üstüne datli bulunmaz

GAZ LOHMASI'nın boyni büklüm büklüm bükülür
EYMEK GEDAYIFI nın üstüne bolca ceviz tökülür

Terbiye görmüş etleri büyük şişe düzerler
Ocağın garşısında hızli hızligezeller

Odun sapli cağa tike tike keserler
ECEM EYMEK, guri soğan yiyemezsen, küserler

Sicah yaz günlerinde ne güzeldir AYRAN AŞİ
Höpürdeterek içmezsen olur gözlerin şaşi

Yanında varsa tandırda gızarmış KELLE
Ardından bir tütün sar, telle babam telle

Her zaman hazır olur yağda gızarmış BİŞİ
Yazın uzun günlerinde yersin etli ÇİRİŞİ

PİRPİRİM'de bulunur bolca sığır gıymasi
Yanında nazli nazli yenir İNCİR DOLMASİ

Toplanır temiz yerden YEMLİK ile TERE
Lavaşınan lorunan muhaggak girer eve

Kartoldan yağdan yapılır BORANİ
Lezzetini bilenler olmuştur mubareğin hayrani

ÇIRTMA LOBİYAYİ gemikli etinen yaparsan
Nar gibi sobaya duzli kartol atarsan

CİLEK SOĞAN'iüç barmağınla tutarsan
Gara gözli TIS ÜVES 'e iştahınan baharsan

Özene özene geldin işin sonuna
Gıymetli arhadaşım geldi girdi goluma

Herhal yengem bişirmiş gavurmali HINGEL
Ehdaman eti, kotanıda aldagel

Daha çok yemegimiz var, hepsini sayamadım.
Bunca yıl hür yaşadım, ERZURUM'a doyamadım.
Varsın zaman değişsin, türli tevür şeyler olsun
Mutvağıza bereket, hanenize sıhhat dolsun.
KOTAN yazdı size acayip yemek destanı
Yemedinse bu yemekleri ye de lezzeti tanı.

İşte sokağın başında göründi godida beşe
Gönülde sevgi dolsun ömür geçmesin beleşe
HÜSEYİN KOTAN
ALINTIDIR

Deprem Dede Ahmet Mete Işıkara, hayatını kaybetti.

1999 Marmara depremi döneminde önemli açıklamalarda bulunarak kamuoyu tarafından tanınan Işıkara, akşam saatlerinde Göztepe Medical Park Hastanesi'nde son nefesini verdi.

Profesör Ahmet Mete Işıkara, 16 Kasım 2012 tarihinde solunum yetmezliği nedeniyle tedavi altına alınmıştı. 'Deprem Dede', nefes darlığı, yüksek tansiyona bağlı kalp yetersizliği nedeniyle 1 hafta yoğun bakımda kaldıktan sonra, 24 Kasım 2012 Cumartesi günü, sağlık durumunun iyileşmesi üzerine Yoğun Bakımdan Ünitesi'nden çıkarılmıştı.

BİR ÇOCUĞU GELECEĞİN SUÇLUSU YETİŞTİRMENİN SEKİZ KURALI. BUNLARI YAPIN(!)


1. Küçükken daha, çocuğa ne isterse vermeye başla!
Ki herkesin onun geçimini sağlamakla mükellef olduğuna inansın...
2. Fena sözler söylediğinde gül!
Ki, kendisinin akıllı olduğuna inansın...
3. Ona düşünmeyi, beynini kullanmayı öğretme sakın!
Bırak, on sekizine gelince kendisi karar versin...
4. Yerde bıraktığı her şeyi kaldır: kitaplarını, giysilerini, pabuçlarını...Onun için her şeyi sen yap!
Ki sorumlulukları hep başkalarına yüklesin...
5. Onun önünde sık sık kavga et!
Ki bir gün aile parçalanırsa pek de şaşırmasın...
6. Ona istediği kadar harçlık vermekten kaçınma!
Ki Asla kendi parasını kazanmanın ne demek olduğunu öğrenmesin...
7. Yiyecekmiş, içecekmiş, konformuş, tüm arzularını yerine getir!
Ki istediklerini her zaman elde etmeye şartlansın...
8. Komşulara, öğretmenlere, polise, vs. karşı hep onun tarafında ol!
Ki hepsine karşı ön yargılarla davransın...

20 Ocak 2013

HER ZAMAN YAPILACAK DUA

"Yüce Allah'ım! Sana hamd ve Sen'in Resulü'ne selâm olsun. Allah'ım günahlarımı bağışla. Bana rahmetinin kapılarını aç."

"Rahmeti bol Allah'ım! Kötülükten sakınma ve iyiliğe güç yetirme ancak Sen'in yardımınladır. Allah'ım! Doğru yoldan sapmaktan veya başkalarını saptırmaktan haktan kaymaktan ve kaydırmaktan kabalık etmekten veya kabalığa uğramaktan Sana sığınırım."

"Ey şanı yüce Allah'ım! Bize bilmediklerimizi öğret bilinmesi gerekenleri bildir ve bildiklerimize uygun davranıp yasamayı nasip et."

"Allah'ım! Benim yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlâkımı da güzelleştir."

"Allah'ım nefsimi Sana teslim ettim bütün benliğimle Sana yöneldim; işlerimi Sana emanet ettim sırtımı Sen'in kudretine dayadım. Sen'in rahmetinden ümitvârım gazabından da korkuyorum. Sen'in dergâhından başka sığınılacak ne bir yer var ne de güvenilir bir mekân var; Sen'in merhametine sığınıyor ve Sen'den yardım diliyorum.. diliyor ve indirdiğin Kitab'a gönderdiğin Peygamber'e (aleyhissalâtu vesselâm) imanımı ikrar ediyorum."

"Allah'ım! Yolculuk ederken Sen'den her türlü iyilik hayır ve hoşnut olacağın ameller istiyoruz. Allah'ım seyahatimizde bize kolaylıklar ver mesafeleri bize yaklaştır. Yolculuk boyunca yegâne koruyucumuz ve geride kalan aile fertlerini görüp gözeten vekilimiz Sen'sin. Yolculuğun getirebileceği zorluklardan ve üzücü hâdiselerle karşılaşmaktan malımızın anne-babamın ve kardeşlerimin bir kötülükle karşılaşmasından Sana sığınırım."

"Ya Rabbî! Gerek bana gerek anne-babama lütfettiğin nimetlerine şükür yoluna beni sevket. Sen'in razı olacağın makbul ve güzel iş yapmaya beni yönelt!"

"Allah'ım! Anne-babama sağlık afiyet ver! Beni büyük fedakârlıklarla büyüten annem ve babamın günahlarını affeyle onlara merhamet ederek Cennet'ine koy ey Rahman olan Rabbim!"

19 Ocak 2013

ACİL DURUMLARDA BAŞVURACAĞIN NUMARALAR



1 ŞUBAT 2013' TEN İTİBAREN KISA NUMARALAR DA HER YÖNE TARİFE KAPSAMINA ALINACAK


Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, sabit ve mobil telefonlardan 182 (Hastane Randevu), 185 (Su Arıza), 186 (Elektrik Arıza), 150 (Başbakanlık İletişim Merkezi) gibi kısa numaralara yönelik aramaların abonelerin tarife paketlerindeki her yöne görüşme süreleri kapsamına alınacağını bildirdi.

Yıldırım, ''Vatandaşlarımız abone oldukları her yöne paketler kapsamında sahip oldukları dakikaları, kısa numaraları ararken de kullanabilecek ve fazladan ücret ödemek zorunda kalmayacaklar'' dedi.

Bakan Yıldırım, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından, tüketicilerin hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla yapılan düzenlemenin 1 Şubat 2013 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanacağını kaydetti. (AA)


17 MİLYON ÖĞRENCİ KARNE HEYECANI YAŞAYAMACAK ÇÜNKÜ...

Çünkü E- okul sayesinde sürpriz yok. Öğrencinin karne almasına da gerek yok. Zaten herkes hangi dersinin iyi hangisinin zayıf olduğunu, taktir mi teşekkür mü alacağını biliyor. 2013' te karne gereksiz. Ya sizce?

Okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lisedeki yaklaşık 17 milyon öğrenci cuma günü karne heyecanı yaşayacak.

17 Eylül 2012'de başlayan 2012-2013 eğitim öğretim yılının ilk yarısı, 25 Ocak'ta sona erecek. Okulla bu yıl tanışan 66-72 aylık yaklaşık 1 milyon 600 bin birinci sınıf öğrencisi de ilk kez karne alacak.

11 Şubat'ta ders başı

700 bin öğretmen ve 17 milyon öğrenci, 2 haftalık yarıyıl tatilinin ardından 11 Şubat'ta ders başı yapacak. Eğitim öğretim yılının ikinci yarısı 14 Haziran 2013'te sona erecek.

İkinci dönem sınav zamanı

İkinci dönem, ortaokul öğrencileriyle lise son sınıf öğrencileri için sınav heyecanıyla geçecek.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın sınav takvimine göre, 8. sınıflar için Seviye Belirleme Sınavı (SBS) ile Parasız Yatılılık ve Bursluluk Sınavı 8 Haziran Cumartesi günü gerçekleştirilecek.

Parasız Yatılılık ve Bursluluk Sınavı 5, 6, 7, 9, 10 ve 11. sınıflar için ise 9 Haziran Pazar günü yapılacak.
Lise son sınıf öğrencileri, üniversiteye giriş sınavlarının ilk aşaması olan Yükseköğretime Geçiş Sınavı'na (YGS) 24 Mart Pazar günü girecek.

Üniversiteye girişte ikinci aşama olan Lisans Yerleştirme Sınavları'na (LYS) 22-29 Nisan 2013 tarihleri arasında başvurulacak. Sınavlar, 15-16 Haziran ve 22-23 Haziran tarihlerinde 5 oturumda gerçekleştirilecek.
2013-2014 eğitim öğretim yılı ise 16 Eylül Pazartesi günü başlayacak. (AA)

TOKTAMIŞ ATEŞ VEFAT ETTİ

İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden iktisat profesörü Toktamış Ateş tedavi gördüğü İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fak Hastanesinde hayatını kaybetti.

Ateş'in ölüm haberi, yazarlık yaptığı Bugün gazetesinin internet sitesi tarafından da doğrulandı.

TOKTAMIŞ ATEŞ KİMDİR?

Toktamış Ateş 1944 yılında İstanbul'da dünyaya geldi.

Orta ögrenimini Sankt Georg Lisesi Ortaokulu'nda, lise eğitimini ise Vefa Lisesi'nde yaptı. 1967 yılında İstanbul Üniversitesi'nin İktisat Bölümü'nü bitirdikten sonra bu bölümün Siyasal Bilimler Kürsüsü'ne asistan olarak atandı.1969'da "Kurtuluş Dönemi Osmanlı Toplumunun Siyasal Yapısı" başlıklı çalışmasıyla doktora, 1974'de "Demokrasi Teorisi" başlıklı çalışmasıyla doçent, 1982'de de profesör oldu.

İstanbul Üniversitesi'nin yanı sıra, değişik kurumlarda ders verdi. Yine ders vermek için, çeşitli dönemlerde ABD (Iowa) ile Almanya'da (Berlin - Münih) bulundu.

İstanbul Üniversitesi'nin İktisat Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü başkanlığının yanı sıra, kurucuları arasında yeraldığı Bilgi Üniversitesi'nde Yönetim Kurulu üyeliği de yaptı.

Yayınladığı kitap sayısı 30'u geçen Ateş, 10 yılı aşkın bir süre boyunca Cumhuriyet gazetesinde yazdı.

Son olarak Bugün gazetesinde yazıyordu.

Ayrıca Zirve Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyesiydi.

ERZURUM'DA HALI YIKAMA SİZE BİR TELEFON KADAR YAKIN

TOMURCUK HALI YIKAMA
0442 214 19 34
0533 371 19 33

IŞILTI HALI YIKAMA
0442 242 05 97
0530 175 3414

POLAT HALI YIKAMA
0534 334 59 08
0 507 046 83 47

BURSADAKİ TORTUM DEMİRCİLER KÖYLÜLERİNİ MİLLETÇE ALKIŞLIYORUZ

Bursa'da yaşayan köylülerimiz ayda bir 27 hane reisi olarak toplanıyor. Kuranı Kerim okuyor, dua ediyor, birbirlerinden haberdar oluyor.
HABER YENİ FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ